BÜYÜK OYUNUN YENİ VERSİYONU
Millet olarak üzerimizde oynanan oyunların her türlüsüne şahit olduk. Tarih bize bunların her birine ilişkin örneklerle dolu. Amaç Anadolu’yu yurt edinmiş milletimizi bu topraklardan geriye kovmak ya da olmazsa buralarda muktedir yapmamaktır. Etrafımızda terörü besleyerek ateş çemberi oluşturup tehdit edenler, içeride birlik ve dirliği bozucu ne varsa mukaddesatımız dâhil her şey üzerinde oyun kurup fitne ve bozgunculuk çıkaranlar çok iyi bilinmektedir. Ancak içeriden yapılan yıkım her zaman kendini açık bir şekilde göstermediğinden, bazen de kurulan oyunun adı, düşünce, din, basın-yayın vd. özgürlükler adına olunca, kendini belirli bir zaman gizlemekte ve açığa çıkıncaya kadar da neredeyse hedefine varmış olmaktadır. Bunlar arasında son zamanlarda en revaçta olan din, din anlayışı, dini tercih ve dini özgürlükler adına yapılıp edilenlerdir.
Son zamanlarda yazılı ve görsel medyada öne çıkarılmak ve toplumsal alanda gelecekte oluşturulacak fay hattına zemin hazırlayacak konulardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu Peygambersiz Müslümanlık, Kur’an müslümanlığı meselesi. Buna ilişkin görüşlerime geçmeden önce şu tarihi hakikati hiç aklımızdan çıkarmayalım. Ve geleceğimizi, var oluşumuzu sürdürülebilir kılmak için aşağıda Churchill’in vasiyet ettiklerinin tersini yeniden canlı kılarak içeride birlik ve dirliği muhafaza edelim. Aksi takdirde tarihte oynanan kadim oyunun sürekli yeni versiyonları piyasaya sürülecektir. Osmanlı bakiyesi bir ülke olduğumuz bilinmekte ve Osmanlının nasıl yıkıldığı da çoğumuz için malum. İşte Osmanlının sonunu getirmede etkin olan ve onun bakiyesi olan Türkiye için İngiliz devlet adamı ve savaş yazarı Winston Churchill’in Türkiye için vasiyeti:
“Türkiye Batı’nın emrinde ve hizmetinde olarak Batı’nın tayin ettiği gücü aşmamalı.
Zayıflayınca desteklenmeli.
Varsayalım gücü aşırı artarsa Orta Doğu’da, Balkanlar’da ve de Kafkasya’da Osmanlının boşluğunu doldurmaya asla müsaade etmemelidir.
Türkiye’nin aşırı güçlenmesini önlemek için her çareye başvurulmalıdır.
Bu işte Batı sahnede yer almamalıdır.
Milli ve manevi değerlerden koparılarak
Batı kültür potasında eriyen aydınlar,
Etnik ve mezhep kışkırtmaları, ideolojik ve iktidar kavgaları ile aşırı güç çökertilmelidir.
Hatta iç savaş ya da komşularıyla savaşa bile gidilsin.
Yeter ki Türkiye Batı’ya hiçbir konuda rakip olmamalıdır…”
Planın ne kadar eski, ne kadar radikal ve kararlı olduğunun farkında mısınız? Ne diyor Churchill efendi “Türkiye’nin gücü aşırı artarsa Orta Doğu’da, Balkanlar’da ve Kafkasya’da Osmanlının boşluğunu doldurmaya asla müsaade etmemelidir”.13 yıldır oluşan istikrarla Osmanlı hinterlandında mevcut olan stratejik derinlikte gemilerini yüzdüremezsin diyor, Churchill’in torunları bugün. Başka ne diyor Churchill? “Türkiye’ninaşırı güçlenmesini önlemek için her çareye başvurulmalıdır”.Ama bu yapılacak işlerde Batı yer almayacak. Niye? Çünkü o cicili görünecek, örnek alınması gereken, imajı düzgün, medenîleştirici, barış sever ve barışın öncüsü görünecek. Kim uygulayacak bu planları? İçlerinden çıkarılacak hainler, parayla satın alınanlar, vatana ihanet edenler, siyasi ekonomik, toplumsal, eğitime dayalı, kültürel ve dini tüm alanlarda ne yapılabilirse onlar yapacaklar. Örneğin milli manevi değerleri önceleyen, dünyaya açılımı, sosyal değişimi, diyalogu öne çıkaran dini gruplar desteklenecek, uluslararası boyuta taşınacak, toplumu etkileyecek bir güce ulaşıp siyasete yön vererek istikrarı bozacak biz de amacımıza ulaşacağız. Daha sonra Türkiye’nin istikrarını savunarak barış elçisi gibi devreye girip tavsiyelerde bulunacağız ve yeniden dizayn edeceğiz.
Türkiye’nin gücü başka nasıl çökertilecek?
Milli ve manevi değerlerden koparılan veBatı kültür potasında eriyen aydınlarla. Ne yapacaklar bunlar meselâ? Ülkede laik anti laik tartışmasını besleyecekler, irtica geliyor diyecekler, Dini ve milli değerleri hafife alacaklar, bu değerlere bağlı olanları toplum dışına, siyaset dışına itecekler böylece toplum bölünecek ve gücünü yitirecek. Oldu mu bunlar? Evet oldu. Hâlâ devam ediyor. Neyin eşliğinde. Kendilerini aydın diye tanımlayanların Güneydoğuda teröre karşı yapılan mücadeleye karşı yayınladıkları bildirilerle.
Bunlar yetmedi. Ne olacak? Etnik ve mezhep kışkırtmaları, ideolojik ve iktidar kavgaları ile aşırı güç çökertilecek. Ne yapılıyor şimdi Türkiye’de: Ülke geçmişte 12 eylül öncesi ideolojik kavgalarla 80’li yıllara kadar güç zafiyetine uğratıldı. 1982 yılından itibaren Makro ve mikro düzeyde etnik tartışmalar eşliğinde PKK denilen lanetli terör örgütü kuruldu. Bu yetmedi. Hakikatin birliğini savunan mezheplerin mensupları birbirini tekfir eder duruma geldi. Tarikat grupları diğerlerini dışlar oldu. Velhasıl hakikatin temsilcisinin kendileri olduğunu iddia edenler, diğerlerini ötekileştirip, ayrımcılığın tohumlarını ekti, büyüttü ve semeresi alınıyor. Bunlarla toplumun zemini kayganlaşıyor. Toplumu bir arada tutan en önemli bağ olan, değer olan DİN, İSLAM, yorumlanma ve farklı bir sosyolojik yapılanmayla toplumu dinamitleyen unsura dönüşüyor.
Türkiye bunlarla baş eder duruma gelince ne oluyor? Churchill’in “ Hatta iç savaş ya da komşularıyla savaşa bile gidilsin” şeklindeki vasiyetikutsal bir emir gibi ülkemiz üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Bugün Diyarbakır ve diğer bazı illerin merkez ve ilçelerinde çıkarılmaya çalışılan iç savaş denemeleri neyin göstergesi? Kimin eliyle kimler tarafından yönetilmekte? Batı’nın bu işlerde hiçbir dahli yoktur. Burada süren mücadele Kürtlerin mücadelesidir söylemleri neyi hatırlatıyor bize? Churchill’inBu işte Batı sahnede yer almamalıdır.sözlerini. Son gelinen noktada Türkiye ne ile tehdit ediliyor? Komşularıyla savaş tantanası çıkarılarak iç siyaseti karıştırılmaya çalışılıyor. Hedef nedir? Türkiye’nin yakalamış olduğu istikrarın yerle bir edilmesi. Uluslararası arenada bölgesel güç olarak, oyun kurucu olarak anılmaması.
İşte bu oyunları gören Anadolu insanının inadına desteklediği AK parti ve onun icraatları ile ortaya çıkan yeniden yapılanmaya doğru gidiş, birilerini rahatsız etti. Türkiye, kendi değerleri üzerinde yeniden yükselişe geçerken, teknolojik bilginin somutlaştırılması ile savunma sanayisinden ulaşım araçları ve hızlı tren yapımlarına varıncaya kadar, diğer yandan uçak sanayii ve uzay çalışmalarında ve yer altı zenginliklerimizin yeniden keşfi ile alternatif enerji arayışlarının olumlu sonuçlarıyla kendine güveni artan Türkiye, yeniden yorulmak, diz çöktürülmek istenmektedir. Bu bağlamda din üzerinden oynanan oyunlar tüm yönleri ile varlığını sürdürmektedir. Öyle ki, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren pozitivizmin etkisi ile dinden,dînî olandan uzaklaştırılmak istenen ve parçalanan toplum, seksen yıl sonra dinî anlamda yeni bir mesafe kat ederken içten yıkılmakta, dinin temel direği olan “tevhit”, tevhidin ikinci unsuru olan “MuhammedünRasülüllah” ifadesi kelime-i tevhitten koparılmak istenmektedir. Bunun en bariz örneği Brükselde diyalog toplantılarından birinde okunan ezanda “eşhedüenneMuhammedünRasülüllah” kısmının çıkartılmasıdır. Bir yandan evrensel, güya tek tanrı inancına dayalı küresel bir din oluşturulmak istenmekte, diğer yandan Akif’in “bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli” diye nitelediği temel yıkılmaya çalışılmaktadır.
Sadece bununla yetinilmemekte, Hz. Peygamberin Kur’anın anlaşılması ve İslamın uygulanmasına ilişkin söylediği Hadislerin meşruiyeti sorgulanarak, Peygambersiz bir din oluşturulmaya çalışılmaktadır. Hele hele bu ve benzeri zırvaları İslam tarihçisi olduğunu söyleyen akademisyenlerden duymak, kendi bilim dalları İslam tarihinin başlatıcısı olan Hz. Peygamberin uygulamalarına ve sözlerine şek ve şüphe getirerek çelişkiler yumağında yuvarlanmak anlamına gelmektedir.
Bunlar ve benzerlerinin bilerek ya da bilmeyerek Churchill’in vasiyetine uyduklarını söylesek mutlaka savunmaya geçip bize kızacaklardır. Ne var ki durum bunu göstermekte ya da gafletten başka bir şeyle izah edilememektedir.
Bu yaşananlar karşısında millet olarak bir ve beraber olabilmemiz, iri ve diri kalmamız için, yeniden yapılanma süreci içinde “dini bilgimizin, din anlayışlarımızın, din adına ürettiğimiz söylem ya da eylemlerin,dini yaşantımızın yeniden sorgulanması, yeni bir duruş ve dirilişi sağlayacak bir düzeye yükseltilmesi gerekmekte, Churchill’in vasiyetinin gerçekleşmemesi için sistemli ve düzenli bir şekilde plan ve programlar yapılmalıdır. Bunu yapabilecek imkan ve şartlar ellerimizin altında bulunmakta, ancak zihinsel olarak uyuşukluğumuz, gafletimiz devam etmektedir.
Anadolu insanının kaderi birbirine bağlıdır. Ne olursa olsun, hangi düşünce ve anlayışta olursa olsun kimsenin diğerini ötekileştirme lüksü bulunmamaktadır. Churchill’in vasiyetinin peşinden gidenler bizim farklılığımızı ayrışmaya dönüştürerek Türkiye’yi zayıflatmaktadır. Her kim ki bu hain planların uygulayıcılarının dümen suyundan giderse, vatan ve millete, Türkiye’nin geleceğine ihanet etmiş olur. Artık aklımızı başımıza alma zamanı gelmiştir. Yeni bir hamle ve sosyal muhayyile ile var oluş mücadelesi başlayıp geleceğe doğru yürüme zamanıdır. Bizi yerinde patinaj ettirecek, sürekli geviş getirircesine aynı şeyleri söyletecek ne varsa terkedilmelidir. Bir çıkrığın etrafında dönen merkep misali bu milleti kuyudan su çekiyormuşçasına oyalamak kimsenin hakkı değildir. Türkiye geleceğe yürüyüş hamlesi başlatmıştır. Bu yürüyüşü kimse durduramayacaktır. Çünkü Allah hile kuranlarla değil, hile kuranların hilesini bozucu olarak İnşaallah bizimle beraberdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.