Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

ZAMANIN NELİĞİ

Başlayan her şey biter. Zamanla mukayyet/sınırlı dünyamız. Dünyamızdan kasıt, üzerinde yaşadığımız kara parçası değil sadece. 

Zaman, kişiden kişiye değişirmiş. Yani sevgilisini bekleyene geçmek bilmezmiş mesela, fakat sevgilisi geldiğinde şıp diye geçip gidermiş. Diyorlar ki bu yüzden, zaman izafidir; sana göre, bana göre değişir. Diyeceğim geliyor ki “bir saat altmış dakika ya; kimine göre altmış dakikadan az mı veya çok mu?”  (Burada yok parça altı fiziği, yok parça üstü bilmemnesi demeyin bana; parçalı dünyanızdan bahsetmiyorum ki. Hani şu, elektrik, su ödediğiniz dünya var ya, ben onu anlatıyorum.)

Zaman değil izafi/ göreli/göreceli olan. Onu, zamanı yani, hissetme hali izafi. Ateşin içine düşmüşsen, bu bir saniye elbette sana bir ömür gibi gelecektir. En sevdiğini saldıysan toprağın kara bağrına, o anda zannedersin ki bu acılı zaman dilimi hep seni takip edecek aynı dikenli can yakışla. Doğumhanede bekleyen babaya da geçmeyen kısmıyla görünür zaman. Sınava giren öğrenci için zaman su gibi akıp geçmiştir; sınavı yapan öğretmene sorsanız, çok uzun bir zaman dilimidir o ve tüm sorular nasıl cevaplanamaz yani?..

Bir bilgi olarak öğrendim: Her şey biter, bir tortu kalır belirsiz. Kulağa çarpan sözlerin eski etkisi silinir yavaş yavaş ruhunda. Hani bitmese bitmese, kulağına gelen sesleri çıkaran dudaklardaki çirkinlik bitmeyebilir; bitmeyebilir ve bu zaten bir ruhsal durum değildir… Taşlar taş olarak kalacaklar kıyamete dek. Zaman onları un ufak etse de taşlar taş olarak kalır kıyamete dek…

Aziz zaman, her derdin ilacıdır yani. Yani bir yarabantı gibi yaraların üzerine görünmez bandajlarla sarılır. Görünmez bandajlarla, birer avuntu cümlesiyle mesela, onu sarıp sarmalarız. Bir eski -eskimeyen, “kadim” anlamında- dost kelamıyla, çoğu zaman da kendi tecrübelerimizle, sarıp sarmalayıveririz üstümüze, “zamandır ilacı her şeyin; gelip geçmeyen, konup göçmeyen olmaz”…

Duvardan çıkarılıp attığımız çivilerdir yaşadıklarımız. Duvardan asla çıkartmadığımız çivilerdir yaşadıklarımız. Her ikisi de doğrudur. Lakin aksi gibi, duvarınızdan söküp attığınız her çivinin izi kalır kesinlikle. Size kendini hatırlatır. İşte bazen, zaman denilen ustanın size öğrettiği, size ağzınızı burnunuzu kırarak öğrettiği- ki zamanın eli ağırdır- şekilde, sıvamaya çalışırsınız o izleri. Ruhunuzun oralardan, o hoyrat darbelerle çivileme dalıvermiş hayatınıza… İzleri sıvamaya çalışırsınız, zamanın öğrettiği gibi.

Zaman, zamandır. Nasıl yaşanıyorsa öyledir. Ondan ne beklediyseniz, ne bekliyorsanız öyledir. Ve aynı zamanda, her derde ilaçtır. Geçip gitmediğinden yakındığımız, keşke geçip gitmese diye yakındığımız… Her doğum gününde kutlamayla, biriken doğum günlerinden oluşan ölüm günlerindeyse gözyaşlarıyla… 

İlaçtır, müfessirdir, ilahidir, üzerine kaderlerin bindirildiği…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR