Zeynepleri Üzmeyin
Haziranın sonlarında bir cuma sabahı. Balkonda, sabah serinliğinde ve dinginliğinde kitap okuyorum. Gözümün bir yanıyla işe gidenleri seyrediyorum.
Karı kocalı iş yolcuları, nöbeti bakıcılara devrediyordu. Karşı apartmanın 9. katındaki tapucu, eşi ile işe gitmeden bakıcıları elinde iki ekmekle nöbeti devralmaya geldi. Gece sizin, gün bizimden payına gün düşmüştü teyzenin. Tapucunun iki sarışın oğluna bu teyze bakıyordu. Biri ilkokul 2"ye geçmiş Zeynep Vuslat ile yaşıt, diğeri muhtemelen 4-5 yaşlarında Zülal Berra ile yaşıt. Şu an uyuyorlardı. Uykularından kalkınca yanlarında/karşılarında ne babaları ne de anneleri olacaktı. Uykulu uykulu yarım sarhoş hâlleriyle annelerinin kucaklarına koşmayı ne kadar da isterlerdi. Babalarından A, benim oğlum kalkmış, elini yüzünü yıkamış, ne de güzel olmuş, iyi sabahlar!.. sözlerini duymak ne derece mutlu ederdi onları! Kahvaltıyı birlikte yapmaları, ne yerlerse yesinler onlar için en güzel anlar olacaktı.
Teyze onlara en güzel kahvaltıları da hazırlasa, en sevdikleri yiyecekleri de önlerine getirse onlar yine doymayacaktı. Damaklarında bir acılık olacaktı. Neyleyim senin kahvaltını teyze, annem burada olmayınca? Neyleyim? Neyleyim?
Sonra 11 numaradaki genç bayan elinde sigarasıyla balkonda gözüküyor. O da birazdan işe gidecek. Yatağında uyuyan kıvırcık saçlı kızını öpecek, okşayacak, koklayacak, a benim birici kızım, diyecek ve gidecek. Onun bakıcısı evinde kalıyor sanırım. Genç kadın, arkasına bakmadan biniyor lüks arabasına ve basıyor gaza.
5. bloktan Murat Yavuz, iki koçuyla gözüme ilişiyor. Çöpü atıyor çöp bidonuna. Önce babaanneye uğrayacak, sonra da işine gidecek. Akşam da emanetlerini toplaya toplaya evine gelecek yorgun bir şekilde. Çocukları, bizi parkta oynat baba, diyecekler. Oynatmayacak. Yorgunum çocuklarım, diyecek. Hem sizi babaannen götürmedi mi parka? 9. kata çıkınca Murat hoca bir koltukta sızıp kalacak. Babaannede özgürlüğün sınırlarını aşsa da çocuklar mutluluğu anne ve babalarının yanında arıyorlardı. Onların yanında yüzlerinde sanki kırmızı güller açıyordu. Gülücükleri daha tatlı oluyordu. Gözlerinin içi ışıl ışıl oluyordu, parlıyordu.
Kendilerine mutsuzluğu verdiklerini düşünerek tüm kötülükleri anne ve babalarına yapıyorlar, onları çileden çıkarıyorlardı. Yaptıkları bir çeşit intikamdı onlara göre. Anne babalar: Bu yaramazlıkları başka yerlerde, başkalarına yapmıyorsunuz ama. diyordu. Bu durumun esrarını çözemiyorlardı. Sizin geleceğinizi temin etmek için birlikte çalışıyoruz. Tek maaşla bu devirde geçinmek zor. Şartlar ağır. Zaman acımasız. Devir kötü. Okul masrafları, bakıcı, servis masrafları masraflar da masraflar
Çocuklar, bitip tükenmek bilmeyen bu sözleri hiç anlamıyordu. Anlayamıyordu. Anlamak, duymak istemiyordu. Bütün bunlar bizim için ha! Ancak biz razı değiliz buna. Biz, istemiyoruuuuz.
Karşı balkonda minik bir kız çocuğu. Zor görünüyor. Kafası ve yukarıya kaldırıp demire sıkı sıkıya tutunduğu elleri görünüyor.
Kapı gıcırdıyor. Bakıyorum, kızın anne ve babası. Arabaya doğru yürüyorlar. Binip işe gidecekler. Kız sesleniyor. Galiba ayaklarının ucuna basarak biraz daha yükseliyor. Hoplar gibi yapıyor. Anne!.. Anne!.. Anne!.. Anne!.. Anneee!.. Beni parka götür. Sabah sabah mı? Babaannen sonra götürür. Kız oralı değil. Bir taraftan küçük elini sallıyor. Diğer taraftan içi gidiyor. Ağlamaklı oluyor. Ama ağlamıyor. Anne!.. Anne!.. Anne!.. Anneee!.. Anneciğim biz işe gidiyoruz. Sonra görüşürüz. Akşama görüşürüz. Arabanın kontağını açıyor babası. Kızcağız daha da üzülüyor. Gidiyorlar, diyor. Gerçekten gidiyorlar. Yalan değil. Yine gidiyorlar. Yine araba çalıştı. Keşke uyanmasaydım da bu ana şahitlik etmeseydim. Bu olayı hissede hissede, adım adım, kare kare yaşamasaydım. Anne ve babasını götüren gâvur araba birazdan kaybolacak ufuktan. Kız bu arabayı nasıl sevsin şimdi?
Devamı yarın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.