Çocukluktan günümüze
Çocukluktan günümüze
Kara lambanın gaz yağının bitmemesi için kısık aydınlatmasında iskemle üzerine çizilmiş tablo üzerinde, fasulye ve mısır taneleri ile 12 taş, diğer adıyla cüz oynamaktayız. Bir taş alabilmek için yapılan hamleler ile mutlu olunurken, satranç denen bir strateji oyununun sadece adı duyulmuştu bizde .
Eğer o gece yüzlerce kez dinlediğimiz hikayelerden biri anlatılmayacaksa, uyuyana kadar aynı bilmeceler sorulup , defalarca dinlenen fıkraların bir kaçı tekrarlanarak uykuya dalardık. Gelecek korkumuz yada beklentimiz yoktu, nasılsa evde günde üç kez sofra kurulabiliyordu. Şehirden buğday ekmeği gelirse o gün bizim için pasta niyetine yenirdi o ekmek, gelmezse kuzinede yapılan mısır ekmeğine talim ederdik. Yinede mutluyduk, çünki çocuktuk, sorumluluğumuz yoktu, yaşantımız dışında gördüğümüz fazla bir şey olmadığı için, beklentilerimiz yoktu. Bakkala gidip kahverengi akide şekeri almak bizim için büyük bir lükstü.
Ben ,çocukluk yıllarımda Tommıks, Teksas, Zagor dergilerinin resimlerine baktım, Amerikalı kahramanları kendi atalarımdan önce tanımaya başladım. Kızılderililerin yaptığı haksızlıklar, oraya giden insanların yaşam mücadelesini öğrendim. Neden Türk adı altında bir kahramanın kitabı yok diye düşünürken, kimin aklına gelmişse Yüzbaşı Volkan adında bir kitapcık çıkarmıştı. Daha sonra Tarkan ve Karaoğlan ile tanıştım,
Elektriğin gelmesiyle evlere giren televizyonlar sayesinde, gecelerimiz daha aydınlık geçmeye başlamıştı. Saatlerce televizyonun karşısında oturmaya, dünyada olup biteni öğrenmeye, reklamlarda gördüğümüz her şeyi edinme isteğiyle tüketim saflarında yer almaya başladık. Artık Tommıks, Teksas okumaz olduk, bunun yerine Amerikan filmleri ile Amerikanın nasıl bir devasa güç olduğunu öğrendik.
Battalgazi ve Malkoçoğlu'nu, Amerikan dizilerinin gölgesinde izledik. Amerika ne kadar büyük bir teknoloji olursa olsun, bir Türk’ün dünyaya bedel olduğunu o tarihi filmlerden öğrenmiştik. Kıbrıs savaşındaki zaferimizden ve Çanakkale ile kurtuluş savaşında ki üstün başarılarımızdan ve bayram kutlamalarında Amerikan silahları ile yapılan güç gösterileri ile dünyan ın en güçlü ordusu olarak gösterilmemizden duyduğumuz o gururu, Kuzey Irak’ta askerimizin başına geçirilen çuval karşısında ki sessizliğimizle sorgulamaya başlamıştık.
O zaman anladık ki, kendimize ait bir savunma sanayimiz yok ve biz , bize silah verenlerin kuklasından başka bir şey değildik. Kıbrıs savaşında uygulanan ambargoya karşın aldığımız zaferin burnumuzdan getirildiğine şahit olduktan , ülke içerisinde ki tüm terör ve anarşizmin arkasında Amerikayı gördükten sonra müttefik kelimesi bize itici gelmeye başlamıştı.
Gezi olaylarında, tüm dünyaya gün boyu canlı yayınlarla gelişmeleri aktaran Amerikan medyasının bu iki yüzlü tavrını gördükten sonra ;
Amerika içerisinde başlayan en küçük bir huzursuzluktan dahi, mutlu olduğumuzu fark ettim. İlk kez bu devletin semalarında uçakların binalara çarpışını ve halkın yüzündeki korku ifadesini gördükten sonra milyonlarca insanın bir intikam almanın hırsından kaynaklı huzuru benim gibi yaşadığını hissetmeye başlamıştım.
Bu süper güce karşı bu kinin nedeni belki bastırılmış duyguların dışa vurumu veya onlara karşı ülke olarak ezik olmamızdan kaynaklı bir gizli düşmanlık olabilir. Ülkemiz içinde çıkan eylemlerde bu insanların varlığını gördükten sonra, onların sokaklarında yapılan eylemleri desteklemekteyim. Ne kadar araba yakılırsa, ne kadar uzun sürürse eylemler ,yağmalamalar, yakıp yıkmalar olursa. Afrika'nın bir ucundan ailesinden koparılıp getirilen bir kölenin intikamının alındığını, bir Filistin’li çocuğun feryadının sustuğunu, bir Irak’lı annenin göz yaşlarının dindiğini, Bir Suriye’li babanın huzura erdiğini hissediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.