Fazlı Arabacı

Fazlı Arabacı

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE BİR KATKI: LAİKLİK TANIMI VE UYGULAMASINA DAİR BİR ÖNERİ -2-

Türkiye'de 1950'lere kadar olan dönemde anlam ve kapsamını büyük bir çoğunluğun bilemediği, bilenlerin ise yukarıdaki gibi yorumladığı bir lâiklik politikasıyla beraber, daha çok Fransız lâiklik anlayışına istinaden lâikçilik hâkim olmuş, fakat çok partili demokratik bir rejime geçişten sonra, Cumhuriyet kanunlarına uygun parti programları çerçevesinde Türkiye'nin dinî ve sosyal yapısına uygun lâiklik anlayışları da tartışılmaya başlamıştır. Diğer yandan Türkiye'nin yaptığı uluslararası anlaşmalar, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi, Paris AGİK anlaşması gibi bağlantılar, son olarak AB’ ye üyelik süreci, Türkiye'deki demokratikleşmeye paralel olarak dinî gelişmeyi, dolayısıyla lâiklik anlayışını pozitif manada etkilemiş görünmektedir.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de dinin “yükselen bir değer olarak” devreye girmesi, dinle ilgili lehte ve aleyhte düşünsel, siyasi, sosyolojik tepkileri de beraberinde getirirken laiklik gündeme gelmektedir. Bu bağlamda Türkiye'de lâikliğin tehlikede olduğunu dile getiren söylemle, dini, ferdi ve toplumsal hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak gören bir anlayışın yanında daha çok ideolojik ve siyasi bir perspektifle savunmaya girişen söylem arasında çatışmaya götürücü, uzlaşmaz alanların belirdiği görülmektedir. Her iki kesimin ileri sürdüğü gerekçeler kendi bağlamlarında dikkate alınabilir olsa da, konuya sert, birbirini tahrik ve tahrip edici şekilde yaklaşmak yerine, ciddî ve soğukkanlı olarak ele alıp, geleceğe hazırlanan Türkiye'mizde köklü çözümlere gitmenin; ülkemiz, devletimiz ve toplumumuz için sevindirici olacağı kanaatine sahibiz. Geçmişte Cumhuriyetin kuruluş yıllarından günümüze gelinceye kadar ne dinin (1) ne de laikliğin (2) din devlet ilişkileri bağlamında- entelektüel anlamda tam olarak tartışılamadığını ve toplumsal bütünleşmemiz açısından istenildiği ölçüde belirli bir zemine oturtulamadığını dikkate aldığımızda bunun gerekliliği anlaşılacaktır.


1-Dinin bugün Batı toplumlarında kendi dini, tarihi, siyasi, sosyal şartları içersinde oluşan laikliğe yol verecek şekilde tartışılarak rejim sorununa yol açmayacak şekilde din-devlet ilişkilerine bir çözüm bulunduğu gibi, İslam ve Türkiye bağlamında bu meselelerin gündemini koruması sorun olduğunu göstermektedir.
2-Arkoun’un da belirttiği üzere Avrupa’da oluşan laiklik entelektüel ve kültürel bir harekettir ve bu hareket Avrupa’da eleştirel akıl tarafından kurulmuş yeni bir anlaşılırlılık alanı yaratmıştır. Felsefi olarak eleştirel; belgeler okunduğunda tarihi olarak eleştirel; toplumların tarihini belirleyen antropolojik mekanizmaları anlamak için bakıldığında, antropolojik olarak eleştirel; dinsel, ideolojik, siyasi ya da hukuki, felsefi, teolojik vs., metinler okunduğunda dilsel olarak eleştireldir. Mohammed Arkoun, “Avrupa'da Etik...”, s. 20.


Böyle bir girişimde, bir taraftan T.C. devletinin uluslararası camiadaki yerini, lâiklik ilkesinin Anayasal bir nosyon olduğunu göz önünde bulundurup, diğer yandan toplumumuzun büyük çoğunluğunun müslüman olduğuna dikkat ederek, yine Anayasamızda yer alan din ve vicdan özgürlüğünün, dini öğrenme, öğretme ve yaşama özgürlüğünün yanında İslam'ın devlet ve milletimizi kucaklaştırabilecek özelliğini dikkate alma son derece yararlı olacaktır. Bu aşamada Batı ülkeleri göz önüne alınacak olursa, lâiklik her ülkenin dinî, tarihî ve sosyal şartlarına göre yapılanmış, dolayısıyla lâiklik bir çatışma unsuru değil uzlaşma unsuru haline gelerek, bizdeki gibi gündemi belirleyecek şekilde ne bir lâiklik ve devlet düşmanlığına, ne rejim bunalımına, ne de tersine din düşmanlığına yol açmaktadır. Çünkü lâiklik bu ülkelerde gerek din çatışmalarını gerekse insanların ferdî planda inançlarından dolayı baskı görmelerini önleyen, din ve vicdan özgürlüğünü sağlayan bir yöntem olarak algılanmaktadır.

Gerçekte Batıda olduğu gibi ülkemizde de lâiklik, çoğu defa dinle devletin ayrılması şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre iki husus ortaya çıkmaktadır: Devlet bir yandan bütün din ve dinî kurumların etkisinden bağımsız olacak, diğer yandan dinler de devletten bağımsız ve hür olabileceklerdir. Ancak bu ideal durumu gerçekleştirmek (hiçbir ülkede) iki sebepten dolayı olmamış veya çok nadir olarak uygulanmıştır. Her şeyden önce devlet toplumla olan bağı münasebetiyle dinden tamamen bağımsız olamamakta, öte yandan dinin gerek eğitim, gerekse muamelât yönünden toplumla olan ilişkisi lâik devlet ile dini zaman zaman karşı karşıya getirmektedir. Bu durumda devlet dine müdahale ederek sınırlamalar getirmekte, dolayısıyla dinin devletten bağımsız olarak ayrılıp örgütlenmesi gerçekleşmeyip sonuçta devletin müdahale ettiği veya devlete bağlı bir din örgütlenmesini ortaya çıkarmaktadır (3). Yine devlet(ler)in dinî ortamlarda çıkan kargaşalara müdahale ettiği, kamu yararını gözeterek tedbirler aldığı bir vakıadır. Bugün de devlet kamu düzeni ve genel menfaati dikkate alarak dinin esasına müdahale etmeksizin kaide ve kurallar koyabileceği gibi, tersine din(ler) de Anayasal bir hak olarak, devletten din hürriyetine saygı ve dinî pratiklerin yerine getirilmesinin devlet tarafından korunmasını ve garanti altına alınmasını Uluslararası İnsan Hakları Beyannamesine göre isteyebilirler. Ancak bu durumda kavram kargaşalarını önlemek için lâikliği yeniden sorgulamak, kavramı ve içeriğini daha iyi anlamak gerekecektir.

Lâiklik ve İçeriği
Lâikliğin tam ve kesin bir tarifini yapmak zordur. Her şeyden önce o soyut bir kavram olduğundan, maddî bir şeye tekâbül etmemekte ve dinle devlet arasındaki ilişkiyi içermektedir. Dinle devlet ilişkileri ise, devletlerin dinlerle geçirmiş olduğu tarihî süreç ve onların yapılarıyla ilgili olduğundan görecelidir. Yani din-devlet ilişkileri ülkelere göre değişken olup, farklılık arz etmektedir.

Diğer yandan lâiklik, devletin dinden yoksun bırakılması, dinden soyutlanması cihetiyle ele alındığında, dinle devlet arasında pozitif bir bağ oluşmadığından, negatif bir anlam kazanmaktadır. Bununla beraber başlangıçtan günümüze lâiklik, gerek doğduğu, gerekse yayıldığı farklı ülkelerde statik bir yapı oluşturmayıp, gelişen, farklı anlam ve uygulamaları olan bir kavramdır. Böyle bir yapıya sahip olan lâiklik kavramı, farklı şekillerde tanımlanmakta ve böylece kavram kargaşasına yol açılarak-özellikle ülkemizde içinden çıkılamaz bir durum ortaya çıkmaktadır. Oysa lâiklik Avrupa ülkelerinde kargaşa değil, kendisiyle iç barışın sağlandığı din-devlet ilişkilerini belirleyen bir nosyondur. O halde burada lâiklik nedir sorusunun cevabından önce ne değildir sorusuna cevap arayalım.


3-Türkiye'de Cumhuriyet döneminde dinin örgütlenmesi için bkz. Fazlı ARABACI,"L'Organisation religieuse dans la Turquie Republicaine: İslam Officiel et Parallele(Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Dinin Örgütlenmesi: Resmî ve Paralel İslam), Yayınlanmamış doktora tezi, İNALCO, Paris,1996.

Devamı gelecek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fazlı Arabacı Arşivi
SON YAZILAR