GAZETECİ
Dün 10 Ocak Çalışan Gazetecilerin bayramı idi. Bir internet sitesinde "Samsun Büyükşehir Belediye Başkanvekilliği görevini sürdürdüğü dönemde belediyenin merdivenlerinden düşerek sakat kalan şeref basın kartı sahibi Ahmet Demirel, yatalak olduğu halde 20 yıldır gazete çıkarıyor." haberini okudum. Tam gününde güzel düşünülmüş bir habercilik örneği nedeniyle ilgili ajans muhabirini de kutlamak gerek.
Zor şartlarda yatağa bağımlı olarak yaşamını sürdüren ve gazeteciliğe "Aşığım" diyen Ahmet Demirel ağabeyimiz, kendisini hayata bağlayan en büyük etkenin gazete çıkarmak olduğunu söylemiş. Ve sadece '10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nde hatırlanmaktan duyduğu üzüntüyü gözleri dolarak dile getirmiş çok haklı olarak. Bu meslekte vefa olmadığını anlatmış ince bir dokundurmayla. Medeniyet Gazetesi sahibi Ahmet Demirel, 50 yıllık gazetecilik geçmişi olduğunu ve gazeteciliği çok sevdiğini belirtmiş arkadaşımıza. Gazeteciliği ölene kadar yapmaya devam edeceğini de aktaran Demirel, "Basın şeref kartı sahibiyim. Bu süre zarfında yurt içi ve dışında çok sayıda toplantılara katıldım ve oralarda bana verilen 150'ye yakın plaket var." demiş.
Samsun Belediye Başkanlığı'na vekalet ettiği bir dönemde belediyeyi ziyarete gelen bir konuğunu yolcu ederken kaza geçirmiş Demirel, bu kazanın ardından yaklaşık 20 senedir felçli olarak yatağa bağımlı yaşmaya devam ediyor. Ahmet DemirelDemirel, Cihan Haber Ajansı muhabirine, "Hatta bir ara başkanlığa vekâlet ettim. Yine bundan 20 yıl önce vekâlet ettiğim dönemde Arnavutluk Büyükelçisi belediyeyi ziyarete gelmişti. Ziyaret sonrası konuğumuzu uğurlarken ayağım halıya takıldı ve merdivenlerden aşağı yuvarlandım. O sırada birkaç basamak yuvarlandıktan sonra belimi merdivenin kenarına vurdum. Beni alıp Ankara'ya götürdüler, ama orada da doktorun hatası ile yapılan yanlış ameliyat sonrası omuriliğime zarar verdiler ve ben de felç oldum. Yüzde 98 sakatlık raporum var, yüzde yüz olmasına 2 puan kaldı." diye konuşmuş.
Evinin odasını ofise çeviren ve daha önce günlük çıkan gazetesini, ancak aylık çıkarabiliyor. Bunu da abone sistemiyle okuyucularına posta yoluyla ulaştırmaya çalışıyor. Demirel, "Medeniyet adında 1969 yılında çıkarmaya başladığım gazetemi felçliyken de devam ettirdim. Şu anda günlük değil ama aylık olarak çıkartmaya devam ediyorum. Ben evimin bir odasını büroya çevirdim, tüm işlerimi çocuklarımın da yardımıyla buradan yapıyorum. Ama beni en çok üzen gazeteciler arasında yardımlaşma ve dayanışmanın olmaması. Düştüğünüz zaman kimse sizi arayıp sormuyor, hastalıktan çok beni bu üzüyor." diyerek gazeteciliğin ne menem bir iş olduğunu da gözle önüne seriyor. Ahmet abi Allah sağlık ve uzun ömür versin. Sen bizi affet!
HATIRA
Gazetecilere önemli haklar getiren 212 sayılı yasanın 1961 yılında kabul edilmesi nedeniyle 10 ocak önceleri Basın Bayramı, 1971 askeri müdahalesinden sonra da Gazeteciler Günü olarak anılan bir gündür. 10 ocak 1961 tarihinde çalışanların lehine hükümler getiren söz konusu yasayı protesto eden basın patronları direniş göstererek gazetelerini yayınlamama kararı almış, basın emekçileri ise bu direnişe karşı matbaalara el koyarak gazetelerini yayınlamışlardır.
Aradan geçen 51 yıl sonra bugün gazetecilerin hukuki ve fiili kazanımları budanmış, sendikalaşma neredeyse sıfırlanmış, son olarak da AKP iktidarı tarafından "yıpranma hakkı" ortadan kaldırılmıştır. Medya'da taşeronlaşma yaygınlaştırılmış, iş güvencesi ortadan kalkmış, sigortasız çalıştırma, işten çıkarmalar günlük olaylar haline gelmiştir. Hal böyleyken, Atatürk anıtı önünde bayram hatırası çektiren genç arkadaşlarımıza sorsak ve desek ki, "Hangi sendikanın üyesisiniz?" Ne cevap alırız? Bırakın sendikayı, bu arkadaşlarımızdan kaçı sigortalıdır çalıştığı yerlerde dersiniz? Dün gazeteler yazıyordu. Askere giden yükümlülerin Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilişkilendirilip, sigortalı yapılması istenmiş. Sigortalı gazetecilik isteyen de çıkacak mı acaba? Bizce gazetecinin ne kutlayacak basın bayramı, ne de anacak gazeteciler günü vardır.
HER ÖLÜM ERKENDİR
Çok değerli arkadaşlarım Sema Sarı'nın babası, Şefik Sarı'nın Kayıpederi Samsun'un en eski erkek kuaförlerinden Mehmet Çiçekçi beyefendi hakkın rahmetine kavuştu. 81 yaşındaydı Mehmet Bey ve bir gün önce kaldırımda takılıp düşmüş çenesini vurmuş. Sonra hemen hastaneye götürülmüş. Her türlü tetkik, tahlil bir şeyciği olmadığı söylenmiş evine gönderilmiş Mehmet amca. Öbür gün sabah, kalbi daha fazla dayanamamış bu hayatın yüküne. Dünya tatlısı, beyefendi insan, karıncayı bile incitmekten çekinen, tanıyan herkesin çok sevdiği Mehmet Çiçekçi'yi sonsuzluğa uğurladık dün.
Mekanı cennet olsun. Işıklar içinde uyusun dualarımızla. Geride bıraktıklarına da sabır ve başsağlığı dilemek kaldı bize de. Motaigne "Bir gün yaşadıysanız, her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yok ki. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir." diyor. Elbet her ölüm erkendir
TEK CELSE
Samsun Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, uyuşturucu ve ildeki cinsel saldırı suçlarıyla ilgili geliştirdikleri projeler sayesinde duruşmaların aylarca sürmeyip tek celsede sonuçlanacağı açıklamış.
Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı olarak ilin daha da huzurlu ve güvenli olması için çeşitli projeler ürettiklerini belirtmiş Başsavcı Ali Yeldan, "Uyuşturucu, cinsel saldırı, yağma ve hırsızlık suçlarındaki davaların aylarca hatta senelerce sürmemesi için çalışma başlattık. Senelerdir bitmeyen davalar artık tek celsede sonuçlanacak.2012 yılı çok farklı olacak" demiş. Dün bir gazetemiz manşetten vermiş ve o gazetenin baş yazarı da konuyu köşesine taşımıştı. Doğrusu duyunca heyecanlanmamak elde değil. Dileriz bunlar da gerçekleşirde Sayın Yeldan'ın projeleri 'Yel'e girtmemiş olur.
ÜZÜLÜRSÜN
Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün, Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün. Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
GÜZEL SÖZ
"KALEMİNİ KIR AMA SATMA"
Sedat SİMAVİ
NİYET
Köyün güzel genç ve alımlı kızı, yine köyün yakışıklı çiftçisi ile birlikte yürüyorlardı. Çiftçinin sırtında bir çuval saman, bir elinde tavuk, diğer elinde de bir kürek. Önünde de bir koyun ilerliyordu. Bir süre yürüdükten sonra köyden hayli uzaklaştılar ve tenha bir yerde kız durdu ve: "-Ben seninle bu tenha yoldan gitmem" dedi.
Delikanlı: "-Neden?"
Kız: "-Beni öpmeye, sevmeye kalkarsın da ondan"
Delikanlı gülerek:
"-Sırtımda ve ellerimde bu kadar yük varken seni nasıl öpebilirim?"
Kız cilveyle: "-Nasıl olacak..Küreği yere saplarsın, koyunu sapına bağlarsın,
çuvalın içine de tavuğu koyunca ellerin serbest kalır"
KAPATALIM
Karadeniz de kış günü camide üç beş kişi toplanmış. İmam kızgın bir şekilde vaaz veriyor. "- Arkadaşlar, kendinize gelin, konu komşuya haber salın. Kimse camiye gelmiyor."
Bizim Temel şaşkınlıkla sormuş: "- Nedendur hocam?"
Hoca: "- Neden olsun, yazın herkes camiye geliydi, işler iyiydi, şimdi işler kesat ne gelen ne giden?"
Temel yapıştırmış: "-İş yapmıysa kapatalım ha bu camiyi"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.