DEVLETİN GÜCÜ VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Devlet, hukuk kuralları çerçevesinde hareket eden en büyük otoritedir.
Toplumun düzenini sağlamak, vatandaşların haklarını korumak ve ülkeyi yönetmekle yükümlüdür.
Ancak bu otorite, keyfi bir güç olarak değil, hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde işletilmelidir.
Devletin yetkileri, yasalarla belirlenir ve bireyler bu yasaların sağladığı güvence altında yaşar.
Son dönemde gündemde olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberindeki bazı belediye yöneticilerinin yargı süreci, devletin hukuk çerçevesinde hareket ettiğinin en somut göstergelerinden biridir.
Türkiye Cumhuriyeti, demokratik hukuk devleti ilkesini benimsemiştir.
Hukuk devleti, suç şüphesi bulunan her kişi hakkında yargı sürecini işletmekle yükümlüdür.
Devlet, kanunların verdiği yetkiyle hareket eder ve adil yargılanma sürecini işletir.
Kamuoyunun yakından takip ettiği İmamoğlu ve bazı belediye yöneticileri hakkındaki yargı süreci de, devletin hukukun üstünlüğünü esas aldığını göstermektedir.
Devlet, suç şüphesi bulunan her birey hakkında, deliller doğrultusunda soruşturma başlatır ve yargı sürecini işletir.
Yargının bağımsız olduğu bir ülkede, herhangi bir kişinin bulunduğu makam veya sahip olduğu siyasi kimlik, hukuki süreçten muaf tutulmasını gerektirmez.
Bazı çevreler, yürütülen yargı sürecini siyasi bir müdahale olarak değerlendirmektedir.
Ancak hukuk devleti ilkesine bağlı bir ülkede, suç isnat edilen kişilerin yargılanması doğaldır.
Burada önemli olan, mahkemelerin bağımsız karar verebilmesi ve adil yargılanma hakkının korunmasıdır.
Türkiye’de hukuk sistemi, bağımsız mahkemeler eliyle işlemekte ve her birey için eşit uygulanmaktadır.
Bu bağlamda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yöneticileri hakkında devam eden yargı süreci, hukukun gerektirdiği bir süreçtir ve devletin adalet mekanizmasını işletme yetkisinin bir sonucudur.
Terörle mücadele ve yolsuzluk iddiaları, her devletin ciddiyetle ele alması gereken konuların başında gelir.
Kamu kaynaklarının usulsüz kullanımı veya terör örgütleriyle bağlantılı olduğu iddia edilen şahısların devlet mekanizmasında görev alması, ülke güvenliği açısından önemli riskler oluşturur. Devlet, bu tür iddialar karşısında kayıtsız kalamaz ve gerekli hukuki süreci işletmelidir.
Yürütülen soruşturma ve yargı süreci, devletin yalnızca belirli kişiler için değil, herkes için hukukun üstünlüğünü esas aldığını göstermektedir.
Devlete sadakat, hukukun üstünlüğüne saygı göstermekle mümkündür.
Devlet, bireylerin haklarını korurken, aynı zamanda kamu düzenini sağlamak ve suçla mücadele etmekle yükümlüdür.
Bu nedenle, yargı süreçlerine müdahale etmeden hukukun işlemesini sağlamak, demokratik sistemin gereğidir.
Kamuoyunun siyasi görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak, yargı sürecine saygı göstermesi, hukuk devletinin güçlenmesi açısından önemlidir.
Türkiye’de adalet sistemi, Anayasa ve yasalar çerçevesinde işlemektedir.
Devletin hukuk dışına çıkmadan, suç işlediği iddia edilen kişiler hakkında yargılama yapması, hukukun işlerliğinin bir göstergesidir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yöneticileri hakkındaki süreç de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Hukukun üstünlüğü ilkesi, herhangi bir bireyin yargıdan kaçmasını engellemek kadar, suçsuz birinin haksız yere cezalandırılmasını da önlemeye yöneliktir.
Bu nedenle, adil yargılama sürecinin tamamlanmasını beklemek ve hukuki sürecin sonucuna göre hareket etmek en doğru yaklaşım olacaktır.
Devlet, isterse kelepçe takar, isterse madalya takar; ancak bunu yaparken hukukun dışına çıkmaz.
Önemli olan, devlete sadakatten çok hukukun üstünlüğüne bağlılıktır.
Güçlü devlet, keyfi kararlarla değil, adalet mekanizmasını bağımsız bir şekilde işletmesiyle güçlü olur.
Türkiye Cumhuriyeti, hukuk devleti ilkesiyle hareket ettiği sürece, toplumun devlete olan güveni artar ve adalet duygusu pekişir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.