Sosyal medyada beden algısı

Sosyal medyanın hayatların merkezine kurulduğu ve bunu çok basit bir hamleyle yaptığı bir gerçek: FOTOĞRAFLAR… Hani tatilde, sahilde, güzel bir akşam yemeğinde, dağda yürüyüş yaparken, hatta yüzerken anları ölümsüzleştirmek için ortaya çıkan kameralar varya!

İşte o kameralar:
‘Ah, bu ne çirkin bir fotoğraf.’
‘Ne kadar kilolu çıkmışım.’
‘Ben bu kadar kısa mıyım.’
‘Hemen silin şunu.’
‘Gerçekten böyle mi gözüküyorum?’
gibi cümlelerle o mükemmel açıyı, ‘EN ZAYIF’ halini bulana kadar yüz kere çekiyor aynı pozdan, belki birinde daha ‘İYİ’ çıkarım umuduyla! Peki kime göre iyi? E tabiki sosyal medyadaki güzellik algısına göre…

Sosyal medya mecraları ve özellikle de Instagram, yukarıda bahsettiğimiz kendinizin en mükemmel versiyonunu yansıtma kısmında en önde gelen platformlardan. Çoğu insan en güzel, en fit, en şık fotoğraflarımızı paylaşmak ister. Kendini içinde daha rahat, daha özgüvenli ve daha güzel hissedeceği bir bedene sahip olmak istemenin hiç bir kötü yanı yok. Bu her insanın en doğal hakkı.

Paylaşmak istemenin de kötü bir yanı yok çünkü insan doğası gereği kabul görmek ve onaylanmak ister, bu da kabul. Fakat buradaki sorular: Birileri tarafından kurulmuş bu güzellik standartlarına uymak için nelerden vazgeçmek gerekiyor? Mental olarak ne kadar yıpratıcı? ‘İdeal’ görünmek adına doğanızla ne kadar savaşıyorsunuz?

Sosyal medyadaki fotoğrafların aldatıcılığı, insanların yıllar boyunca vücut imajlarıyla mücadele etmesine ve kendilerini; görünüşleri, boyları veya vücut şekilleriyle yargılayarak duydukları güvensizlik ve yetersizliğin tetiklenmesine neden oldu.

Bu güvensizlik ve yetersizliklerin nereden geldiğini hiç sorguladınız mı? Küçücük bir çocuk; bir ergen veya yetişkin bir birey gibi bir fotoğrafın ne kadar kötü göründüğünü ilan ederek nedeni sorulduğunda da kişinin yüzündeki benleri, göbek kıvrımlarını, bacaklarının kalınlığını veya inceliğini ya da gıdısını işaret eder mi? Hayır, çünkü henüz sosyal medyada veya toplumda dayatılan ‘güzel’ ve ‘çirkin’, ‘iyi’ ve ‘kötü’ beden diye bir şey olduğunu bilmiyordur. Vücudundan hoşlanmamak doğuştan sahip olunan bir şey değil, bu; sonradan öğretilen bir şey.

Dış görünüşe takıntılı hale gelmiş bir tür olarak suçu sadece sosyal medyada bulmak da çok adilce olmayabilir ama sosyal medya çağı bunu büyük oranda şiddetlendirdi ve maalesef çok az sayıda insan kendini bundan izole edebildi. Özellikle son yıllarda diyet kültürünün artması ve mükemmel olma çabasının şu anda yaygın olan tüketimci ve kapitalist sistemlerle ilişkili olduğu da bir gerçek, insan içten dışa doğru mutlu olduğunda, yani önce içteki mutluluğunu ön plana koyduğunda, ihtiyacı olmayan ürünleri almaya daha az eğilimli olur. Bu da birilerinin işine gelmez…

Toplumun bireyler için belirlediği standartlar vardır, bunu karşılamak için üstün çabalar gösterilir. Fakat nedense bir türlü istenilen o noktaya gelinemez, çünkü insanlar kusur aramaya şartlanmıştır. Sahip oldukları bedeni kabul etmezler ve sahip olmaları beklenen bedeni elde etmek için bir yola çıkarlar fakat öyle uzun, öyle istekleri ve yönlendirmeleri olan bir yoldur ki bu, varacakları noktaya bir türlü ulaşamaz, yolda kalırlar…

Diyet yapmak, toplumun zayıf idealine göre yaşaması gerektiğinin cevabı olarak yaygınlaştı. Bu çarpık düşünce yüzünden insanlar yalnızca zayıf olduklarında değerli görüleceklerini ve yalnızca zayıf olmak için diyet yapıldığını düşünmeye başladı. Buradaki sorun, güzellik idealine ulaşma arayışında, gerçekten arzu edilen şeylere hayır denmesi ve bunun yerine varış noktası olmayan bir yolculuk tarafından bireyin kendini tüketmesidir.

Genellikle diyette ilk deneyim ergenlikte kızlarda ‘çok zayıf olmalıyım’, erkeklerde ‘çok kaslı olmalıyım’ algısıyla başlar. Birey vücudunun yeterli olmadığını ve daha zayıf veya kaslı olduğunda daha mutlu olacağını hisseder. Buna çok güçlü bir şekilde inanırlar ve kimse onları kolay kolay farklı bir şekilde ikna edemez. Bu yaş şimdilerde daha da düşmüş durumda, 8-9 lu yaşlardaki çocuklarda bile bu tutku başlamış. Daha hafif, daha kaslı ya da daha ince belli olunca tüm endişelerin, korkuların veya güvensizliklerin uçup gideceği düşüncesi sosyal medyadan gördükleri o sahte fotoğraflardan bir armağan çocuklara.

İlk olarak çocuklardan bahsettik, çünkü yapılan araştırmalar büyürken beslenmeyle sağlıklı bir ilişkisi olan çocukların yetişkin bireyler olduklarında da bu ilişkinin bozulmasının bir o kadar zorlaştığını gösteriyor.
Toplumdaki bireyler ister istemez sosyal medyada bu ulaşılamaz görünüm idealine maruz kalıyor, belki bu engellenemez ama bireyler maruz kalınan bu görünüm ve güzellik ideallerinin belirli bir vücut ölçüsü veya şekli peşinde koşmaya zorlamak için oynadığı rolü dürüstçe inceler, ardından bu algıya meydan okuyarak; kendileri için, sağlıkları için en ideal vücuda sahip olmanın peşinde koşabilirler.

‘Ne olur ki sosyal medyadakiler gibi olsam, güzellik ideallerinin peşinden koşmamın nesi yanlış? ‘diye soran pek çok insan var. Bir kere sürekli değişiyorlar yani onlara ulaşmak imkansız. Bedenler, inanmaya yönlendirilen algıların aksine, şekillendirebilecek ve herhangi bir boyut veya şekle sokulabilecek kil topakları değildir. 1900'lerden önce, Batı kültüründe kadınlar için ideal olan güzellik algısında daha büyük bir vücut güzel olarak görülüyordu. Bu güzellik algısı, yirminci yüzyıla girildiğinde değişmeye başladı. İncecik bir bel, daha şekilli bir kalça…

Güzellik ideallerinin peşinden koşmak için yapılan diyet; gereken zaman ve enerji nedeniyle dikkat dağılmasına ve baskı altına hissedilmesine neden oluyor. Bu da her seferinde daha fazla enerji ve zaman anlamına geliyor. Fakat hep daha fazlası bulunamaz, sonuçta onlarda sınırlı kaynaklardır. Olayın bir de ekonomik boyutu var; bazı insanların diyete harcadıkları paralar dudak uçuklatacak cinsten…
Hayat kısa ve ulaşılamaz bir ideale ulaşmak için harcanılan her gün boşa harcanmış demektir. Bu arayış, insanı; gerçekten mutlu eden iç sağlık ve memnuniyet, besleyici ilişkiler veya tatmin edici bir kariyer gibi şeylere odaklanmaktan alıkoyar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tuğba Tonya Arşivi
SON YAZILAR