Yoksul muyuz, Aç mıyız, Zengin miyiz? Bize Göre Bu İşin Ortası Yok...

Bugünlerde en çok tartışılan konulardan biri Amerikan dışişlerine ait wikileaks belgeleri olduğu gibi Türkiye toplumunun kişi başına milli gelirden 12 bin dolar kişi başına pay aldığıdır.

Bakalım şimdi yapılan istatistik araştırmalarına kişi başına milli gelirden aldığımız paya ve bu paya göre de kendimizin ve ailemizin hangi kategoriye girdiğine.

Önce kendi yerimizi bulalım yoksulluk sınırında mıyız, açlık sınırında mı, yoksa ki açlık sınırının altında mı?

 

Çeşitli araştırmalara göre hazırlanan 4 kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk sınırı, ekonomik göstergelere göre belirlenmiş. 2005 yılında ortalama aylık açlık sınırı 527 TL, 2009 yılında ise bu oran 749 TL olarak tespit edilmiş. Yani 2005 yılında 4 kişilik ailede bir kişinin açlık sınırı131 TL, 2009 yılında 187 TL olarak tespit edilmiş. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırında yaşamını sürdürebilmesi için aylık ortalama gelirinin 2005 yılında 1.717 TL, 2009 yılında ise 2.441 TL olarak belirlenmiş. Söz konusu bu veriler açlık ve yoksulluk sınırlarının birbirinden farklılığını ortaya koymak bakımından da önemlidir. Çünkü bu iki kavram günlük yaşamda aynı düzeyde kullanılmaktadır.

Dünya Bankası"nın "Dünya Gelişim Raporu 2006" verileri de yapılan araştırmaları doğrulamaktadır: “Türkiye"de 71 milyonluk nüfusun yaklaşık 3,5 milyonunun günlük geliri 1 doların altında kalıyor…” tespitini yapıyor. Ülkelerin aşırı yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan nüfus düzeylerini gösteren tabloya yer verilen raporda, “…Türkiye nüfusunun yüzde 4,8"i, satın alma gücü paritesine göre günlük bir doların altında gelirle yaşamını sürdürüyor. Türkiye, 90 ülke arasında günlük 1 doların altında yaşamını sürdürmeye çalışan nüfus yoğunluyla 54"üncü sırada yer alıyor. Buna göre Türkiye; Azerbaycan, Arjantin, Mısır, Ukrayna, Gürcistan, Kosta Rika, Arnavutluk, Cezayir, Ermenistan, Bulgaristan, Şili, Hırvatistan, Dominik Cumhuriyeti, İran, Jamaika, Kazakistan, Kırgızistan, Kore, Malezya, Romanya, Polonya, Slovakya, Slovenya, Tayland, Tunus ve Uruguay"ın da içinde yer aldığı 36 ülkenin gerisinde kalıyor… 132 ülke arasında Türkiye, Dünya Bankası"nın Atlas Metodu"yla yaptığı hesaplamaya göre 268,7 milyar dolarlık ulusal geliriyle 20"inci sırada yer alıyor. Türkiye, yine aynı yöntemle hesaplanan kişi başına düşen 3 bin 750 dolarlık ulusal gelir düzeyiyle ise 45"inci sıraya düşüyor. Türkiye, satın alma gücü paritesine göre hesaplanan 551 milyar dolarlık ulusal gelir düzeyiyle de 131 ülke arasında 17"inci sıraya yerleşti. Satın alma gücüne göre hesaplanan kişi başına düşen ulusal gelir açısından 7 bin 680 dolarla 49"uncu sırada bulunuyor. Kişi başına büyüme açısından yapılan sıralamada ise, Türkiye yüzde 7,4 büyüme oranıyla 22"inci sırada” yer alıyor.

Nüfusun esasen beşte birinin çok altında olan bu grup bütün zenginliklere sahipken, yoksullar kategorisinde olanların durumu ise tahmin edilenden kötü olduğunu somut verilerle ortaya koyabiliriz. Örneğin, DİE"nin Şubat 2005"te yapmış olduğu bir başka araştıramaya göre ise “ 926 bin kişi gıda yoksulu, yani aç. Uluslararası ölçütlere göre ise 1 milyon 36 bin kişi 1 dolar, 2 milyon 82 bin kişi 2.15 dolar, 20 milyon 721 bin kişiyse 4,3 dolardan düşük günlük gelir sahibidir.” Ayrıca eski Devlet Bakanının Devlet İstatistik Enstitüsü'nün (DİE) araştırmasına dayanarak verdiği bilgiye göre “2002 yılı itibarıyla tam 20 milyon 721 bin kişinin ortalama günlük gelirleri 4,3 dolar (5,7 YTL), aylık gelirleri ise 129 dolar (167,7 YTL). Yoksulluk sınırının da, açlık sınırın da altındakiler onlar… Bir başka deyişle “en aşağıdakiler“ grubunu oluşturmaktalar. Yapılan araştırmaların saptamalarını doğrulayan bu veriler, gelişmekte olarak gösterilen ve hatta dünyanın 20. büyük ekonomisinden biri olarak gösterilen Türkiye"de, toplumun açlık ve yoksullaşmasında ciddi bir artışın olduğu otaya çıkıyor. Bu aynı zamanda, ülkenin zenginliklerinin toplumun çok küçük bir azınlığını temsil eden bir grup tarafından ele geçirildiğini ortaya koymaktadır.

Ayrıca, ortaya konulan bu veriler, Türkiye toplumunun önemli bir ekonomik ve sosyal adaletsizlikle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Bir yandan hızla zenginleşen küçük bir azınlık, diğer yandan hızla fakirleşen ve fakirlik sınırının altıda kalan büyük bir çoğunluk. Bu gerçeklik aynı zamanda toplumsal çelişkilerin hızla derinleştirilmesinin nesnel koşullarını hazırlamaktadır. Toplumun ekonomik koşullarının bozulması sosyal ve psikolojik yapısını da ciddi oranda etkilemektedir. Farklı ekonomik göstergelere sahip gruplar arasındaki ekonomik farklılaşmanın çok büyük oranda açılması, toplumsal çelişkilerin derinleşmesi için nesnel koşullar oluşturuyor. Ekonomik farklılaşmanın ve toplumun çok önemli bir kesiminde oluşan yoksullaşmaya karşı toplumsal refleksin en canlı somut örneği özelleştirilmek istenen kurumların direnişinde görmek mümkündür.

Toplumu yönetenlerle yönetilenler arasındaki ekonomik ve sosyal yaşantı-çelişki derinleştikçe, sistemle mücadele eden kuvvetler bakımından önemli avantajlar oluşmaktadır. Zenginler ve fakirler arasındaki ekonomik ayrışma, politik, sosyal ve kültürel kategorik farklılaşmayı doğrudan etkilemektedir. Bu çelişkinin doğru değerlendirmesi de toplumsal hareketi örgütleme iddiasında olanların işidir. Söz konusu farklılaşmanın "kendiliğinden" sonuçlar alması pek mümkün olmadığı da bilinen bir gerçeği oluşturuyor. Sistem, söz konusu çelişkilerin örgütlendirilmesinin tehlikesinin farkında olduğundan, toplumsal çelişkiyi özellikle bir kesim kurumların etkisiyle yeniden sistem içine çekmeye çalışmaktadır. Ortaya çıkan reel durumun sosyolojik-politik durumunun çok iyi analiz edilmesi, gerekli sonuçların çıkartılması ve buna uygun doğru ulusal örgütlenme modellerinin de oluşturulması zorunlu ve kaçınılmazdır. Aksi takdirde boşluk, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada çok farklı güçler tarafından doldurulacaktır.

Siz değerli okuyucuları bilmem ama bu istatistiğe göre benim konumum yoksulluğa dahi      girmiyor, açlık sınırının da altına düşmüşüm.

Birde bunu sadece gıda harcaması olarak değerlendirirsek ki öyle, ben ve benim gibi olanlar yani gelir seviyesi beş kişilik bir ailenin temel gıda harcaması 935 TL nin altına düşmüşse bir emekli aylığıda tüm giderleri karşılamak için 700- 800 TL alıyorsa demek ki açlık sınırını da bertaraf etmişiz bu demek değilmidir ki yaşama hakkımız yok…

Nasıl milli gelirden alınan pay kişi başı on iki bin dolar olur? Sizler de bu on iki bin doların içinde mi yer alıyorsunuz,  yoksa ki açlık sınırını dahi teğet mi geçiyorsunuz.

Milli gelir on bin dolar veya 14 bin dolar arası ise, kişi başına milli gelire bakarak dış borçlanmamız kişi başına kaç bin dolar bir de buna bakmak lazımdır…

Nasıl ki kişi başına milli gelirde bizler yokuz, pekâlâ kişi başına milli borçlanmada bizler borçlanmanın neresindeyiz, bilmek lazım değil midir?

HAK TEÂLÂ"YA HAMD olsun…  Fakat HAK TEÂL HAMD ederken kullarının yalancılık ve dolandırıcılıkla istismarlarını değil.

Ben yerimi aradım buldum siz değerli okuyucularımda hangi kategoriye girersiniz onu bilemem.

Sevgiler ve saygılar benden,  açlık ve yoksulluk sınırının üstüne çıkması sizden…

Düşündüklerimi, okuduklarımı ve konuşulanları siz değerli okuyucularımla paylaştım…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR