23 ARALIKTA ŞEHİT SUBAY ve M. KEMAL ATATÜRKÜN TAZİYE MESAJI
23 ARALIK'TA ŞEHİT SUBAY ve
M. KEMAL ATATÜRK'ÜN TAZİYE MESAJI
Şehit Kubilay Yabancıların hasta adam diye adlandırdıkları, imparatorluğun batağında çürümeye bırakılmış Osmanlı'nın ve yine yabancıların uyuyan dev dedikleri Anadolu'da Türk Ulusu'nu bilmem hangi millete peşkeş çekmeye çalışan padişahların tarih olduğu 1900′lü yıllardayız. Türklüğün bu hastalıktan kurtularak demokratik, laik ve çağdaş bir yönetimle yeniden doğduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde, padişahlığın geri getirilmesini ve halifenin yönetimindeki bir devletin yaratılmasını isteyen meczupların İzmir'in Menemen ilçesindeki isyanına tanık oluyoruz. Bu isyan hareketi, ilk bakışta birkaç kişilik küçük bir isyan gibi görünse de, cumhuriyetin ilk yıllarında rejime karşı ilk ayaklanma olması ve Atatürk'ün bu yıllarda hayatta olması yönüyle önemlidir.
KUBİLAY OLAYININ BİR BAŞKA BOYUTU DAHA VARDIR. ATATÜRK'ÜN 27 TARİHİNDE FEVZİ PAŞA'YA GÖNDERDİĞİ TAZİYE MESAJINI İNCELEYELİM:
Menemen'de yakınlarda meydana gelen gericilik girişimi sırasında Yedek Subay Kubilay Bey'in görevini yaparken öldürülmüş olmasından dolayı CUMHURİYET ORDUSUNA BAŞSAĞLIĞI dilerim. Kubilay Bey'in şehit edilmesinde gericilerin gösterdiği vahşilik karşısında Menemen'deki halktan bazılarının alkışla onaylamaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanseverler için utanılacak bir olaydır. Vatanı savunmak için yetiştirilen, içteki her politika ve ayrılığın dışında ve üstünde saygın bir konumda bulunan TÜRK SUBAYININ, gericiler karşısındaki yüksek görevinin yurttaşlar tarafından yalnız saygıyla karşılandığına kuşku yoktur. Menemen'de halktan bazılarının hataları bütün millette acıya sebep olmuştur. Saldırının acılığını tatmış bir kesime genç ve kahraman Yedek Subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet'e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Hepimizin dikkati bu sorundaki görevlerimizin gereklerini duyarlılıkla ve gerektiği biçimde yerine getirmeğe yöneliktir. Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetin idealist ÖĞRETMENLER topluluğunun değerli üyesi Kubilay'ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.
Atatürk'ün burada dikkati çekmek istediği çok önemli bir nokta vardır. Gericilerin vahşiliği karşısında halktan bazılarının alkışlarla onaylamaları, destek olmaları ya da en iyisinden sessiz kalmaları... Bunun gerçekten utanılacak bir olay olduğunu düşünmüş. Kubilay'ın başına gelenler karşısında muhtemelen acı çeken, belki de içten içe ağlayan ATATÜRK, ilçe halkının bu suskunluğu karşısında hayrete düşmüş ve çok da üzülmüş.
AYNI MESELEYE SIKIYÖNETİM KARARI ALINIRKEN TBMM GÖRÜŞMELERİ SIRASINDA KARS MİLLETVEKİLİ AĞAOĞLU AHMET BEY'DE DEĞİNMİŞ:
Bunu kim yapmıştır? Tabiatile TÜRK değilse de TÜRK tabiiyetinde bulunan ve TÜRK milletine iştirak etmiş olan insanlardır. Bunlar mütemadiyen böyle TÜRK'ÜN önüne çıkmışlar ve mütemadiyen bu hususta TÜRK'ÜN inkişafına mani olmak istemişlerdir ve mütemadî hareketleri neticesinde Türk'ü bir kat daha zaafa uğratmışlardır. Fakat bu günkü hadisenin diğer bir alâmeti daha vardır ki o alet üzerinde bütün arkadaşlarım ve Başvekil Paşa Hazretleri de tevakkuf ettiler. Bunun üzerinde bir daha durulması, tevakkuf edilmesi lazımdır. O da bu faciayı görüp te lakayt ve seyirci kalan halkın haleti ruhiyesidir. Hakikaten bu, o kadar feci bir haleti ruhiyedir ki ve o kadar adi bir şeydir ki insan bunu duyduğu zaman şahsen mahcup bir vaziyette kalıyor, yerin dibine girmek istiyor.
Çünkü biz hepimiz bu memleketin adamıyız, bu memleketin içinde, bir şehrinde adam boğazlanıyor. O da kim? Zabit, muallim, yani memleketin maddi ve manevi inkişafı vazifesini üzerine alan bir GENÇ, o kadar izdihamın ortasında boğazlanıyor. Yirmi dakika boğazı kesiliyor da müdahale edilmiyor. Hatta tasvipkâr olanlar bile çıkıyor. Efendiler; sormak lâzım gelen asıl bu hadisedir. Halkta, kütlei nasta mevcudiyeti bu gün keşfedilen bu haleti ruhiyenin karşısında, ben kendi nefsime, kendimi çok küçülmüş bir vaziyette gördüm ve bu kütle mes'uliyetinin manevi mes'uliyetin bir kısmının da bana geldiğini hissettim. Der.
Kubilay olayının belki de en trajik gerçekliklerinden biri budur. Kubilay boğazlanmış, kesilmiş başı sopaya takılıp CUMHURİYETE küfürler edilmiş ve tüyleri diken diken edecek bu görüntü karşısında daha da trajik olan sıradan halkın buna ses çıkarmaması ve alkışlarla desteklemesidir. Bunu yaptıran şey herhangi bir DİNİ inanç ya da herhangi bir davaya olan bağlılık değildir.
Bu bir topluluğun her zaman yaklaşma ihtimalinin olduğu umursamazlık çizgisi ve kendi başına gelmediği, kendi hayatını ya da çocuklarını, işini etkilemediği müddetçe sessiz kalma, yandaş olma çizgisidir. Kubilay olayından çıkarılacak önemli bir derstir bu.
Evet Kubilay olayı bir kararlılıktır. Pek çok dersler içerir. VATANSEVER bir gencin gericilerin üstüne nasıl yürüdüğünü gösteren, Cumhuriyetin gericilerle nasıl hesaplaştığını gösteren bir kararlılık destanıdır. Simge bir isim yaratmıştır ve her Türk gencine Kubilay olma cesaretini verir elbette ama bir toplumun psikolojisini yansıtan çok da önemli bir uyarıdır.
Atatürk'ün taziye mektubu, 'hesabı sorulacaktır' mesajından çok çok ötedir. Onun için katliamcı ya da faşist diyenlerin anlayamayacağı kadar ince bir hümanizm içerir.
Atatürk, Kubilay için hissettiği acı kadar, onun katlini alkışlayan Türklerin düştüğü durum için de üzülmüştür. Bu vurdumduymazlığa tahammülü yoktur.
Sloganların önemi yok. Şeriat isteriz ya da Kürtçülüğe özgürlük... Dün Kubilay'dır şehidiniz bugünse terörde kaybettiğimiz şehitlerimiz olabilir.
Onlar için gözyaşı dökmemekle, katillerini alkışlamak aynı şeydir.
Katliama ortak olmak...
Bir genç kızı molotofla diri diri yakanlarla, onun için gözyaşı dökmeyenler nasıl aynı kişilerse, Kubilay'ın kesik başını sopanın ucunda gezdirenle, onu alkışlayan aynı kişilerdir...
Kubilay Olayı o nedenle, nasıl bir kararlılığın simgesi, nasıl bir devrimci duruş örneği ise biraz da kaypaklığın, korkaklığın, hainliğin tarihidir.
Bunu da tarihe not düşelim ve hainlerden olmayalım...
Rejime olan tepkisellik sadece kılıftır. İstiklal Savaşıyla kuyruk acısı yaşayan işgal devletleri Türkiye'deki etnik ve dini farklılıkları bir dinamizm aracı olarak görüp, bunu ülkemizi içten yıkmak için kullanmak istemiştir. Yani top tüfekle ele geçiremedikleri şehit kanı ile sulanmış mübarek topraklarımızı çeşitli kılıf niteliğinde gerekçelerle provokasyon, propaganda ve isyanları kullanarak ele geçirmek istemişlerdir. Ki hala bu taktiği gerek terör yoluyla gerekse entelektüellik maskesi altında kalem ve fikir beyanları ile günümüzde devam ettirmektedirler. Ama millet olarak tarihsel sürecimizin bir gerçeğini görmezden geliyorlar: Bizi yine biz yıkarız. Başka hiç bir dış güç bizi yıkamaz. İstedikleri kadar Bizans oyunu tezgâhlasınlar; yıkılmayız... Bu da Onlar adına çok acı ama gerçek olan bir özelliğimizdir...
Bu hafta köşemdeki yazım 23 aralık tarihi bir olaya denk geldiğinden köşeme cumhuriyet tarihinin şeyh- said isyanından sonra ikinci kez yapılan cumhuriyete ve cumhuriyet devrimlerine başkaldırı olayı olduğundan araştırdım, okuttum ve bulduğum yazıları aynen düşüncelerimi de ekleyerek benim de hiç tasvip etmediğim bir olayı siz değerli okuyucularımla paylaştım. Türklük üzerine, böylesi kirli emellerin bir daha yaşanmaması adına geleceğimizde güzel günlerin sizlerin olmasını temenni ederim. Saygı ve sevgilerimle
SEDAT YILMAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.