We shall overcome

Bildiğiniz bir anchorman( spiker) malum fosseptik çukurundan haber saatinde feryat ediyor: “Tüm kurumlara el koydular, oda başkanlığına bile kendi adamlarını getirdiler.”

     Kimler? Diye soruyorsunuz… - “Onlar…”

     “Biz” aynı millet olduğumuza göre, kastedilen “Onlar” kim?

     “Onlar” işte “iktidardakiler” canım.

     Her kurumda yapılan şeffaf seçimleri bile gizleme gayreti…

     Bakın dostlar, demokrasi, bizden olmayanlara tahammül etmenin adıdır. Adalet yoksa, her şey tozlaşır. Kaldı ki, “Biz” farklı duygulara, farklı düşüncelere, farklı eğilimlere, farklı siyasete, farklı kıyafetlere sahip olsak bile aynı “milletiz”.

         Başörtülü kadınlar geçtiğimiz günlerde bir basın bildirisi yayınladılar: “Söz    konusu özgürlük ise hiçbir şey teferruat değildir, henüz özgür olmadık.” Binlerce imzaya ulaşan bir bildiri oldu bu: Üniversite kapısı sert bir şekilde yüzümüze kapatıldığı (gayri Anayasal, gayri yasal) günden bu yana yaşadığımız acılar bize bir şey öğretti. Başını örttüğü için ayrımcılığa uğrayan kadınlar olarak tüm samimiyetimizle açıklıyoruz ki; üniversitelere başımızı örterek girmekle mutlu olmayacağız…

     Ta ki: Kürtlerin ve ötekileştirilenlerin kendilerini bu ülkenin asli unsuru hissetmesi için gereken hukuki ve psikolojik ortam oluşturulmadan. Acımasızca işlenen cinayetlerin gerçek sorumlularına ulaşılmadan. 301 davalarını bitirecek düzenleme yapılmadan. Azınlık vakıflarının üzerinde pişkince oturanların rahatı bozulmadan (bunlar bürokratik oligarşinin örtülü finansörü zaten F.K.). Alevilerin ibadetini kültürel aktivite, ibadet evlerini de kültür merkezi olarak görmekte ısrar etmekten vazgeçilmeden. Üniversitelerden sudan sebeplerle atılan arkadaşlar geri dönmeden. Yasakçı zihniyet bize ne zaman, nerelerde ve nasıl örtüneceğimizi dayatmaktan vazgeçmeden. Üniversitelerin bilimsel özgürlüğünün önündeki en büyük engel YÖK kaldırılmadan(…)”

     “Birimizin diğerimiz için tehlike olduğu korkusunu yayıp bizi birbirimize düşürerek bu adaletsiz düzeni devam ettiren yasakçı zihniyet tamamen ortadan kalkmadan hiçbir özgürlük tam özgürlük değildir.

     Özgürlüklerin kısıtlanmasının ne demek olduğunu bilen insanlar olarak, bundan sonra da her türlü ayrımcılığın, hak ihlalinin, baskının, dayatmanın karşısında olacağız.”

     Böylesine bütüncül, kuşatıcı, hak ve adaleti tesis etmeye yönelik, vicdanlı bir bildirinin; bu ülkenin “irtica geliyooor” diye korku salan iri, bol boyalı, merkez gazetelerinde sevinçle karşılanması ve okuyucularına manşetten duyurulması gerekmez miydi

     Ama hayır. Bu iri, bol boyalı, merkez gazeteler kendi okuyucusu yola çıkıp ötekilerle buluşmasın, ara sürekli açık olsun istiyor. Böyle bir bildiri manşetten verilirse koktular izale olur; birliktelik adımı atılır diye tasalanıyor saygıdeğer (!) andıççı basın mensupları…

     “Türkiye"de sadece bizim gibi inananlara, bizim gibi düşünenlere, bizim gibi giyinenlere hayat hakkı tanır da gerisini dışlarsak, bir gün bizi de dışlarlar (İsmail CEM).

     Kendimizi ne kadar “çağdaş” ne “modern“ sayarsak sayalım, aslında farklı düşüncelere tahammülümüz ölçüsünde “çağdaş” ve “modern” iz.

     Önce farklı düşünceye ve yaşama biçimine tahammül edeceğiz, huzur sonra gelecek.

     Her başını örteni, her farklı yazı yazanı, her hak talep edeni “potansiyel düşman” gibi görürsek bunun altından bu ülke kalkamaz. Ruhumuzu “toptancılık” havası sarmış. Ya “bizden” dir, ya “onlardan” olay bitmiştir. Breh breh! Böyle olunca her şey kolaylaşmıştır.

     Bundan sonra “biz” iyiyiz, “onlar” kötü; “biz” doğruyuz; “onlar” eğri; “biz” sevabız, “onlar” günah; “biz” cennetiz, “onlar” cehennem; “biz” gerçeğiz, “onlar” hayal; “biz” milletiz, “onlar” illet; “biz” her şeyiz, “onlar” hiçbir şey! Var mı itirazı olan? Heyt be!

     Bir- iki konuda bizden farklı olup, yüz konuda bizimle olanları bile harcıyoruz. Harcaya harcaya kendi kendimizi “insansızlığa” mahkum ettik adeta…

     Bağnazlığımızdan ötürü sürekli terk ediyor, terk ediliyor; yalnızlaşıyoruz.

     19. Y.Y. İngiliz ressamlarından William Holman HUNT"ın, bir bahçeyi tasvir eden tablosu Londra"da Kraliyet Akademisi"nde sergileniyordu. HUNT “Kainatın Işığı” adını verdiği bu tabloda, geceleyin elinde fenerle bahçede duran, filozof kılıklı bir adam görülüyordu.

     Adam serbest eliyle, bir kapıyı vuruyor ve içerinden bir cevap bekler gibi görünüyordu. Tabloyu inceleyen bir eleştirmen HUNT"a dönerek “Güzel bir tablo doğrusu, ama manasını bir türlü kavrayamadım” dedi. “Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Tokmak takmasını unutmuşsunuz da…”

     HUNT gülümseyerek:”Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki; bu kapı, insan kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için, dışında tokmağa ihtiyaç yoktur.” Dedi.

     Hayat, kalbini okuyacak bir şair, bir şarkıcı bulmazsa, aklını konuşacak bir filozof çıkarır.

     Zihnimiz bir sünger gibidir; yüreğimiz ise bir nehirdir adeta…

     Çoğumuzun, kuşatıcı bir nehir misali “akmak” yerine, sünger gibi “emmeyi” seçmesi ne garip değil mi?

     Ben şahsen yürüyenlere birlikte yürümeyi yeğlerim; kenarda durup yürüyenlerin geçişini seyretmeyi değil…

     1986 Kasımında A.Ü. İlahiyat Fakültesi"nde Ahmet Tekdal ile beraberken de, 1987"de Yasin HATİPOĞLU ile Keçiören"i, Çubuk"u adımlarken de, Hasan Hüseyin Ceylan ve Zahid AKMAN ile koştururken de, Suriye sınırında Ceylanpınar"da mesleğimi geliştirirken de, Filistin"e gidecek IHH heyetine katılırken de, 2001 Ağustos"u şartlarında Afyon"da ve Alucra"da Recep Tayip Erdoğan"ın yanı başında dururken de, çoluk çocuğumu alıp Mardin"e, Şırnak"a, Siirt"e, Van"a, Doğu Beyazıt"a giderken de “BİZ” e olan inancım ve münkere olan buğzum hep önümü ışıttı.

     Kuşatıcı bir nehir misali akmak, tüm münkerleri temizleyerek.

     1979 Ağustosunda ABD başkan adaylarından Zenci Rahip Jesse Jackson"ın Filistin"i ziyaretinde Yaser Arafat"a söylediği gibi,

     “We Shall Overcome” (: Üstesinden Geleceğiz)

                                             (Biiznillah)

 

                                                                         Selam Olsun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fikret Kurt Arşivi
SON YAZILAR