YİNE EYLÜL
Aylar hakkında, yok şöyledir yok böyledir deyip durur yazar taifesi. Kimi için haziranda ölmek zordur, kimi nisan yağmurlarına hastadır. Eğer hüzün için bir ay seçecek olsaydım, hiç düşünmeden “eylül” derdim. Zira o, bizi hep apansız yakalar. Ayların en oyunbazıdır. Genç ve temkinsizseniz, hastalanmanız işten bile değildir. Evinizden, güneşli bir yüzle alır sizi önce; sonra az asık bir surat… Sonra başınızdan aşağı döker gökyüzü bardaklarını. Sıçan yavrusu kıvamına geldiğinizde, iş işten geçmiştir…
Hüzün için bir ay seçecek olsam, bizden önceki kuşaklara inat, mayısı, martı değil, eylülü seçerdim. Zira her kuşak, en fazla kendi hüznüne ağlama hakkına sahiptir. Onlar nasıl ki fidanlar göçürmüşse toprağa o aylarda, bizler de eylüllerde düşürdük filizlerimizi. Düşmeyenimiz de asla iflah olmadı. Tutunacak yerleri yosun bağlattı sanırım eylül…
Her eylül radyoyu korkarak açıyor sonra da halime gülüyorum. Sunuculuk yapanların yalaklıkları bile dokunmuyor o kadar o anda… Gülsün çocuklar, diyorum. Biz bu aylarda idam listeleri dinledik. Şu an konuşan çocuk yaşındakileri “büyütüp büyütüp” astılar.
Hüzün ayı eylüldür bize. O da biliyor gibi, şekilden şekile sokar her gününü. Bir tere boğar bizi, bir bakarsınız tepeden tırnağa yağmura kesilmişsiniz… Hele bazen, en karamsar rengini takınır. Şehrin gri karanlığına koşut, karartır yüzünü. Eylül göğündeki bulutlara benzer, hüzün bulutları gezdirirsiniz yüzünüzde…
Sokak arası bağrışlarınızı hatırlarsınız. O lastiğin kokusu yine öyle sızar, yakar genzinizi. Karmaşayı hatırlarsınız. Ve en çok eylülün sizden aldıklarına ağlarsınız. Ya madden ya da manen aldıklarına.
Hüzün ayı eylüldür. Acımızdan bir sorumlu varsa, o ay eylüldür.
Eylül, benim hüzün gözlü, acı yüzlü sevgilimdir. Ne onsuz olabilirim; ne de hatırlayabilirim her gününü, cesaret edip…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.