Yazarın Yolculuğu IV
AKRABA VE DOST ZİYARETLERİ
330 metrelik Maçka Tüneli"nden geçerek Su Kenarı köyündeki akrabalarıma uğradım. Samsun Kızıloğlak"ta 8 yıl öğretmenlik yapan Yakup İMAMOĞLU, ben çocukken bize uğrardı. Onun bu tavrını unutmamıştım. Hayal meyal da olsa hatırlıyordum onu. Vefa örneği göstererek köylerine uğradık. Diğer kardeşleriyle tanışıp sohbet ettik. Çok sıcak karşıladılar bizi. Yemek yedik, çay içtik. 11700 nüfuslu Maçka"da akrabalarımın olması burayı daha farklı kıldı bana. Ayrılırken ben de onları Samsun"a davet ettim.
Yazar arkadaşım Abdullah TÜTÜNCÜ"ye uğramadan yapamazdım. Telefonlaştık. Tarif üzerine Akçaabat"ın Yıldızlı Belediyesi Molla Emin Mahallesi"ndeki güzel evinin bahçesinde oturuyordu Sayın hocam. Oturduk. Sohbet ettik. Çay içtik. Eşi de sağ olsun çok iyi davrandı bizlere. Eşimle de çok çabuk kaynaştılar. Uğradığımıza fazlasıyla değmişti. Uzun ve sağlıklı ömürler dilerim TÜTÜNCÜ ailesine. Buradaki Sera Gölü de bir harikaydı. Ayrıca Samsun"a davet ettim Abdullah hocamı. O da inşallah uğrarım dedi.
HAYALİMDEKİ YER
İnsan, büyüklerinin geldiği yerleri merak eder. Bu doğaldır. Bir de orada akrabalar ve büyükleri varsa merak daha da fazlalaşır. Burada ailemizin yaşayan en büyüğü Yusuf İMAMOĞLU vardı. 95 yaşında tam bir asırlık çınardı. Köyümüze gidebilmek için önce 17500 nüfuslu Sürmene ilçemizden geçmemiz gerekiyordu. Burada 1800 m"lik Kalecik Tüneli vardı. Sahilden içe doğru dedelerimin geldiği yerlere doğru yola koyulduk. Dağlar üzerime üzerime geliyordu. Başım dönmeye başladı. Dere boyu kıvrak ancak güzel yoldan heyecanla ilerliyorduk. 2500 nüfuslu Köprübaşı"na uğradık. Burada Kadılardan birisinin dükkânına uğradık. Tanıştık. Zaten ortak tanıdıklarımız vardı. Artık tanıdık memlekete geldiğimiz ve doğru yolda olduğumuz için ayrıca mutluyduk. Dükkândan, elimiz boş gitmesin diye bir şeyler aldık. Tırmanmaya devam ettik. Doğru yoldaydık. Gideceğimiz yere az kalmıştı. Derenin sağında, tepenin başında yeşil bir cami gördüm. Çay ve fındık yeşillerinin yanında caminin de yeşil olması ilginçti. Teleferiğin yanında durduk. Amcam balkondaydı. Bize sesleniyorlardı. Tarif veriyorlardı. Şöyle gelin, böyle gelin diyorlardı. Ancak nafile. Çünkü biz buraların nadanıydık. Tarifle nereye kadar gidebilirdik? Osman AKTAŞ geldi bize karşı. Ben Muhammet İMAMOĞLU"nu bekliyordum. Eşyalarımızı indirdik. Teleferikle gidecekti eşyalar. Biz ise arabayla biraz daha gittik. Bir evin önüne park ettik arabayı. Hayatımın en dik, en dar, en tehlikeli yoluna girdik. Çocukları paylaştık. Zeynep Vuslat önden önden gitmek istiyordu. Sanki buralarda doğmuştu. Ben şaşkındım. Şoktaydım. Arabanın yorgunluğunun üzerine bu durum beni hepten sarsmıştı. Git git patika bitmiyordu. Dere tarafına bakamıyordum bile. Hafif bir sendelemede düşerdi insan ve dereye en az kırk parça olarak ulaşırdı. Ben bu duyguları yaşarken hiç köy görmemiş eşimin durumunu ha bu fındık dalları dile gelse de anlatsa. Bu işi eşim de yapamaz. Ben de yapamam. Evlerin diplerinden geçiyorduk. Beyaz kabaklar başımıza dokunuyordu. Laz aklı derler ya yerlerin her karesini değerlendirmişlerdi. Bu insanları sadece içten kutlayabilirdim. Yaptıkları işin içeriğini anlamam ve anlatmam çok zor. İlk defa yakından çay bahçelerini burada gördüm. Çiseli havada manzara daha da gizemli bir hâl alıyordu. Neden sonra ahşap evinde Yusuf amcamı otururken gördüm. Kendisi gibi evi de eskiydi. Ancak ikisi de diriydi. Balkonda oturduk. Derenin sesi balkondan çok güzel duyuluyordu. Bu seste, bu havada yaşlansa da insan ihtiyarlamazdı. Hemen bitişikte Çifteköprü köyünün ilk betonarme binası vardı. Bu evi rahmetli İsmail İMAMOĞLU yaptırmıştı. Üç katlı evin üçüncü katı toprakla aynı hizaya zar zor gelebilmişti. Bu evde iki gece kaldık. Çok geniş bir evdi. Çatısında fındık kurutuyorlardı. Az ileride köyün camisi vardı. Lojmanıyla camisi iç içeydi. Fotoğraf çekindik caminin yanında. Çay ve fındık bahçelerinin arasında cami harika duruyordu. Köyün bekâr imamı çocuklara hediyeler verdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.