SIRAT-I MÜSTAKİM MEFKÛRESİ
Mefkûre İnsanın yaratılışı gereği mal, can, ırz ve namus güvenliği istemesidir. Hakkını almak, haklı gördüğünü savunmak eğilimi taşır. Asr-ı Saadet, Hz. Peygamber'in sav Kur'ân-ı Kerim doğrultusunda mal, can, ırz ve namus güvenliğini sağlamasıdır. Ayrıca toplumun her kesiminden herkes, kendine karşı bile hak bildiğini söylemekten çekinmez, halifelere karşı hakkını savunur hale gelmiştir. Bu nedenle de o dönem kelimenin tam anlamıyla "Saadet Asrı" olmuştur.
Bilindiği gibi Kur'ân'ı Kerim, İslam'ın Sırat-ı Müstakim mefkûresine gönül verenleri kardeş sayar. Hz. Peygamber sav, çeşitli vesilelerle mü'minler arasındaki kardeşlik ruhunun pekişmesine çalışmıştır. Onun bu yoldaki çabaları parlak bir sonuç vermiş ve çevresini oluşturan toplum fertleri birbirleriyle kardeş oldukları bilincine ermişlerdir. Fertleri kardeşlik bilinci taşıyan, birbirlerine kardeşin kardeşe yapacağı muameleyi yapan toplum hayatının gerçekten huzurlu, güven içinde ve mutlu geçeceği kuşkusuzdur.
Son olarak şunu eklemeliyiz. Hz. Peygamber sav; özellikle Medine devrinde toplum bağlarını güçlendiren yaptırımlardan adalet üzerinde ısrarla durmuştur. Onun adalet anlayışı iki türlü görüntü verir. Bunlardan birincisi liyakat ve ehliyeti tercih; ikincisi ise suçluyu kim olursa olsun cezalandırmak. Gerçekten Allah Resulü toplumu ayakta tutan adalet yaptırımını tam anlamıyla ve her iki anlamda gerçekleştirmiştir. Birine bir iş vereceği zaman onun kim olduğuna değil, işe layık ve ehil olup olmadığına bakmıştır. Buna ek olarak, toplumda bir suç işlenmesi sözkonusu olduğunda işleyen kim olursa olsun; cezasını vermiştir. Böyle bir tutum bir yandan toplumu ayakta tutacak mefkûreyi işletmek, öte yandan işlenen suçtan zarar görenlerin yüreğini ferahlatmak suretiyle adaleti gerçek anlamda uygulamaktan başka bir şey değildir. Sosyolojik açıdan böyle bir uygulamanın toplum hayatı yönünden ne derece önemli olduğunu uzun uzadıya izaha ise ihtiyaç yoktur.
Özetlemeye çalıştığımız, başkalarını da ekleyebileceğimiz bu ve öteki hususlar Asr-ı Saadet'e neden saadet devri denilmiş olduğunu açıklamaya sanırız yetecektir. Eklemek gerekirse, her yönüyle mükemmel bir lider, fertlerini birbirlerine sımsıkı bağlarla bağlamış bir toplum, mefkûre birliğine ermiş insanlar ve nihayet o toplumu yönetecek adaletli uygulamalar söz konusu olduğunda böylesine Sırat-ı Müstakim Mefkurecisi bir toplum hayatının yaşandığı döneme saadet asrı denmez de ne denir?
Şimdi Asr-ı Saadette sosyal hayatın safhalarına geçebiliriz. Ancak bu hayatı yönlendiren üstün şahsiyeti kısaca tanımalıyız. Onun şahsiyetini yakından anlamak, gerçekleştirdiği başarıyı daha iyi kavramaya yol açacaktır. O nedenle burada önce Hz. Peygamber'in sav şahsiyeti üzerinde duracak, daha sonra ise sünnetine geçeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.