ÜRETİM BİÇİMİMİZDEN İNSAN İLİŞKİLERİMİZE
Yaşadığımız toplumda neyin doğru, neyin yanlış, neyin hakikat olduğuna kim karar veriyor sizce? Başka bir açıdan bakarsak yaşadığımız toplumda insan ilişkilerimizi ne belirliyor olabilir? O topluma ait yasalar, hukuk kuralları, düzenlemeler kimler tarafından neden ve nasıl yapılandırılıyor olabilir? Bu soruların elbette çok boyutlu açıklamalarını hatta evrensel düzeyde yanıtlarını verebiliriz. Fakat bu yazıda, günümüze de ışık tutun temellendirmeleriyle Marx’ın maddeci determinizm anlayışının yanı sıra özel mülkiyet kavramlarıyla bakmak faydalı olacaktır.
Maddeci determinizm; Toplumu asıl belirleyen, toplumdaki insanlar ve nesneler arasındaki ilişki biçimimizi belirleyen, yasaları, hukuku, devletin yapısını, biz fark etmesek bile düşüncelerimizi ve inançlarımızı şekillendiren dahası toplumdaki eşitsizlikleri, sorunları yaratan yapı taşların, sahip olduğumuz üretim biçimi (kapitalizm) olduğunu söyler. Yani neyin doğru, neyin hakikat olduğu bir düşünceler sisteminden gelmez. İçinde yaşadığımız üretim ilişkilerimizden gelmektedir. Ne olarak üretimin içindesiniz, üretimin içindeki pozisyonunuz ne? Sizin ne düşüneceğinizi belirleyen, sizi tanımlayan unsurların temelinde bu maddi ilişkiler yatmaktadır. Hangi üretim biçimi içindeysek onun ihtiyaçlarına, onun gereğine göre toplumsal kurumlar ve anlayışlar oluşur. İnsanın kendisi o üretim biçiminden oluşan toplumun ürünüdür. Düşüncelerimizden ve eylemlerimizden toplum oluşmaz. Toplum maddi ilişki tarzımıza göre yaratılır.
Marx’ın teorisinde iki sınıf vardır; Üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf ve üretim araçlarına sahip olmayan sınıf. Var olan üretim ilişkilerimizde üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf tarafından üretilmiştir. Sistem onun ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmiştir. Bu doğrultuda toplumu etkileme gücüne de sahip olurlar. Güçlü olanın ideolojisi bir süre sonra toplumun ideolojisi haline dönüşmektedir. Bilim de egemen olanın elindedir. Egemen olanın ihtiyacını yazar. Eğitim de böyledir, egemen olanın isteklerini yaratır ve öğretir.
Bugün ahlak kuralı veya hukuk kuralı olarak bildiğimiz, “Hırsızlık yanlış bir davranıştır.” Algısının temeli bize nereden geliyor? Tam da içinde bulunduğumuz maddi ilişkiler yoluyla gelmiştir. Kapitalizmin ana başlıklarından birisi olan “özel mülkiyet” yoluyla gelmiştir. Özel mülkiyet, “Burası benim!” demektedir. Eğer benim olan bir şeyi alırsan bu suçtur. Yasalar öncelikle, özel mülkiyetin kutsallığı üzerine kurgulanmıştır ve hırsızlığın suç olduğu böyle belirtilmiştir.
Bu yapıyı ne değiştirebilecek peki? Toplumdaki temel değişim ne ile gerçekleşmeli? Değişim Marx’a göre var olan alt yapının, üretim biçiminin değişmesiyle mümkündür. Bu değişimin yolu da sosyalizmden geçmektedir. Var olan üretim biçiminin (kapitalizm) değişip sosyalizmin hakim olmasıyla gerçekleşeceğini savunur. Çünkü maddeci determinizme göre maddenin değişmesi düşüncenin de değişmesidir. Üretim biçimi değişirse o toplumdaki; devlet, hukuk, yasalar, din, aile, kadın ve erkekte değişir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.