KABE NEDEN TAVAF EDİLİR?
Kâbe etrafında tavaf, tevhid fikrini temsil etmektedir. Bu hareketin ictimaî hayata ait olan mânâsı, birlikten ayrılmamak ve bu birliği korumaya çalışmaktır. Ferdî hayata ait mânâsı ise daha derin hakikatları ihtiva etmektedir. Çünkü gökler yedi kattır, insandaki nefis de yedi tanedir. Her dönüşte bir merhale, bir menzil aşılarak yedi kat göklerin üstüne çıkmak, maddî âlemin üstüne yükselmek demektir. Ayrıca iç dünyamızda yedi basamaklı olan nefsin en aşağı basamağından en üst basamağına yükselmesidir. Yani nefs-i emmâreden nefs-i mutmainneye çıkarak, hayvanî hayattan kurtulup, ruhânî hayata kavuşmak demektir. Kâbe'yi tavaf, kâinat nizamından alınmış bir ibadettir. Seyyareler güneş, elektronlar çekirdek, pervaneler kandil etrafında döner; böyle bir merkez etrafında dönmek ona aşkla bağlılık anlamına gelir.
Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hakk: "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihinin farkında değilsiniz..." buyurmaktadır. (İsrâ, 44) Tabiat ilimlerindeki gelişme bu ayetin açıklamasına yardımcı olmuştur. Nitekim, önceleri cansız ve hareketsiz olduğu sanılan varlıklar da dahil olmak üzere bütün eşya atomlardan meydana gelmiştir. İşte Atom çekirdeklerinin etrafındaki elektronlar, sürekli ve muntazam bir şekilde çekirdeğin etrafında dönmektedirler ki, bu durum Kur'an-ı Kerim tarafından Allah'ı tesbih olarak ifade edilmiştir. Bu bakımdan, İslâm'ın sembolü olan Kâbe etrafında dönmek de; dine gönül vermek, onun etrafında pervane kesilmek ve Allah'a bütün kalbiyle bağlanmaktır.
İbadet; kulun, Allah-ü Teâlâ’ya karşı tekbir, hamd, şükür gibi vazifelerini Onun emrettiği tarzda yerine getirmesidir. Bu nedenle her varlığın Allah'ın verdiği görevi yerine getirmesine onların ibadetleri, tesbihleri denilebilir.
Tavafı Anlamak: Tavaf, sözlükte bir şeyin etrafında dönmek ve dolanmak demektir. Evrende maddenin en küçük yapısı olan atomdan, en büyük galaksilere varıncaya kadar her şey tavaf halindedir. Atomda elektronlar bir kalp mesabesindeki çekirdek etrafında baş döndürücü bir hızla dönerken, galaksilerde mailyarlarca yıldız sistemleriyle galaksinin merkezi etrafında akıl almaz bir hızla dönmektedirler. Sanki hepsi kendilerini var eden ve yaratan Yaratıcıya ibadet etmektedirler. Kuran'da ifade edildiği gibi, her biri bir yörüngede seyretmektedir. (Yasin, 40)
Kabenin etrafında tavaf eden on binlerce müslümanın oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dönüşünü andıran bir manzara gibidir. Bu bakımdan tavaftaki manevi hazzı tam anlamıyla elde edebilmek için kendini yörüngeye bırakmak gerekmektedir. Zaten Kabenin çekim alanında yörüngeye girebilen bu manevi akışa kendini bırakır ve mü’minler denizinden bir damla olabilmenin zevkine erer. Kabe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kainatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilahi takdire boyun eğişin sembolü sayılır.
Erkeklerin tavafın ilk üç şavtında daha heybetli yürümelerine Remel, tavafta ihramlıyken sağ omuzlarını açık bulundurmalarına Iztıba adı verilir.
Burada yapılan üç davranışın tarihi anlamı, hasımlara karşı güç ve gövde gösterisiydi. Mekkeli müslümanlar, Medineye hicret edince, oranın havası kendilerini olumsuz etkilemiş ve biraz zayıf düşmüşlerdi. Aradan yedi yıl geçtikten sonra üç günlüğüne geldikleri umre ziyaretinde Mekkeliler tarafından bu durumları dile getirilince Hz. Peygamber, ashabına, o müşriklere karşı güçlü görünmelerini, onların oturduğu tarafa dolandıklarında daha çalımlı ve güçlü görünmelerini emretmiş ve onlar da bunu yapmıştı.
Şüphesiz o gün için onların bu hareketi güçlü olduklarını ifade etmeye yetmekteydi. Ya bugün hacılar kendilerinin, Müslümanların güçlü olduğunu nasıl gösterebilecekler? Maddi güç, manevi güç, moral güç… Neleri, nerede, nasıl kaybettik ve nasıl kazanacağız? Hiç şüphesiz hac yaparken bunu da düşünmeliyiz.
İbni Abbasa göre başlangıçta tavaf esnasında sırf kureyşlilere karşı gösteri amacıyla yapılan Remel (heybetli yürüyüş) Hz. Peygamberin veda haccında tavafın ilk üç şavtında yapmasıyla sünnet olmuştur. Yine Hz. Ömer, Haceri Esvedle ilgili sözünün devamında: "Biz neden hala bu remele devam ediyoruz ki? Çünkü vaktiyle biz, bu remel ile (bizim zayıf düştüğümüzü söyleyen) müşriklere karşı (güçlü) görünmek isterdik. Halbuki Yüce Allah onları helak etmiştir." (Buhari, Hac, 57) O, müşriklerin helakiyle bu gerkçenin kaybolduğunu düşünmesine rağmen, Hz. Peygamberin yapmış olduğu bir uygulamayı terk etmek istememiş ve aynen ittiba etmiştir. Belki de düşmanları karşısında her dönemde nasıl güçlü olmaları gerektiğini Müslümanların hiçbir zaman unutmamaları için devam etmiştir.
Tavafa kabe sola alınarak başlanır. Bunun da simgesel bir anlamı vardır. Nazargahı ilahi olan insanın kalbi, "Beytullah” yani Allah'ın eviyle karşı karşıya gelir tavafta. Allah insanın şekline, kalıbına, malına mülküne değil, kalbine bakar. Bu yönüyle Kabe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi vardır. Bu sebeple tavafta kişinin kalbi Kabe tarafında yer alır. Bunda aynı zamanda tavafın ne kadar kalpten ve gönülden yapılması gerektiğine de bir işaret vardır.
Kabenin etrafında mümin olmanın zevki yaşanır. Allaha yakın olmanın tattırdığı bu zevki bir başka yerde bu kadar canlı ve bu kadar coşkulu bir şekilde yaşamak çok zordur. Bu kutsal mekanda tanık olunan yakınlaşma duygusu, hacıya kendi evinde olduğu hissini verir. Burada hacı kendini sılaya kavuşmuş gibi hisseder. Çünkü Kabe’nin yüzü kendisine öylesine tanıdık, kokusu öylesine bildik, sıcaklığı öylesine kuşatıcı gelir ki mümin için, başka hiçbir sevgi bu denli çekici olamaz.
Tıpkı namaz kılarken olduğu gibi, Kabe’nin etrafında tavaf eden inanlar arasında hiç bir ayrım yoktur. Burada müminler eşitlenir. Kişiyi diğerlerinden ayıran hiç bir işaret veya alamet yoktur artık. Orada tevhidin simgesi olan birlik vardır. Burada müminler denizinde kaybolmak ve toplulukta erimek gerekmektedir.
Birisinin etrafında dönmek, adeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak yürekten bağlılığı ve onun için her şeyini feda edebileceğini gösteren bir harekettir. Bu bakımdan Beyti Atik-i tavaf, yalnızca yüce yaratıcıya yönelmenin ve yalnızca onun huzurunda eğilmenin ve ondan başkasına ibadet etmemenin fiili bir göstergesidir.
Tavafta hacı Allah'ın huzurunda olduğunun bilinciyle Ona yaraşan bir tazim ve hürmet, korku ve ümit arası bir muhabbet içerisinde olmalıdır. Tavaf ederken Hz. İbrahim oğlu İsmail ile, Allahın evini nasıl döne döne inşa ettilerse, hacı da aynı şekilde döne döne iman evini, gönül evini yani kalbini inşa etmelidir. Kabe Allahın evi kalpler de onun nazargahıdır. Hacı orada sürekli kabeye bakar, onu seyreder, onun yüceliğini temaşa eder, Allah da daima kulun kalbini gözetir, onu dikkate alır. Hz. Peygamberin veciz bir şekilde ifade ettikleri gibi "Allah sizin şeklinize, şemailine ve mallarınıza bakmaz. Aksine kalplerinize ve amellerinize bakar. (Müslim, 1,33) Bu dünyada da böyledir, ahrette de. Hani şairin Şuara 88. ayeti esas alarak söylediği gibi hiç bir şeyin fayda vermeyeceği kıyamet gününde yüce Allah altın ve gümüş değil, teslim olmuş bir kalp istemektedir. Sanma ey hacı senden zer u sim i isterler. "Yevme la yenfu” da kalbi selim isterler. Nitekim kültürümüzde sufiler kabe ile lgili Kuran'da ve Hadis'lerde geçen bütün sıfatları insanın kalbi için kullanmışlar, ve ona beytullah demişlerdir. Yahut beytul haram demişler ve bunu da insanın gönlü için kullanmışlardır. Çünkü gönül Allah'ın evidir ve sevgiliden başkasının oraya girmesi haramdır demişlerdir. Nitekim Allah resulunun kabeyi tavaf ederken söylediği şu Hadis bunu teyid etmektedir "(Ey kabe!) ne kadar hoşsun, kokun ne kadarda güzel! Şanın hürmetin ne kadarda yüce! Ama canım elinde olan Allaha yemin ederim ki Allah nezdinde malı ile canı ile müminin hürmeti dokunulmazlığı, senin hürmetinden daha büyüktür.” (ibni Mace, Fiten 2)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.