SİLİVRİ KIRSALI'NDA NELER OLDU ?!
5 ağustos Silivri mahkemelerinde yurtseverlerin yargılama sonuçlarının ilan edildiği saatlerde Silivri karayolu yakınlarındaki kırsal alanda durdurulan binlerce ziyaretçi halk kitlesi; karşılarında silahlı, gaz tüfekli, robokop giyimli, tazyikli ve boyalı su destekli dev tekerlekli tomalar ve akrep gibi, yüksek hareket kabiliyetine sahip araçlarıyla tam bir savaş düzeneği kurmuş ve olağanüstü hallerde kullanılan, binlerce Çevik Kuvveti; kendilerine yönelik savaş düzeni içinde olduğunu görünce şaşkınlık içinde kaldılar, gözlerine inanamadılar. Hükümet resmen, masum vatandaşa karşı savaş taktikleri içinde çevik kuvveti, jandarma ve araçlarını da arka plana mevzileyerek karşılarındaki halka, bir cephe oluşturdu; bu durum askerlik eğitimi alanlara yabancı gelmedi. Yetmedi içinde kimlerin olduğunu bilmediğimiz yukardan askeri bir keşif helikopteri, hedef alınan halkın üzerinde, köylere kadar uzanan turunu yapıyordu. Üç tarafı mevzilerle sarılmış Yurtsever halk kitlesi yakıcı güneşin altında kavruluyordu. Yolu kesilen araçlardan indirilen binlerce insan imkansızlıklar içinde Silivri haberlerini ve kararlarını bekliyordu.
Çevik Kuvvet için hazırlanmış seyyar tuvaletler halka yasaktı. Çevik kuvvete poşetlerle kumanyaları geliyordu. Silivri kırsalında tutulan halkın kumanyaları dahi yoktu. Fırsatı değerlendiren sucular iyi para vuruyordu. Hayli uzakta gelecek haberleri merak eden on binler çoluk çocuk, yaşlı genç toplanmış CHP ve TGB 'nin hazırlamış olduğu anons otobüsünden mahkeme kararlarının bilgisini almaya çalışırken, konuşmalar yapılırken ne olduysa o anda oldu ve dev tekerli Toma boyalı ve ilaçlı, tazyikli su sıkmaya başladı. Kitlelere ani bir saldırı başladı. Hiçbir karşı mukavemet gücünün olmadığı binlerce insan, kadın kız, çoluk çocuk ne yapacağını bilemeden kaçmaya çabalıyordu. Kimdi bunlar, tüm güçleriyle, gaz silahlarıyla savunmasız halkın üzerine, gaz fişeklerini nedeni ateşliyorlardı.Tabı ki savaş düzeninde olanlar.Polis ordusunun, karşı bir güç varmışcasına saldırması, gazları 30-40 metreden silahsız mukavemetsiz insanların üzerine atmaları vahşete davetiye çıkarmaktı. Silivri kırsalında yaşanan bu insanlık dışı dramı hangi kanal verdi bilmiyorum ama canhıraş kaçışmalar içinde ana baba günü yaşanıyordu. Atılan her gaz fişeğinden çıkan yangınla yanan tarlalarda ve kıyı makilik alanda insanlar bir taraftan yanmamak, bir taraftan karışan yoğun trafikte araçlara ezilmemek için can pazarı yaşıyordu. Yanmakta olan aracı, kurtarmak isteyenler gaz fişeklerinin yoğun saldırısı sonucu bırakmak zorunda kaldılar ve araç alevlerin içinde kaldı. Alevler köylere ve yeşil alanlara kadar yayılırken itfaiyelerin devreye girmesi, durumun vahametini gösteriyordu. Gaz maskesi olmayanlara sıkılan gazlar, insanlık dışı bir görüntü veriyordu. Boğulanlara yaralananlara ambulanslar yetişemiyordu. 7 km. lik bir alana kadar yaşanan bu vahşetin imdadına su bidonlarıyla yine kendi arkadaşları ve yakınlardaki vatandaşlar koşuyordu. Tomalar boyalı sularını yanan yerlere değil insanların üzerine sıkıyorlardı. Olayları izlerken düştüğüm anız yangınının içinden kurtulmaya çalışırken sağ tarafıma ilaçlı suyun geldiğini hissettim, tam kurtulmuştum ki; iki gaz fişeği yanıma düştü. Ayağımla birini söndürürken diğeri boğazımı gazlarla doldurdu ve diz üstü düştüm. Ecelin kapımı çaldığını sandığım ve kendi duamı okuduğum bir anda, gaz maskeli bir vatandaş imdadıma yetişti.
Onun elindeki su bidonuyla imdadıma yetişmesi, suyun ve hayatın, alınan bir nefesin, dostun değerini birkez daha anlamamı sağladı. Çevik Polisin "acımasızlığı, vicdansızlığı" hangi eğitim aşamasında aldığını bir kez daha merak ettim. Benzin istasyonları ve "Maksi" yakınlarına kadar süren vahşi takip ve Çevik Polis'in yarattığı bu manzaranın talimatının kimden geldiğinin artık muamma olmadığını biliyoruz. Fakat bu mübarek Ramazanda ve bayram arefesinde, mazlum insanlara Silivri yakınında tuzak kurarcasına "savaş düzeninde" yapılan böylesi düşmanca bir saldırı inanılır gibi değildi. Biz yurtsever vatandaslar dısarıda böylesine saldırıya ugrarken yurtsever komutanlarımız da içeride yıllarca hizmet verdikleri cumhurıyete karsıt olanlar tarafından "adalet" eliyle saldırıya uğramaktaydı, üstelik ne tesadüftür ki tam da Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal'in 5 Agustos 1921 tarihinde Baskomutanlık ünvanını aldığı Türk tarihi için şerefli bir günde.
Sayısız gaz fişeğinin kullanıldığı bu olay umarım, unutulmayacak mutlaka davalar açılacaktır. Saygılar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.