Hepimiz başörtülüyüz, hepimiz laikiz....
Hepimiz başörtülüyüz, hepimiz laik, iyi de aga...
Ey okur!
Memleketin ahvali ortada. Durumumuz iyi değil. Yanlış işlerimiz çok. Ne söylesek yalan, ne desek tırı vırı. Aslında iyi bir başörtüsü yazısı yazmak istiyordum bir süredir. Olmadı olmuyor bir türlü. Dünyanın, bırakın kâinatın en saçma sapan yasaklarından biri ile ilgili yazmak, işin aslı hafif geliyor bana. Gazetelere bakıyorum daral geliyor. Siyaseti izliyorum kızıyorum. Mesele aslında o kadar basit ki; biraz vicdan biraz izan hepsi bu. Herkes bir şeyler söylüyor. Hiç kimse bir şey söylemiyor. Bari sussalar...
'Vıdı vıdı vıdı vıdı..
Bunca sözü nereden buluyorsunuz?
Ne kadar çok şey istiyorsunuz
Ne kadar çok şey biliyorsunuz
Mezar taşlarından, kitabelerden çok...
Ayıp, ayıp!...
Tanrı konuşmak için
Sizin susmanızı bekliyor.' (Cahit Koytak)
Umarım biter bu gereksiz konuşmalar. Sanırım, bu sefer tamam bu iş. Çocuklar nefes alır biraz. Beyinlerin içi nefes alır. Gözyaşları diner. Son günlerde bu konuda yazan en insaflı gördüğümüz yazarların refleksleri dahi iyi niyetli değil, izliyorum. Pazarlıklı. Başörtüsünün serbest bırakılmasını isteyen malum gazetelerin malum entel liboş yazarları dahi çocuklara şunu öneriyor gülüyorum. Acıyorum. 'E artık siz de Hırant Dink'in mezarına çiçek götürürsünüz, azınlıkların taleplerini savunursunuz" filan. İyi de aga "ve yağmur yutuyor bütün golleri" ölümsüz dizesinin şairi Cahit Koytak, Hrant'ın ölümü üzerine; Hepimiz Hırant'ız Bence Ne Demektir?' başlıklı nefis bir şiir yazdı;
...
Seni tanımıyordum, fazlaca
Tanımıyordum, fakat
Vursalardı beni de, Hrant Dink,
Senin gibi,
Her şeyi göze alıp, cenaze namazımı
Tanrı'nın 'Meryem Ana' evinde
O evin avlusunda
Kılsınlar isterdim, 'bizimkiler!'
Kılsınlar, ne fark eder?
Kılsınlar ki, böylece, Tanrı'yı
Bir mülk gibi
Çitlerle çevirmeye kalkışan ferisiler
Bütün mülklerin, mabetlerin
O'na ait olduğunu bilsinler!
Seni tanımıyordum evet,
Tanımıyordum, fakat
Seni, öyle haksız, öyle mızıkçılıkla
Dyundan çıkarılmış bir çocuk
Gibi gördükten sonra, dostum,
Büyük kalkış gününde
Aynı oyuna çağırılan iki kafadar gibi
Kalkıp da koşabilmek için
Sana komşu mezardan,
Belki daha cesur, daha kanatlı şeyler,
Delice mizansenler hayal etmeli
Ve diyebilmeliyim ki,
Vursalardı beni de, senin gibi,
Bu yaşlı şakağımdan,
Benim de, o güvey uykusunun
Tadından,
Ogençlik, güzellik uykusunun
Tadından
Adını, kimliğini unutan cesedimi
Bir 'karambol' eseri
Balıklı Mezarlığı'na defnetsinler
İsterdim;
Üstümü de, meselâ, Lavtacı
Nazaret'in,
Hamparsum'un, Nikolaki Ağa'nın
İyi cins bir vatan toprağı gibi demli
Ve bir rast semai gibi ağır, kederli
'Ermeni' toprağıyla örtsünler!
Evet, evet örtsünler, ne fark eder?
Örtsünler ki, böylece, efeliğin şanını,
Kanın ve kanla karılmış gücün
Verdiği sarhoşluğu burada
Kurtlara, çakallara, şahinlere bırakıp
Büyük göç katarına katılmasını bilen,
Yani senin gibi, Hrant Dink,
Şakaklarında ve potinlerinde delik,
Ama boyunlarında
Ne haç, ne ay yıldız,
Ne süleyman"ın mührü,
Simurgunu arayan bütün kanatlıların,
Bütün 'tedirgin' sakaların,
Bülbüllerin, çayırkuşlarının
Ve güvercinlerin
Orada, 'eskilerin' sözüyle,
'Sınıfsız ve devletsiz',
Çitsiz ve çepersiz çayırlarında,
Ebediyetin,
Kendi soylarına soplarına boş verip,
Sabah akşam yalnızca
Tanrı'nın adını yücelttiklerini
Öğrensin zeolotlar!
ve simurgun gökçe diriliğini,
Gökçe doğurganlığını,
Ölülere yaşama, taşlara kanatlanma
Tadını veren bir neşide olarak
Eklediklerini
Sabah akşam ötüşlerine...
Cahit Koytak, 26 Ocak 2007
(Agos, Hrant'ın Ardından, SayI: 567-09 Şubat 2007)
Bu dizeleri dahi görmedi birkaçı dışında, görmedi bu çakallar. Bir şiir molası daha verelim tam burada; (Refikim Recep Yazgan! çakma bir yazı oldu bu biliyorum. Ama sanırım iyi oldu, şiir iyidir dostum, insana nefes aldırır...) Şiir terakkiye manidir!.. unutma ey okur!.. sen de dinle şairi;
SİSİFOS'UN KÖYÜ
Köyün korucuları silahlarını yine
Köylülere çevirdiler.
KRuzularımızı kurtlara, çakallara,
Ekinlerimizi yaban domuzlarına
Karşı korusunlar diye,
Bebelerimizin, yetimlerimizin
Boğazlarından kesip
Omuzlarına silah astığımız,
Giyindirdiğimiz, kuşandırdığımız,
Yedirdiğimiz, içirdiğimiz köyün korucuları
Tüfeklerini bir kere daha,
Biz, işinde gücünde,
Tarlada, bahçede çalışan,
Kemiklerinin ucuyla toprağı süren,
Ekini çapalayan
'ağızsız dilsiz' köylülere doğrulttular
Ve bizden yine diz üstü çöküp
Postallarının tozunu
Almamızı buyurdular;
Köyün fiskosçuları, asalakları,
Bıçkınları ve kabadayıları da
Onlara alkış tuttular, yılıştılar,
Teneke çalıp oynamaya başladılar.
Böylece, bizi bir kere daha,
Çocuklarımızın önünde aşağıladılar;
Kadınlarımızın önünde ağlattılar,
Elin günün, komşu köylerin önünde
Yere baktırttılar.
Böylece, bir kere daha özgür, bayındır,
Kurda kuşa karşı güvenlik içinde
El ele, omuz omuza
Çalışıp didinme,
Üretme, bölüşme
Ve sevişme hevesimizi
Kursağımızda koydular.
Ama bunlar olup biterken,
Olup bitenlerden habersiz köyün delisi,
Değneğini havada sallayaraktan,
Meydanın ucundan koşarak geldi
Ve dilsizlere vergi işaretlerle,
Dikenli bozkırdaki
Kurumuş incir ağacının
Yıllar, yıllar sonra yeşerdiği,
Çiçek verdiği
Müjdesini getirdi bize.
Ve ağacın altında
Bakire Meryem"in bu kez,
Nur topu gibi bir oğul değil,
Nur topu gibi oğullar
Ve ay parçası kızlar,
Yani mucize eseri ikizler,
Beşizler, dokuzlar
Doğurduğunu ekleyiverdi,
Ve bebelerin de doğar doğmaz
Konuşmaya başladıklarını... Cahit Koytak 'Yoksullar İçin Tezler' Kitabı
Bunların yaptığı dalga geçmek ve özgürlüğü şartlı savunmak yankesiciliğinden öte bir şey değil. Samimi değil yani. 'Özgürlük' alınmaz ey okur unutma! Sunulmaz da özgürlük. Vardır sadece. Olmalıdır. 'Namaza başlarsan sana iş veririm' diyen çakal ne kadar hatalıysa, 'başını örtmene izin veririm, örtünme hakkın için senin yanında mücadele ederim ama o zaman şunları da yapmalısın' demek, o kadar şerefsiz bir şeydir. Bağışlayın bozuk ağzım bir süredir. Bir zamanlar Ahmet Abi kızmış bir teori atmıştı ortaya. 'İki Yaprak Teorisi.' 'Gidecem' buralardan diyordu Ahmet Abi. 'Afrika'ya gidecem.' 'Bıktım bu münasebetsizliklerden yasaklardan' demişti. 'Nedir kardeşim, bir yaprak öne, bir yaprak arkaya. Hepsi bu.' Umarım gitmez Ahmet Abi 'Bir Yaprak Ağza Teorisi' diye bir teori filan üretir. Çünkü 'Sükût suretinde / Çok koyu düşer ses'... (Nuri Pakdil)
Selam ile...