Böyle Bir Ramazan Ayı Vaazını Hiç Duymadınız

Değerli Okur Dostlarım,

Bugün sizlerle hiç alışık olmadığınız; ama benim aşağı yukarı bir yıldır anlatmaya çalıştıklarıma alışmaya çalıştığınız biçimiyle sizlere vaaz etmek istedim.

Eğer eski günlerdeki yazılarımdan birkaç kelime kulaklarınıza azıcık küpe olmuşsa, göreceksiniz ki Ramazan orucu alışılmışın dışına taşması gerekmektedir.

Elbette bu 16 saatlik uzunluktaki sıcacık Ağustos günlerinde oruç tutmak çok zor; ama Yüce Mevla"ya iman derecesi ölçülecektir.

Bu yazımızda, ıftar sofralarının önemi ve anlamı üzerinde durmak istedik. Geçen yazımızda, Ramazan orucu için nasıl davranmamız gerektiği üzerinde durmuştuk. Okucularımın üzerinde önemle durmalarını ve es geçmemelerini diliyorum.

 Hz Peygamberimiz sav şöyle buyuruyor:

“Bir oruçluya iftar veren kimseye, o oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Ancak o oruçlunun sevabından da bir şey eksilmez.” Et-Terğib ve"t-Terhib, c.2, s.144

 “Oruçlunun iki sevinci vardır: Biri iftar ettiği vakit, diğeri de Allah"a kavuştuğu zamandır.” Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyam, 9

İftar vakti yapılan dualar kabul edilir. Peygamberimiz sav bu konuda şöyle buyurmuştur: “Üç kimsenin duası geri çevrilmez, kabul edilir: Oruçlunun iftar vaktindeki duası, adaletli hükümdarın duası, mazlumun duası”. Tirmizi, Deavat, 128

 

 Teravih namazı sünnet bir namaz olsa da dini açıdan çok önemli kavşak noktasında bulunmaktadır. Hz. Peygamber sav şöyle buyurmuştur: “Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için ramazan gecelerini ibadetle geçiren kimsenin geçmiş günahları bağışlanır” Buhârî, Îmân, 27

Bireysel ve toplumsal hayat açısından ramazan gecelerinde, kadın - erkek, genç - ihtiyar, zengin - fakir, yediden yetmişe herkes ayaktadır. Namaz aralarında gür ve tempolu bir sesle toplu zikirler, toplu salavatlar yapılmaktadır. Cami bahçe ve salonlarında toplu çay sohbetleri imam, müezzin ve cami mütevellisi önderliğinde insanları birbirlerine yakınlaştırmaktadır. Öyle ki ramazan gecelerinde teravih vakti buluşma ve görüşme zamanı olarak ayarlanmakta ve insanlar arasında muhabbetin oluşmasına vesile olmaktadır.

Ramazan gecelerinde camilerde yapılan vaaz ve irşad faaliyetleri de ayrı bir anlam ve öneme sahiptir. Toplumun dinî hayatının gelişmesi açısından buralarda elde edilen dinî bilgiler toplum bireyleri üzerinde olumlu etkiler meydana getirmektedir. Hatta bazı insanlar için ramazan ayı zararlı alışkanlıkların bırakıldığı ya da bırakılmaya çalışıldığı zaman dilimleridir. Bu açıdan da ramazan ayı ve dolayısıyla teravih namazları öğretici ve geliştirici bir boyut taşımaktadır.

Nerede o eski iftarlar!..

 Yavuz Bahadıroğlu"nun: `Osmanlı asırlarında, şimdi olduğu gibi, beş yıldızlı iftarlar verilir miydi?` başlıklı yazısını özetleyemedim ve aynen aldım:

Osmanlı insanı ne kadar varlıklı olursa olsun, `gösteri` ve `gösteriş` ve `israf` sayılabilecek davranışlardan sakınırdı. Bu konuda Fatih Sultan Mehmed bizzat bir örnek:

1453 yılı ramazanı? Fetih tamamlanmış, yirmi bir yaşında bir genç, zamanın askeri teknolojisi yetersiz kaldığı için dünyanın `alınamaz` dediği Bizans`ı almıştır.

Gencecik Padişah, `feth-i mübin`e en az kendisi kadar yüreklerini ve desteklerini koyan hocalarına, vezirlerine, komutanlarına bir iftar vermek istiyor?

Bu iş için Padişah`ın talimatıyla “Bizans imparatorluk Sarayı” kullanılacak ve Bizans sarayında bulunan altın sofra malzemesi çıkarılacaktır.

Fatih Sultan Mehmed`in niyeti, kendisini yetiştiren hocalarına gösteriş yapmak değil, onlara verdiği değeri göstermektir.

Akşama doğru konuklar geliyor. Bizzat Padişah tarafından karşılanan hocalar, Bizans sarayının taht odasına alınıyorlar.

Kısa bir sohbetten sonra da sofra odasına geçiliyor. Sofrayı görür görmez, Molla Gürani tuhaflaşıyor. Bakınıyor. Gözleri Ak Şemsüddin`le karşılaşınca, başını hafifçe iki yana sallayıp memnuniyetsizliğini belirtiyor. Ak Hoca da hafif tebessüm ederek, Molla`yı onaylıyor. İki derya, boşlukta buluşmuş, kimseye fark ettirmeden bakışlarla anlaşmıştır:

Öğrencileri Fatih`e bir ders daha verilecektir. Şimdilik hiçbir şey söylemeden altın sininin önüne bağdaş kuruyorlar. Bir tarafta Molla Zeyrek, bir tarafta Ak Şemsüddin; sadrazam, vezirler, komutanlar, yüksek düzeyli memurlar, vesaire…

O an dua anıdır. Herkes münacatını mırıltılara gömüp Allah`a ulaştırıyor. Nihayet ezan? Gözler Molla Gürani`de? Çünkü sofradaki en yaşlı davetli odur ve bu itibarla yemeğe onun başlaması gerekmektedir; aksi taktirde kimse sofraya uzanmaz.

Osmanlı adabı tüm hayatla birlikte sofraya da saygı, sevgi ve nezaket kuralları getirmiştir. Fakat Molla Gürani, kıpırtısız oturmakta, zikrini mırıldanıp tespih şakırdatmaktadır. Beş dakika böyle geçiyor.

Padişah, sofradakilerin en gencidir ve çok acıkmıştır. Önce sabırsızlıkla kımıldıyor. İftar ezanı verildiği halde beklenmesini anlamsız buluyor; bakınıyor ve nihayet dayanamıyor:

“İftar okundu elhamdulillah!..” diyor, orta yere…

Molla Gürani, Padişah`ı duymamış gibi yapıyor? On dakika, onbeş dakika, derken, Padişah`ın tahammül sınırları parçalanıyor. Molla Gürani`ye dönüyor:

“Efendi Hazretleri, buyurun taam idelum, merak etmeyin, soframuzda haram lokma bulunmaz.”

Molla Gürani o zamana kadar sanki bunu bekliyor. Hışımla Padişah`a dönüp azarlar gibi konuşuyor:

“Ümmete haram olan Mehmed`e ne zaman helal kılındı? Sen kime özeniyorsun? Eğer Peygamber`i Zişan`a özeniyorsan, bil ki, onun en iyi yemeği birkaç hurmadan ibaretti, hal-ı hayatında altın yemek takımı görmemişti. Ona değil de, Bizans imparatorlarına özeniyorsan, bil ki, Bizans`ı bu gösteri ve gösteriş merakı batırdı. Geleneksel kaplarımız neyine yetmemiş ki, altın tabaklar, taslar, kaşıklar çıkardın?”

Padişah ağlamaklı olmuştur. Yine de halis niyetini izaha kalkışmıyor. Sadece sofracıbaşıya dönüp beklenen talimatı veriyor:

“Kaldırın!”

Altın sini, üzerindeki altın taslarla, tabaklarla, kaşıklarla birlikte kalkıyor. Yerine geleneksel toprak ve porselen çanaklar, tahta kaşıklar geliyor.

Molla Gürani ancak ondan sonra, besmele eşliğinde iftarını açıyor.

İftarlar `gösteri`, `gösteriş` ve `israf`tan uzak... Galiba ölçü bu:

İftar sofraları ibadet şuuru ve dostlukları pekiştirme niyetle kurulmalı, `gösteri`, `gösteriş`, `israf` gibi hususlardan kaçınılmalıdır. Bu arada akraba iftarları da unutulmamalıdır. Eskiden akrabaların arası o kadar sıkı fıkı idi ki, akrabalar bir birlerine haber vermeden iftara giderlerdi. Ramazanın on beşinden sonra belirlenen bir gecede bütün bakan nazırların ve üst düzey bürokratların iştirakiyle, Babıali`de iftar verilirdi? Babıali iftarından bir gece sonra ise, şeyhülislam konağında topluca iftar edilirdi. Ramazanın yirmi birinci akşamı da padişah, sadrazama iftariye yollardı.

Ayrıca bütün üst düzey memurlar, maiyetlerindeki memurları, hısım, akraba, ahbap ve komşularını mutlaka iftara davet ederlerdi.

Sultan sarayları, şehzade daireleri, kadınefendilerin yalıları, vezir, sadrazam ve şeyhülislam konakları zaten her sınıf halk ve özellikle talebe i ulum için sabaha kadar açık tutulurdu. Medrese talebeleri ve fakir dervişler zengin konaklarına iftara gider, derecelerine göre: “iyi ki bana misafir geldin” anlamında misafire verilen hediye ve para olan `diş kirası`nı alırlar, isterlerse teravihe, hatta sahura kalırlardı.

İşte ıtar sofraları ve teravih saatlerindeki şölenler Ramazan orucunun ayrılmaz parçalarıdır; onlarla yoğrulalım ve iyi organize olalım.

“Hepsi bir değil; o sözde Kitaplılar arasında kıyamda, Allah'ta eriyip secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini gecenin derinliklerinde canlı görüntüleyip yaşatan bir ümmet var. Allah'la, dolayısıyla ahiret günüyle gönülden bütünleşir; ilâhî güzel değerleri halkına yayar ve ilâhî çirkin değer yargılarına da karşı dururlar. Düğün, şenlik vb hayır işlerini yaygınlaştırmada yarış ederler... işte o ümmet, dini canlı tutan büyük adamlardandır. Onların yaptığı şölen, şenlik vb hayır işleri... işte bu gibi etkinlikleri asla horlanmayacaktır zaten. Allah o takva sahiplerini kader bilgisiyle bilir” Al-i İmran Suresi: 113-115.

    Öyleyse o toparlayıcı Kur'an düzeni yaygınlaştığında onu dikkatlice dinleyip susun; kesinkes rahmet ağına alınırsınız. Rabbini, yalvararak ve ürperti duyarak kendi sezgi dünyanda, ayrıca ses çıkarmadan sabah-akşam zikret. O kültürü alamayanlardan olma. Kuşkusuz Rabbin katındakiler, ona ibadeti küçülme görmez; göklerinde temâşâ eder ve yalnız Ona secde ederler” A"raf Suresi: 204-296.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih Parlak Arşivi
SON YAZILAR