UHDUD VAK’AS (1)
Kur’an-I Kerim’in BURUÇ Suresinde beyan edilen olay, İnsanlık tarihi için, ibret alınacak bir vak’a ile ilgilidir. dört makale olarak sunacağım UHDUD vakası, İMAN ve İNANMANIN ateşle imtihanıdır. Bu gün Vatan için canını veren ŞEHİTLERİMİZE, Niçin ölüyorlar diyerek FİTNE çıkaranlara, cevap niteliğindeki bu olay bir ölçüdür.
Peyganberimiz (SAV) den 200 yıl evvel, Yemen topraklarına hakim olan, Himyerlilerin son krali, ZUNUVAS çok sevdiği babasının heykellerini yaptırdı. Kendini de FİRAVUN ilan etti. Tanrılık iddiasında bulundu, Diğer bütün din ve inanışları yasak etti.
Necranda yaşayan Hiristiyanlar baskı ve zülümler karşısında dinlerini yaşayamaz hale gelip, Firavun’un heykellerine tapma mecburiyetinde kalmışlar, hristiyanlığı yaşama ve fikrini beyan etme iskence ve cezalandırılmaya tabi tutulmuştu. Kitaplar yasaklanmış, bu konuda direnenler öldürülmüş, dinlerini yaşamak isteyenler ise başka dıyarlara göç etmişlerdi.
Bu zülümden kaçarak şehrin dışında, metruk bir yerde gizlenmiş alim bir ihtiyar vardı. Dinlerinde sebat eden, mazlum müminleri Kur’an da “UHDUD” olarak anlatılan Çukurlara atarak yakılma olayını,Yüce Kitabımız Kur’an-I Kerim, BURUÇ Suresi 4-12 ayetlerinde bildirmektedir.
ZURNUVAS isimli kendini FİRAVUN ilan eden ülkenin Kralı , Büyücüsünün çok yaşlanmış olmasından ötürü, Sihir işini öğrenmesi için, akrabasından Ömer isminde genç bir delikanlıyı onun yanına göndertti.
Genç büyücünün yanına gidip gelirken, şehir dışında kimsenin olmadığı bir yerde, bir külübeye uğradı. Burada yaşlı, Tevhid dinine inanan bir alim oturuyordu. Delikanlı bu zatın anlatımlarına merak sardı. Büyücüyü ihmal etti. Öğretilerden aldığı dersler ile, Ömer terakki etti. Bir gün alimin yanından ayrılıp şehre giderken, yolda insanların birikmiş olduğunu gördü, merakla oraya yöneldi. Bir canavarın yolu kestiğini yolcuların bu sebeble ileri gidemediklerini öğrendi.
Aklına bir fikir geldi, kendini sınamak istedi. Acaba Saraydaki sihirbazın öğretileri mi, yoksa vaaz inı dinlediği alimin dedikleri mi doğru diye, eline bir taş alarak, İhtiyar alimin Rabbi nin hakkı için diye taşı canavara fırlattı. Taş tam isabet etti, Canavar yere serildi ve öldü. Millet Ömer’I hayranlıkla tebrik etti. Ömer ise, Bu işi ne kendisinin ne de attığı el kadar taşın başarmasının mümkün olmadığını, Ancak İhtiyar alimin öğretilerindeki ALLAH’ın işi olduğunu söyledi.
Geri dönerek olayı Alime anlattı. Alim sen artık kemale erdin, Şehre git, Allah adını vererek hastaları iyileştir, körleri tedavi et ve Allah’I anlat, ancak beni sakın kimseye söyleme diye tenbih etti. Ömer şehre gitti. Duyulan yoldaki hadise halk içinde yayılmış, Herkez Ömer’I tebrik ediyordu. Ömer ise, bu işin, HER ŞEYİ YARATAN VAR EDEN,TASARRUF EDEN ALLAH’ın GÜCÜDÜR diyerek , kendini tanrı ilan etmiş olan ZUNUVAS’a karşı yeni bir anlatımla ortaya çıkıyordu.
Ömer bu şekilde Necran şehrinde, insan topluluklarına vaazlar veriyor. Hastaları Allah’a iman etmeleri şartı ile DUA ederek iyileştiriyor, namı her gün yayılıyordu. Firavun’un yakınlarından gözleri kör olan, varlıklı biri, bunu duyunca birçok kıymetle hediyeler ile, Ömer’in bulunduğu yere yanındaki yardımcıları ile gelerek, hediyeleri takdim etti ve gözlerini açma ricasında bulundu. Ömer’ ise hediye Kabul edemiyeceğini, ama fakirlere dağıtabileceğini, gözlerini ise, kendisinin değil Ancak ALLAH’ a iman etme şartı ile,
(devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.