"MANİDAR GAYRETLER"
"MANİDAR GAYRETLER"
Cuma hutbesinde Hoca efendinin, manen ve dinen sarfettiği sözleri mi, yönetildiğimiz Anayasa Hukukunu mu, yoksa bunların dışında kendince bir şeyler anlatan ve özel yaşam öğretisini, bizlere dikte eden Başbakan'ı mı dinlemeliyiz ?
Bir türlü karar veremiyoruz, Halk olarak şaşırdık kaldık. Türkiye tarihinde ilk defa böyle bir durum oluyor, aklına ne gelirse her konuda, sözlü olarak halka akıl veren bir Başbakan'ın konuşmaları tavsiyeleri televizyonlarda gazetelerde, medyalarda öncelikli olarak veriliyor.
Hatta artık çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizden kaç tane çocuk yapacağımıza kadar karışan bir Başbakanla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Yeni nesil yetiştirmekten, hatta "kindar ve dindar" bir nesilden söz etmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. "Bi taraf olmayan bertaraf olur" sözleri halkımız arasında ayrışma ve bölünme korkusu yaratmıştır.
Böylesi bir durumun farkında olan yetişkin gençlerimiz, özgürlük alanı ve şehrin insanlarının ücretsiz nefes aldığı Gezi Parkı'nı paraya tamah ederek binlerce ağacı kesme girişiminde bulunan Başbakan'ın burayı AVM yapmaya kalkması gençleri ve toplumun duyarlı kesimlerini isyan noktasına getirdi. Fakat eylem ve gösterilerde çevik polisin her türlü müdahaleyi acımasızca uygulaması sonucu gençlerin ölmesi halkla hükümetin arasında onarılmaz yaralar açtığını biliyoruz.
Eylemlerde gençlere ölümcül şiddet uygulayan "polise emri kim verdi" diye, soranlara Başbakan'ın; " Polise emri ben verdim" diyerek acımasızlık ve nefretlik içinde yangına körükle gitmesi hala unutulmuş değil.
Yasalarımızın bu konuda yöneticilere yaptırımı var ama ne yazık ki dokunulmaz-lıkları olanlar için yargı harekete geçememektedir. Hazırlanan fezlekeler bile meclise gelmediği söyleniyor. Hukukun aksadığı hallerde dini ve vicdani ölçülere baktığımız zaman adalet üzerine ağır manevi uyarılarla karşılaşıyoruz. Tüm Müslümanların "Mevlüt kandilini kutluyoruz" ve peygamberimize kulak veriyoruz.
Peygamberimiz bu yöneticiler için "Yönetenin yönettiği süre içerisindeki bir saatlik zulmü 60 yıllık günahtan daha kötü ve yıkıcıdır." diyor.
Kandil gecesi hürmetine dua ederken aklımıza gelen olaylar için dini kitaplara baktığımızda zulümle yönetenler için bakınız daha neler buyuruyor; "Allah içlerinde hakkaniyetle hükmetmeyen, güçsüzlerin haklarını gaspeden, rüşvet yolsuzluk ve hırsızlıklara göz yuman yöneticileri barındıran toplulukları mutlu kılmaz." diyerek bizlere de görevler düştüğüne işaret ediyor.
Bir başka yerde de "Ümmetim adına korktuğum şeylerden biri de delalete saplanmış yöneticilerdir ve onlar mahşer günü en şiddetli azaba uğratılacaklardır." diyor.
Peki Peygamberimiz(s.a.v) bu şekilde ümmetini uyarırken neden hala bugün mevlüt kandili hürmetine, karşı adalete gem vurmaya kalkarlar.
17 aralık 2013 yolsuzluk operasyonuna ve yargı kanadına müdahale gayretleri içinde olması, ülke çapında binlerce kamu görevlisi ve yargı mensupların görevden almaya devam ediyor olması manidardır. Hoş olmayan son olaylardan sonra 10 bakanı değişen ve yamalı bohçaya dönüşen AKP hükümetinin kendi değiştirdiği (Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu;) HSYK'yı "yetmedi" mantığıyla Adalet bakanına, dolayısıyla yürütmeye bağlamak üzere harekete geçmesi, bu konuda hazırladığı yasa teklifi hukuku bir kez daha bay-pas etmektir. Anayasaya aykırılığı açık olan bu durum, yarınlarda Adaleti etkileyecek ve ülke huzurunu bozacak, gelişmiş ülkelerde itibarımızı gölgeleyecektir. Aslında Cumhurbaşkanı'nın yetkisini kullanmaması, hükümete "gayri-hukuki" bir alan yaratmış ve cesaretlendirmiştir.
AKP, fezlekeler varken, bakan çocukları ve banka müdürü gibi üst düzey yargılamalar varken yargının yapısıyla oynamaya kalkması Anayasal düzene müdahaleyle eş değerde olması çok tehlikelidir.
Öte yandan Uludere olayı hakkında verilen mahkemenin takipsizlik kararı,
ailelerin yüreğindeki yarayı açık bırakmıştır. 34 kişinin ölümüne böylesi ucu açık birkarar verilmesi anlaşılır gibi değil. Saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.