Başbakan'a Yanıt...

Sürekli olmasa da zaman zaman görüştüğüm meslekte duayenemiz olan Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanımız Ahmet Abakay'dan bir ileti aldım. Ahmet abi iletilerini üyemiz olan, daha doğrusu Çağdaş Gazeteciler Derneği Google grubunda olan tüm arkadaşlarımıza aynı anda gönderiyor tüm etkinliklere ilişkin açıklamalarını. Malumunuz ülkemizde meslektaşlarımızla ilgili gün geçmiyor ki olumsuz bir olay yaşanmasın. Yaşanan olumsuzlukların da kamuoyuyla paylaşılması görevini ışık hızıyla bizlere ileten ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay, son olarak başbakanın cezaevlerinde bulunan gazetecilerin Sarı Basın Kartı sabihi olmadıkları yolundaki açıklamalarına, jet hızıyla yanıt verdi. Verdiği yanıtı da biz meslektaşlarına servis yaptı. ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay'ın, bana  ve diğer ÇGD grubunda olan arkadaşlarına servis yaptığı BAŞBAKANA YANITINDA, bizlerin düşüncelerini  birer birer aktarmış. Cezaevlerinde bulunan gazetecilerin kartları ne renk olursa olsun çok önemli midir? Ben şahsen önemli bulmuyorum. Bir insan basın kuruluşunda çalışmaya başladığı andan bıraktığı ana kadar aldığı iş kimliği adına ben gazeteci derim. Bunu kime sorarsanız sorun aynı kimlikle hitap eder. Bir gazetenin muhabiri, yazarı kendisini birine lanse ederken ben falan gazetenin kapıcısıyım, ben falan gazetenin fotoğrafçısıyım diye mi takdim edecek? Tabiki de ben gazeteci Mehmet, ben gazeteci ve foto muhabiri Hasan diyecek, kendisini karşı tarafta duran insanlara bu şekilde takdim edecek. Nasıl bir kamu kuruluşunda çalışan müdür kendisine ben tapu müdürü falanca diyebiliyorsa gazeteci de ben gazeteci Hasan, mehmet, Ahmet, Hülya, Fatma deme hakkına saiptir. Bunu illa da falan renk basın kartıyla sınırlamanın bir mantığını bırakın beni hiç bir gazeteci meslektaşımız anlayabilmiş değildir. Cezaevlerinde yatanların kaç tanesinde Sarı Basın Kartı olursa olsun olmayanlar da bizim nazarımızda gazeteci kimlikli insanlardır. 
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Ahmet Abakay'ın açıklaması:

" Başbakan Erdoğan, Gazetecilere haksız bir saldırı içindedir.
-Başbakan, gazetecilerle ilgili görülmekte olan dava hakkında siyasi değerlendirme yaparak yargıyı etkilemekte , suç işlemektedir. Başbakan Tayyip Erdoğan  partisinin il başkanları toplantısında  bugün yaptığı  konuşmada, cezaevlerindeki  gazetecilerle ilgili haksız, ağır  suçlamalarda bulunmuş, açıklamaları  gazetecilere ve mesleğimize saldırıya dönüşmüştür. Başbakan, cezaevindeki  gazeteciler için  bunların çoğunun gazeteci olmadığını belirtirken, kaçının gazeteci olduğunu belirtmiyor.Bunların bazılarının  basın kartı olmadığını  söylüyor.
"Kimin gazeteci , yazar  olduğuna  başbakanlar, bakanlar, devlet kurumları karar veremez. Bir mesleğin elemanlarını bu kişilerin subjektif değerlendirmeleri belirlemez. Bir kişinin gazeteci, yazar olduğunu  yaptığı  iş, üretimdeki yeri, meslek örgütleriyle ilişkisi belirler. Basın kartı belirlemez. Örneğin  Fatih Altaylı'nın basın kartı yoktur, istemiyor. Ne olacak şimdi? Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan ve  ilgili bakanları Medyada, sadece kendilerine biat eden, alkış tutanları  gazeteci olarak kabul etmektedir.  Ülkeyi yöneten iktidarın, gazeteciler, yazarlar, çizerler  ve genelde muhalif medya , düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki faşizan baskıları , böyle gerçeklerden uzak,boş, politik nutuklarla saklanamaz. Saklanamıyor.  Artık dünya alem, sağır sultan biliyor ki Türkiye'de iktidarı desteklemeyen gazeteci , yazarlar, düşün insanları ağır baskılar altındadır, 100 ü aşkın  gazeteci , yazar , aydın da yazdıkları, çizdikleri haber ve yorumlar , tutumları nedeniyle  cezaevlerindedir. Başbakan bu  konuşmasında, medya  mensupları ile ilgili görülmekte olan davalar hakkında siyasi değerlendirmelerde bulunarak mahkemeyi, yargıyı etkilemekte , suç işlemektedir. Başbakan, Ceazaevlerindeki gazetecileri savunmayı, iktidarın duyarsızlığını, sorumsuzluğunu açıklamayı  Türkiye'yi karalama olarak  değerlendiriyor. Türkiye'yi  karalayan iktidarın medya üzerindeki baskıcı  tutumu, Olağanüstü, dönemlerin, darbe dönemlerinin  özel yetkili mahkemelerini ve yine aynı dönemlerin, başta Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere anti demokratik yasalarını kaldırmamasıdır. Başbakan gazetecilerle ilgili  olarak sacvcıların  henüz mahkemelerce doğruluğu kanıtlanmayan iddianamelerini tekrarlamakta, kendisini savcı yerine koymaktadır. Başbakan ayrıca cezaevlerindeki  gazetecilerden 25 inin hüküm giydiğini  belirterek, bunların mahkumiyetini alkışlamaktadır. Bu kişiler faşist  Terörle mücadele Kanunu nedeniyle haksız şekilde hüküm giymişlerdir. Bu kişiler demokratik ülkelerde olsalardı, bu yazdıkları yazılar, haberler nedeniyle  hüküm giymeyeceklerdi."

Sevgili meslektaşlarım ve okurlarımız ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay'ın ifadelerini okudunuz. Size göre basın kuruluşlarında çalışan her bir kişinin gazete tanım kartı mı olmalı? Yoksa sarı basın kartı mı olmalı?  Yukarıda da okuduğumuz gibi bakın Fatih Altaylı'nın da sarı basın kartı yok. Bir gazetecinin hizmet ettiği gazetenin tanıtım kartı bu ülkede neden yeterli değildir? Neden onlara başbakan ya da diğer üst düzey bürokratlar tarafından gazeteci olarak bakılmamakta?  Devlet protokollerde bile  öncelik olarak neden gazetelerin üst düzeyleriyle görüşülüyor da, adliye muhabiriyle görüşülmüyor? Hastane muhabiriyle görüşülmüyor? Yukarıda da izah ettiğim gibi onların da (Muhabir, Foto Muhabiri, Yazar, Çizer, gazetenin her departmanında çalışanların tümüne) genel adına biz GAZETECİ diyoruz. Bu köşeden tüm meslektaşlarıma sesleniyorum, ben sizi GAZETECİ kimliğinizle tanıyorum. Ya siz? Saygılarımla.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR