TAKVA "AKTİF İYİ OLMAK"TIR...
İslam'da iyilik anlayışı, sadece bireyin kendisiyle sınırlı olmayan, topluma karşı sorumluluk taşıyan bir kavramdır. "Pasif iyi" olmak, yalnızca kötülüklerden uzak durmayı ve kişisel dindarlığı öne çıkarmayı içerirken; "aktif iyi" olmak, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sürekli bir iyilik hali içinde bulunmayı, iyilik ve adaleti yaymayı, kötülükle mücadele etmeyi ifade eder. Kur’an ve Hadislerde, bu yaklaşımı tarif ve işaret eden pek çok anlatım vardır.
Kur’an-ı Kerim, iyiliği sadece niyetlerde bırakmamayı, eyleme dökmeyi emreder. “İyiliği emredip, kötülükten men etmek” (Ali İmran, 104) ayeti, pasif bir iyi olmanın İslam’ın emirlerine yeterli olmadığını vurgular. Müslümanlar, yalnızca kendi iyilikleri ile yetinmemeli, aynı zamanda başkalarına da doğruyu, güzeli ve adaleti göstermeli, kötülüklere ve haksızlıklara karşı durmalıdır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) de bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; eliyle düzeltemiyorsa diliyle düzeltsin; diliyle de düzeltemiyorsa kalbiyle buğzetsin. Bu da imanın en zayıf derecesidir.” Bu hadis, aktif iyiliğin Müslümanların hayatında ne denli önemli olduğunu vurgular. İyilik, kötülük karşısında sessiz kalmamakla başlar.
İslam tarihi, aktif iyilik örnekleriyle doludur. İyilikle adaletin, ahlaki ve toplumsal sorumluluğun harmanlandığı bu örnekler, Müslümanların sadece kendilerine değil, topluma ve insanlığa karşı görevlerini de yerine getirmeleri gerektiğini gösterir.
Hz. Ebubekir, İslam’ın ilk halifesi olarak, kendisine karşı çıkan kabileler ve yalancı peygamberlerle mücadele etti. İlk başta pasif kalmak, bu grupların faaliyetlerini görmezden gelmek de bir seçenek olabilirdi. Ancak Hz. Ebubekir, toplumun selameti için aktif bir tavır aldı ve bu gruplarla savaşarak İslam birliğini sağladı. Bu, onun toplumun iyiliği için pasif bir iyi değil, aktif bir iyi olduğunun açık bir örneğidir.
Hz. Ömer de halifeliği döneminde aktif iyilik anlayışının simgesiydi. Toplumda adaleti sağlamak ve zayıf olanı korumak için kişisel müdahalelerde bulundu. Savaşlar sonrasında toprakların dağıtımı, yetimlerin korunması, açlık ve kıtlık dönemlerinde yardımların organize edilmesi gibi konularda aktif bir rol oynayarak, Müslümanlara hem toplumsal sorumluluğu hatırlattı hem de adaletin yerini bulmasını sağladı.
Peygamberimiz döneminde kurulan Ashab-ı Suffa topluluğu da, iyiliğin aktif bir şekilde nasıl icra edilebileceğine dair örnekler sunar. İlim öğrenen bu grup, öğrendiklerini yaymak ve toplumun hizmetinde olmak için faaliyet gösterirdi. İslam’ı anlatmak, yardıma muhtaç olanlara el uzatmak ve toplumsal bilinci arttırmak için aktif bir şekilde çalışırlardı.
Günümüzde pasif bir iyilik anlayışı, bireyi sadece kendi ibadetleriyle, kendi yaşamıyla meşgul edebilir. Ancak İslam’ın en büyük mesajlarından biri, insanın topluma ve çevresine karşı sorumlu olduğudur. İyiliği yaymak, adaleti sağlamak ve zulümle mücadele etmek için, aktif olarak iyilik yapmak şarttır. Bu, sadece kişisel bir kazanç veya ahiret beklentisi ile değil, aynı zamanda dünya düzenine katkı sağlamak amacıyla yapılmalıdır.
Modern dünyada Müslümanların, iyiliği yalnızca kendileri için değil, toplumsal sorumluluklarını yerine getirerek aktif bir şekilde yapmaları gerekiyor. Eğitim, adalet, yardımseverlik, sosyal projeler gibi alanlarda etkin bir rol almak, insanlığın genel iyiliğine hizmet etmek, İslam’ın emrettiği bir yaşam tarzıdır. Özellikle zulüm ve haksızlık karşısında sessiz kalmamak, zalimlere karşı çıkmak, aktif iyi olmanın önemli bir yönüdür.
İyilik, sorumlulukla başlar. Kendi hayatına dikkat etmek, ibadetlerini yapmak yetmez; İslam, diğer insanlara karşı sorumlu olmayı da emreder. Sessiz kalmak, kötülüğe ortak olmaktır. Eğer kötülük karşısında pasif kalırsanız, o kötülüğün yayılmasına engel olamamış olursunuz. İyilik, çaba gerektirir. Sadece bir şey yapmamak değil, iyiliği yaymak için aktif bir çaba içinde olmak gerekir. Topluma katkı sağlamak gerekir. Müslüman birey, kendi toplumuna, komşusuna, insanlığa faydalı olmalı; sadece kendi çıkarlarını düşünmemelidir.
Her Müslüman bir örnektir. Müslümanların davranışları, diğer insanlara İslam’ın mesajını iletir. Bu yüzden aktif iyilik yaparak, sadece kendi dünyamızı değil, başkalarının dünyasını da güzelleştirebiliriz. Özetle; İslam’da aktif iyi olmak, her Müslümanın üzerine düşen bir sorumluluktur. İyiliği ve adaleti yaymak, kötülüklere karşı mücadele etmek ve toplumun refahına katkı sağlamak, bireysel bir tercih değil, ilahi bir emirdir.
Müslüman için esas olan; aktif iyi olmaktır. Pasif iyi; günahsızlıktır ama aktif iyi fazilettir. Takva sahibi olmak; tesbih, takke, cübbe değil insanlara faydalı olmaktır. Dökülen alın terinin diğer insanlara ilâç olması aktifiyi olmanın ölçüsüdür. Zararsız insan olmayı marifet saymak, aktif iyi olmaktan kaçmaktır. Bir Müslümanın; çalmaz, çaldırmaz, dövmez, sövmez gibi özelliklerle tanıtılması onun iyi olduğu anlamına gelmez. Günahsızlık; fazilet değil gerekliliktir.
Sövmeyen insan severse anlamlıdır. Çalmayan insan üretirse kıymetlidir. Pis olmayan insan temizliğe katkı sağlarsa faydalıdır. Okuyan insan irşad ve tebliğ için gayret ederse alimdir. Zararsız insan aynı zamanda insanlara faydalı oluyorsa aktif iyidir. Takva; aktif iyi olmaktır. İnsanlardan statik değil dinamik bir yaşam istenir. Peygamberler hep dinamik olmuşlar ve en az menfaat elde etmiş en çok bedeli ödemişlerdir. Aktif iyi olurken harcanan her bedel; cennet sermayesi, ilahi rızaya ulaşma vesilesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.