Yaklaşmak
Güzel bir mayıs ayında yaşıyorsunuz. Karanlık bastığından veya dünyayı karartanlar çok olduğundan yeşillikleri ve huzuru göremiyorsunuz. Hâlbuki yeşillikler ve baharın bütün güzellikleri hemen yanı başınızda duruyor.
Kafasını kaldıramıyor insan. Kendisini huzur ve mutluluğa davet eden güzellikleri göremiyor. Dünyanın tadını çıkaramıyor. Her yıl tekrarlansa da bu güzellikler, göremedikten sonra ne anlam ifade eder? Kafasını kaldırtmıyorlar insana. Güzelleri ve güzeli göstermiyorlar. Güzellik istemiyorlar besbelli.
Dünyanın bin bir meşakkati, iş, güç, insan postuna bürünen insancıklar (çakma insanlar) insanı güzelden mahrum ediyor. Çok özel bir zamanda bir güzellik görüyoruz. A, ne güzel bir çiçek! Kuşlar ne de güzel ötüşüyormuş! Köpekler korktuğumuz gibi değilmiş! Yılan, kendisine dokunmazsan zarar vermezmiş! Başlarımız adeta kuma gömülü.
İnsan, belli gerçekleri ileri bir yaşa gelince anlarmış. Zaman anlama fiilini tattırmayabiliyor insana. Ömür vefa etmiyor. Sayılı nefesler tükeniyor.
Resmi ve gergin havadan uzaklaşarak dağa çıkan bir kaymakam gibi tabiatla iç içe olabiliyor muyuz? Bizi sıkan, bunaltan, daraltan giysilerden sıyrılabiliyor muyuz? Ruhumuzu sıkan şeytani duygulardan Rahman"a yönelebiliyor muyuz?
Bir daha yaşama garantimiz olmayan bir mevsimi doya doya yaşabiliyor muyuz? Yoksa hep koşuşturmaya mı teslim etmişiz ömür sermayemizi. Şu güzelim dünyada soluklana soluklana rahat bir su içemeyecek miyiz? Tadını ala ala, sindire sindire bir yemek yiyemeyecek miyiz? Anlaşa anlaşa konuşamayacak, anlaya anlaya dinleyemeyecek miyiz? Rahat rahat okuyup güzel güzel okutamayacak mıyız? Helal helal kazanıp huzurlu huzurlu yiyemeyecek miyiz? Bizden hak talep edecek bedenimizi boğmadan yaşayamayacak mıyız?
Balkondan karşıya bakıyorsunuz. Yemyeşil, huzur veren bir vadi. Doyamıyorsunuz bu güzelliklere. Manzaraya dalmışken üst katlardan balkonunuza düşen bir izmaritle irkiliyorsunuz. Ruhunuz tam bir dinlence nöbeti yakalamışken insanlık(!) girdabına düşüyorsunuz. Ahenkle, rahmet rahmet yağan yağmuru temaşa ederken bir küfürbazın küfrede küfrede, nara ata ata sokaktan geçtiğini görüyorsunuz. Huzuru yudumlamanıza yine bir engel çıkıyor. Kötü söz duymamak ve duyurmamak için çekiliyorsunuz odanıza. Etrafınızı beton duvarlar sarıyor.
Kedi ile köpeğin, tavukların, kazların kardeşçe yaşadıklarını görüyorsunuz. Onları hayretle izliyorsunuz. Birbirlerine ve yavrularına şefkatle yaklaştıklarını görüyorsunuz. Hepsi kendi yolunda ilerliyor. Bu arada bir gürültü koparıyor sizi bu manzaradan. Bir de bakıyorsunuz hayvanların sahibi dediğimiz insanlar, kazma kürek kavga etmekte. Sinleri kafları havada uçuşturmakta. Tiksiniyorsunuz. Bulaşmak istemiyorsunuz. Size de bulaşacağından korkuyorsunuz bu pisliklerin. Hayvanlardaki asayişi izlemenize de mani oluyorlar. Hepten içinize kapanıyorsunuz.
Huzur ve sükûnu nasıl bulabiliriz? Nereye ve kime yaklaşalım? Bu sorudan önce kudurmuş nefislerimizden ve kudurmuş insanlardan uzaklaşmamız gerektiğini söylemeliyiz. Genlerine uygun davranan, sorumlu olduğu kurallara uyan, hakikati işaret eden doğal hayata yaklaşalım. Mahlûkata güzel bakalım. Güzel düşünelim. Farklı bir pencereden izleyelim canlı ve cansızları. Bu yoldan gidersek de nereye ulaşacağımız malum. Siz huzura yaklaşın, huzur da size.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.