Ahmet Ufuk Erkan

Ahmet Ufuk Erkan

AŞKTAN KIRINTILAR

                                                           AŞKTAN KIRINTILAR

 

 

                        Aşk, bir yüzde kaybolmaktır en çok. Aşk, bir yüzde kaybolup, o yüze söyleyeceklerini biriktirmek… Ve söylememektir… Gündelik cümlelerin süzgecinden geçirip, işte öyle tarta tarta konuşmak… Denilmeyenlerin tortusunu koklamaktır.

 

                        Yüzüne baktığımda, dalıp gitmek istiyorum. Fakat öyle dalarak, uyuşarak bakmamalıyım. Aşk biraz da nasıl bakmasını ayarlamaktır.

 

                        Konuşuyorsun. İnan, can kulağıyla dinliyorum. Anlıyorum da anlattıklarını, inan. Oysa bir serçenin içli sesini dinler gibi dinliyorum seni; cümlelerinin anlamı, çok sonradan düşüyor içime. İçime derken, yani nasıl anlatmalı, bir serçe ötüşünü tercüme ediyorum. Harf harf… Aşk, o sesin tınısından anlam çıkartmaktır biraz. Biraz da budur. Keşke anlamamı beklemesen seni dinlerken. Sadece konuşsan, konuşsan, konuşsan… Kulağıma çarpan cıvıltınla, öylece baksam, durgun bir göle benzeyen yüzüne.  Kafa sallayarak bile onaylamasam, benden beklemesen bunu. Öyle sâkin sâkin ve nasıl beceriyorsan o sâkinlikle, doludizgin… Konuş… Sadece çığıltısını duyup durayım sesinin.

 

                        [Vedalaşıyoruz sonra. Ağır aksak adımlarla yürüyorsun. Ardından bakakalıyorum. Kulağım hâlâ çığıldıyor sesinle. Çağlayan gibi akışıyor, sesin… İlle de sesin… Eğik, omuzlarını gizler gibi, aklın ardında bakan bir çift gözde… Yürüyorsun. Gözüm üstünde, ben de seninle yürüyorum. Geri bakıp el sallasa diyorum. Geri baksa ve tekrar görsem yüzünü diyorum. Geri dönmüyorsun, yüzün ezberimde, öylece bakıyorum. Konuşuyorsun, az önceki sesinle. İçrek bir vızıltı, senin sesine benzeyen, anlamlandırılmamış kelimelerle, sonra anlam kazanacak kelimelerle, konuşuyor, koşuyor aklımda…]

 

                        Sonra ben, ardından bakarken, o ilk tanışmayı hatırlıyorum. Eni konu yürüyorsun, böyle ağır aksak değil… Acayip garaip bir ışıltı saçıyorsun; tutuluyorum ışığına. Tutuluyorum ve sen de tutuyorsun beni. Ne demiştin ilk, hatırlamıyorum. Hep o serçe cıvıltısı aklımda kalan. Kulağım kirişte, öylece dikkatle dinliyorum seni; sahi, ne diyorsun?..

 

                        Eskimeyen bir arkadaşım, eşine olan aşkını anlatmaya çabalamıştı bir gün. “Yan odadayken özlüyorum onu” demişti. “Hatta yan yanayken… Yüzüne baksam sırtını, sırtına baksam yüzünü özlüyorum” Aşk biraz da yetinememektir. Hep burada olmalıdır. İhtimal, bu yüzden de en çabuk eskiyen, eskitilendir. Aşk, bencil tarafı en ağır basan fedâkârlıktır.

 

                        Sırtlarımız dönük yürüyoruz işte. Yüzün yine de takip ediyor beni. Aşk, yanında götürmektir,  olmadığında bile.

 

                        

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Ufuk Erkan Arşivi
SON YAZILAR