Şevki Yıldırım

Şevki Yıldırım

ACELE ÜYE KAYDI YAPILIR!

Cumhuriyet Halk Partisi, hep tartışmaların hep kurultayların yaşandığı partidir. Şimdilerde mahalle delegeliği için seçimler dönemindeyiz. Kulağımıza gelen o kadar partiye yakışmayacak işler oluyor ki, hangi birini yazsak şaşırıyoruz. Delege seçimleri dedik ya; bunun için üye listeleri 17-24 Aralık tarihlerinde askıda durmuştu. Atakum ilçesi Cumhuriyet Mahallesi'nde ise askı süresinden sonra 4 Ocak 2012 tarihli MYK kararı ile 32 üye kaydı yapılmış. Nasıl yapılmış? Parti tüzüğünün 12'inci maddesine dayanılarak yapılmış. Nedir 12. madde diye merak ettik. Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Kararı ile üyelik maddesine baktık.

"a) Başka partilerde TBMM üyeliği, merkez karar ve yönetim kurulları ile
merkez disiplin organları başkanlığı ve üyeliği, belediye başkanlığı,
belediye meclisi ve il  genel meclisi üyeliği yapmış ve yapmakta
olanlardan; 
b) Yasal engeli nedeniyle Partiye üye yazılamamış olanlardan;
c) Genel Başkan'ca önerilen kişilerden;
Parti yararı açısından gerekli gördüklerinin doğrudan asıl üyeliğe
yazılmasına karar verebilir.
Merkez Yönetim Kurulu, bu yetkisini ilgili il yönetim kurulları önerisine göre ya da ilçe ve il yönetim kurullarının görüşünü de alarak doğrudan kullanır. Bu durumda başvuru belgeleri, Üye Yazım Bürosu ile ilgili il ve ilçe başkanlıklarına gönderilir." diyor anılan madde. Tüzüğün 12. Maddesi uyarınca MYK kararı ile sadece milletvekili, belediye başkanı, öğretim üyesi, sanatçı vs gibi partiye özel değer katacak kişilerin üye yapılması, bu madde kapsamına girmeyenlerin MYK kararı ile üye yapılmasına ve 12. maddenin ihlal edilmesine yönelik uygulama içinde olanlara, Kongre ve Kurultay süreçlerinde, bu süreci etkilemek ve "kendi adamlarını delege yapmak" amacıyla, Genel Merkez'in 12. Maddeden binlerce kişiyi partiye üye olarak kaydetmesi ve 12. Maddeyi suistimal etmesi uygulamasına son verilmesini isteyen yılların  partilileri merak ediyor bu 32 kişi Cumhuriyet Mahallesi'nde a,b,c fıkralarından hangisine uyduğu için üye yapılmış? Haaa bu durum yalnızca Cumhuriyet Mahallesi'nde yaşanmamış çoook varmış. Nasıl ama?!

"MARANGOZUN GÖREMEDİĞİ"

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti.Patronuna işten ayrılarak artık ailesi ve torunlarıyla zaman geçirmek istediğini söyler.Bunun karşılığında patronu marangozdan son bir isteği olduğunu ve ondan son bir kez bir ev yapmasını söyler.Marangoz kabul eder ve işe girişir.Fakat gönlü artık işte olmadığı için baştan savma işçilik ve kalitesiz malzeme kullanarak evi bitirir.İşini bitirdiğinde patron evi gözden geçirmek için gelir.Dış kapının anahtarını marangoza uzatır."Bu ev senin" der, "sana benden hediye".Marangoz şoka girer.Bu nasıl olur diye düşünür.Bu son diye bir an önce bitirmek için yaptığı evin kendisinin olduğunu öğrenince çok utanır.Bu evin kendi evim olduğunu bilseydim hiç böyle yapar mıydım diye düşünür ve yaptığı hatanın farkına varır.Bir başkası için yaptığı iş aslında kendi kullanacağı standartların çok altındadır.

Evet kendi hayatınızda da marangoz sizsiniz.Her gün bir çivi çakar,bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz.Hayat bir "kendin yap" tasarımıdır.Başkaları için yaptığınızı düşündüğünüz olumlu ya da olumsuz her şey, sizin kendi evinizi inşa eder.Oturduğunuz evin güzelliği de,çirkinliği de sizin eserinizdir..

İDDİA VE İFTİRA

Her ikisi de hukukumuza yerleşmiş, yasalarımıza postu sermiş iki önemli sözcük. İddia bir olgu, eylem ya da kişi üzerine ileri sürülen savdır...
Ya iftira nedir?.. İftira iddianın akrabasıdır; 'bir kişiye yönelik asılsız suçlama' diye vurgulanabilir. İddia hukukun, mahkemelerin, davaların peynir ekmeği gibidir... İddiasız dava olur mu?..İftira davaları ise ayrı bir tür oluşturuyor. Çünkü birisine kasıtlı ve asılsız olarak yapılan suçlamaya iftira denir. İftira ahlaksızlıktır. Aynı zamanda suçtur. Kara çalmaktır...
Yalan söylemektir. İftira suçunu işleyen kişi hapis cezasına çarptırılır...
Yalnız hukukta değil, Kuranıkerim'de de iftira suçunun yeri vardır...
Gerçek bir Müslüman iftiradan çekinir, sakınır; "Bu suçu işleyenlerin başına şeytanlar üşüşür"...İftira günahtır...'Günah-ı kebair'dendir. Ne var ki ülkemizde İslamcılık gayesi güdenler için iftira suçu artık vukuat-ı adiyeden sayılmaktadır. Gelelim iftira ile iddia arasındaki farka ve akrabalığa. İddia ne zaman iftira olur?..İddianın delilleri yoksa ya da yetersizse sav iftiraya dönüşür. Delilsiz iddia iftiradır...

Delillerini ortaya koyamadan bir kişiyi siyasal amaçla suçlamak iftiranın en koyusudur. Medyamız bugün baştan aşağıya iftiralarla dolup taşıyor.
Peki, nerden geliyor bu pervasızlık?.. Çünkü Türkçemizde bizim ahlaksızlara yol gösteren bir özdeyiş var... Nedir o?.. "- İftira et iz bırakır..."
Ne var ki bu ilkeyi yalnız bize özgü saymak da safdilliktir...
Dünya siyasetine baktığımızda en büyük devletlerin bile asılsız suçlamalarla politikalarını yürüttüklerini görürüz... İftirayı meslek bellemiş bizimkiler ise büyüklerinin cüce mukallidi olarak iç politikalarında boy gösteriyorlar.
(İlhan Selçuk-29 Temmuz 2008)

SAMSUN-SİNOP ARASI

Yakakent-Yenikent(Kanlıçay) arasında devam etmekte olan duble yol çalışmalarında çift yönlü 8.5 km tek yönlü de 8 km yol asfaltlanmış. Samsun-Sinop arsaındaki yol tamamlandığında 1.5 saate düşecekmiş. Ne sevindim bilemezsiniz. Nasıl sevinmem.

Samsunlular bilir ki, Sinop güzel bir yerdir, gezilip görülesi, eğlenilesi, hatta uzun süreliğine kalınası bir yerdir. Sinop'un onca güzelliğinin yanında, Sinop'ta yaşamanın Samsun'da yaşamak ile karşılaştırılması bile mümkün değil. Bunu bilir bunu söylerim. Sinop'ta yaşamak, yaşamdan keyif almak, hayatın tadını bilmek demektir biraz. Aslında Samsun elinde olan imkanlardan yararlanmayı, yetinmeyi bilen insanların yaşadığı bir şehirdir. Hani şairin Ankara için dediği gibi. Samsun'un en çok nesini seviyorsunuz? cevap: Samsun'un en çok Sinop'a dönüşünü seviyorum/severim. O yüzden bu haber beni çok sevindirdi 32 yıllık Samsunlu olarak.


GÜZEL SÖZ

''İnsanlar, köprüler kurmak yerine duvar ördükleri için yalnız kalırlar.''

4.DAVET

Evin telefonu  çalar, Fadime açar sonra Temel'e seslenir:
"-Dursun'un 4.karısı da vefat etmiş, seni cenazeye çağırdı"
Temel: "-Kesinlikle gidemem"
Fadime şaşırmış: "-Neden Temel, Dursun senin en sevdiğin arkadaşın değil mi?"
Temel: "-Nedeni var mı? O beni 3 defa karısının cenazesine çağırdı,
 ben bir kez bile çağıramadım."

DOST NASIL SEVİLİR?

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya kalp durur, akıl unutur.
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne unutur.
Mevlana

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şevki Yıldırım Arşivi
SON YAZILAR