Oynayamayan gelin
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), geçenlerde yapmış olduğu toplantıda anayasa değişikliğinden söz ederek; siyasetin ve toplumun tüm kesimlerini bir araya getiren bir "Anayasa Konvansiyonu" kurulmasını önerdi. Öncelikle Anayasa değişikliğine gerek var mı? sorusuna samimi olarak cevap aramak gerekir.
Bu soruya cevap verirken insanı aklına anayasanın hangi maddesi kimleri rahatsız ediyor? sorusu da geliyor. Yok, efendim özgürlükler genişletilmeliymiş. Sınırsız ve sorumsuz bireylerden oluşan bir toplum mu hedefleniyor. Herkesin aklına geleni, aklına geldiği biçimde ve aklına geldiği yerde, dilediği gibi davranması mı isteniyor? Böyle bir toplum huzurun ve mutlulukların yaşandığı değil; kargaşa ve karmaşanın yaşandığı, herkesin serseri mayın misali önüne gelene çarptığı bir toplum olur. Bu kimin işine yarar? Bildiğiniz gibi milli birlik ve beraberliğimizin bozulmasını aç çakallar gibi bekleyen bölücülerin ve hainlerin işine yarar.
Mevcut anayasa, 12 Eylül anayasasıymış da, bu nedenle değişmesi gerekirmiş. O zaman yapılan anayasa zaten kalbura çevrildi. Kaldı ki, 12 Eylül 1980 öncesinde milletçe içine sürüklendiğimiz güvenin sarsıldığı, kan ve gözyaşının dinmediği o günleri bir daha yaşamak istemiyoruz. O günlerde emperyalizmin oyununu bozup, bu günümüzü sağlayan başta askerlerimiz olmak üzere herkese minnettarım.
Yasalar değişmez değil, mutlaka yetersiz kaldığında değişmesi gerekir. Makul ve mantıklı gerekçeler olduğunda, hizmet alma ve vermede sorunları çözemediğinde anayasa da değişir. Anayasamızda hizmet etmeye veya hizmet üretmeye engel ne gibi bir hüküm var. Ama varmış gibi görenler ve göstermeye çalışanlar var. Bunlar sahip oldukları tüm iletişim kaynaklarını kullanarak toplumda bu yönde bir eğilim doğurmaya çalışıyorlar. Şayet hizmet üretemeyen varsa kusuru kendinde arasın. Oynayamayan gelin yerim dar demiş, yerini genişletmişler bu sefer de eteğim dar demiş. sözünü hatırdan çıkarmamak gerekir. Kimse bahane aramasın.
Anayasamızın değişimi için, Avrupa Birliğinin Anayasasının hazırlanma yolunu, yani konvensiyonu önerenler de sormak lazım. 27 ülkenin memnuniyetini sağlamak, ortak bir payda bulmak için o ülkeleri temsil edecek bir konvensiyonun kurulması, onlar için izlenmesi gereken bir yol olabilir. Avrupa Birliğinde yapılan yasal değişikliklerin tek tek toplumlara benimsetilmesi ve AB ülkelerinin yasalarının bu değişikliklerle uyumlu hale getirilmesinde başka yol var mı? Kaldı ki Türkiye tek devlet tek millet, AB gibi değil. Türk milleti bir bütün, ona mozaik diyenler, bilmelidir ki, Türk milleti mozaik değil, ebru bir yapı arz etmektedir. Her renk birbiriyle öyle kaynaşmış ki, onları birbirinden ayırmak, adeta imkânsız olmuştur. Bu nedenle konvensiyon gibi yol ve yöntem önerenler, bir kere daha düşünmeleri gerekir, derim. Üstelik konvensiyon içinde görev yapacak delegenin halk oylaması ile seçilmemiş olması, demokratik meşruiyeti olmayan bir yapının hazırlayacağı anayasanın meşruiyetinden söz edilebilinir mi? Cevabını sizlere bırakıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.