Bir Ekim günüydü…

   Ekimin en güzel günü. 29 Ekim Çarşamba 2009.  Cumhuriyetimiz 86 yaşına giriyordu. "Yaşasın Cumhuriyet!" nidaları beden ve ruhlardan birlikte yükseliyordu yerden asumana dek. Yüreklerimizi heyecan kaplamıştı. Bugün yürüyecektik. En küçüğümüzden, en büyüğümüze. Kadınımızdan, erkeğimize. Tek ses, tek nefes, tek yürek olarak… Bağımsızlığa, huzura, güvene doğru, hep birlikte…

   Gökyüzü ağlıyordu sanki bir yanımıza. Bir yanımız yaralıydı. Düzgünce yağıyordu yağmur. Gök rahmet indiriyordu yere. Cömertçe. Semanın şebnemleri sararan yaprakları okşuyordu adeta. Akasyaya tüneyen üveyikler, resmigeçit sınavı verir gibiler. Gayet ciddi ve dimdik ayaktalar. Ürkeklikten eser kalmamış onlarda. Yağmur bir merhem gibi yağıyordu. Onulmayı bekleyen nasırlı yaralarımızın üzerine…

   Ilık sonbahar havasına, ızgara kokuları karışıyor. Hamsileri, balıkları gönderiyor deniz. Ayvalar sararmış öte yanda, beri yanda narlar kırmızı. İnsanları doyuruyor tabiat. Rahmet bol… Yağmur kalem kalem yağıyor. Kâğıt niyetine insanlara, tabiata, Cumhuriyete… Zaferi, zaferleri yazmak niyetiyle… Yeni destanlar yazmak amacıyla.  

   Usta çalışıyor. Keser sallıyor, çocukları için, ailesi için, vatan ve milleti için. Cumhuriyeti yaşasın diye. “Türk milleti çalışkandır.” sözünü doğrularcasına pazarcı pazarında, esnaf işinin başında, insanımız çalışıyor. “Türk milleti zekidir.” övgüsüne layık olmak adına, öğrenci çalışıyor, öğretmen üretiyor, gayret yarışı sürüyor insanlar arasında, Cumhuriyetle beraber.

   Bayram haftasındayız. Cumhuriyet 86 yaşında. Dünden daha diri, daha canlı, daha büyük. Balkonlardan taşan al bayraklar,  kuşları selamlıyor. Kuşlarda bir heyecan, bir huzur. Bayrakların iltifatlarını cevapsız bırakmıyorlar. Yükseklerde savaşın kartalı, barışın güvercini oluyorlar. Kanatlarını dosta şefkat için sallıyorlar. Düşmanlara Azrail kesiliyor o kanatlar.

   Yaramız var demiştik… Bütünlüğümüze kast ediyor bazıları. Belli dönemlerde bu aziz milletin başına bazı çoraplar örüldü. Enerjimizin, gelişmişlik merdivenine çıkmak için kullanılması rahatsız etti bazılarını. 80"lere kadar sağ-sol kavgaları durdurdu gelişmemizi. Hapishanelerde karşı saftan olanlar düşündüler. Sonuç sadece hiçti. Bir çıban gibi rahatsız edici bir hiç. Boşa geçen yıllar. Duraklama devirlerinden daha beter bir dönem. Maşa olarak kullanılmıştık. Bunu anladık. Geç de olsa düşünebildik.  Düşünmek için illa da mahpus damına girmek mi lazımdı? 80"lerin başı, 90"lı yıllar ve 2009"a dek uzanan terör olayları karabasan soğukluğuyla çöktü yuvalarımıza. Bu süre zarfında ne fidanlar budandı, ne yürekler yandı! 20 yılı aşkın bir süredir devam eden bu olaylar bizi ne kadar zarara uğrattı? Ne kadar geri çekti? Nasıl durdurdu? Bu olaylar olmasa şimdi nerelerde olurduk? 20 yılda bir fidan ağaç oluyor, meyveye duruyor. Bir bebek genç oluyor, asker oluyor. Yiğit oluyor. Vatanı için, Cumhuriyeti için mücadele veriyor.

   Birlik ve dirliğimiz bozulmak isteniyor. Huzurlu olmamız kıskanılıyor. Değişik oyunlar oynanıyor, senaristler aynı. Çünkü tüm oyunlar, bizi helak etmeye yönelik. Kendimize gelmeli, kenetlenmeliyiz. Bu güzel ve anlamlı günde, birbirimizi daha çok anlamalıyız. Yarınlarımızı düşünerek daha sağlıklı planlar çizmeli, programlar yapmalıyız. "Sen-ben"le çok vaktimiz heba olup gitti. Avucumuzdan pek çok fırsat akıp gitti. Yağan bu yağmurlarla beraberce bu kötü gidişi sona erdirmeliyiz. Geçmişimizden dersler çıkarmalıyız. Aynı hatalara düşmemeliyiz. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Kanımızı pompalayan kalbimiz imanla doludur. 

   Ekimin sonlarıydı. Yağmur yağıyordu. Biz yürüyorduk. Yürüyecektik. Gösterilen hedefe. Üretime, gelişime, huzura… Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsa Abanoz Arşivi
SON YAZILAR