DİLİMİZ-ESTETİĞİMİZ-ŞİİRİMİZ/2
(Dünden devam)
A.1. İlk örnek Orhun Âbideleri / Orhun Kitâbeleri / Gök - Türk Kitâbeleri'nden:
"Anda anyığ kişi ança boşğurur ermiş: Irak erser yablak ağı birür, yağuk erser edgü ağı birür tip ança boşğurur ermiş. Bilig bilmez kişi ol sabığ alıp yağuru barıp öküş kişi öltüg. 8 Ol yirgerü barsar Türk budun ölteçi sen. Ötüken yir olurup arkış tirkiş ısar neng bunguğ yok. Ötüken yış olursar benggü il tuta olurtaçı sen. " (4)
Günümüz Türkçe'siyle: "Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına gidip, çok insan, öldün! O yere doğru gidersen, Türk milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın." (5)
"Men benggü taş tokıtdım.........Tabğaç kağanda bedizçi kelürtüm, bedizet(t)im. Mening sabımın sımadı. 12 Tabğaç kağanıng içreki bedizçig ıtı. Angar adıncığ bark yaraturtum. İçin taşın adınçığ bediz urturtum. Taş tokıtdım. Köngülteki sabımın urturtum...
(...) Üze kök tengri asra yağız yir kılındukda ikin ara kişi oğlı kılınmış. Kişi oğlında üze eçüm apam Bumin Kağan İstemi Kağan olurmış. Olurupan Türk budunung ilin törüsin tuta birmiş, iti birmiş" (6)
Günümüz Türkçe'siyle: "Ben ebedî taş yortturdum....Çin kağanından resimci getirdim, resimlettim. Benim sözümü kırmadı. Çin kağanının maiyetindeki resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum...
(...) Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisinin arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini töresini tutu vermiş, düzenleyi vermiş." (7)
"Ol sabığ eşidip tün udısıkım kelmedi, küntüz olursıkım kelmedi. Anda ötrü kağanımı ötündüm. Ança ötündüm: Tabğaç Oğuz Kıtany bu üçegü kabış(ş)lar 6 kaltaçı biz. Öz içi taşın tutmış teg biz. Yuyka erkli tupulğalı uçuz ermiş, yinçge erklig üzgeli uçuz. Yuyka kalın bolsar tupulğuluk alp ermiş. Yinçge 7 yoğun bolsar üzgülük alp ermiş. Öngre Kıtanyda biriye Tabğaçda kurıya kurıdınta yırıya Oğuzda iki üç bing sümüz kelteçemiz bar mu ne? Ança ötüntüm. 8 Kağanımın (ben) özüm Bilge Tonyukuk ötüntük ötünçümün eşidü birti. Könglüngçe uduz tidi. Kök Öngüg yoğuru Ötüken yışğaru uduztum. İngek kölükün Toğlada Oğuz kelti. 9 (Süsi üç bing) ermiş. Biz iki bing ertimiz. Süngüşdümüz. Tengri yarlıkadı, yanydımız.Ögüzke düşti. Yanyduk yolta yime ölti kök.
Anda ötrü Oğuz kopun kelti. 10 Türk budunuğ Ötüken yirke ben özüm bilge Tonyukuk Ötüken yirig konmış tiyin eşidip bıriyeki budun kurıyakı yırıyakı öngreki budun kelti. " (8)
Bugünün Türkçe'siyle: "O sözü işitip gece uyuyacağım gelmedi, gündüz oturacağım gelmedi. Ondan sonra kağanıma arz ettim. Şöyle arz ettim: Çin, Oğuz, Kıtay bu üçü birleşirse kala kalacağız. Kendi içi dıştan tutulmuş gibiyiz. Yufka olanın delinmesi kolay imiş, ince olanı kırmak kolay. Yufka kalın olsa delinmesi zor imiş. İnce yoğun olsa kırmak zor imiş. Doğuda Kıtaydan, güneyde Çinden, batıda batılılardan, kuzeyde Oğuzdan iki üç bin askerimiz, geleceğimiz var mı acaba? Böyle arz ettim. Kağanım benim kendimin. Bilge Tonyukukun arz ettiği maruzatımı işiti verdi. Gönlünce sevk et didi.
Kök Öngü çiğneyerek Ötüken ormanına doğru sevk ettim. İnek, yük hayvanı ile Toglada Oğuz geldi. Askeri üç bin imiş. Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı lûtfetti, dağıttık. Nehire düştü. Dağıttığımız, yolda yine öldü hep.
Ondan sonra Oğuz tamamiyle geldi. Türk milletini Ötüken yerine, ben kendim Bilge Tonyukuku Ötüken yerine konmuş diye işitip güneydeki millet, batıdaki, kuzeydeki, doğudaki millet geldi." (9)
Dil estetiğimizin / Türk Dili / Türkçe estetiğinin şekillenmesi ve gelişmesi bakımından, Orhun Âbideleri / Gök - Türk kitâbeleri, çok önemlidir. Dünyâda numûnesi bulunmayan taşa yazılan bu edebî metin, mutlak surette, evveli, büyük bir kültüre ve medeniyete dayanan târihî birikimlerin ve tecrübelerin 'şaheseri'dir.
"Görülüyor ki Gök -Türk kitâbelerinde dil, gerek cümle yapısı, gerek birçok kelime ve fiilleriyle bugünkü Türkçe'nin temeline sâhiptir. Türkçe'nin fâil - mef'uller - fiil (özne - tümleç - yüklem) sıralanışındaki asîl ve tabiî cümle mîmârîsi, Gök - Türk'ler çağındaki yazı dili'nin de esas mîmârîsidir. Kök gibi, yağız gibi; yer, il, kişi oğlu, töre, almak, kılmak, başlı, dizli, ileri, geri, alp, buyruk, bilge, bey, düz hattâ budun gibi kelimeler, ya aynen, yâhut (Kök yerine gök, tüz yerine düz) gibi küçük farklarla Türkiye Türkçesi'nde yaşamaktadır. Kelime başlarında bugünkü d ve g harfleri yerine Gök - Türkçe'de T ve K harflerinin bulunması, eski Türkçenin bâzı yumuşamalarından önceki karakterini gösterir.
Vermiş yerine birmiş denilmesi de, Gök - Türkçe'de V harfinin bulunmayışı dolayısıyle, bâzı B lerin, yerlerini henüz V harfine bırakmamış olmasındandır.
Zamânın, bâzan yumuşatarak, bâzan sertleştirerek işlediği kelimelerdeki bu ses ve mânâ farkları ile (birkaç basit kaide içinde hulâsa edilebilecek) kelime ve cümle yapıları bilindiği anda, Gök - Türk kitâbeleriâdetâ yadırganmadan okunup anlaşılacak kadar, Türkiye Türkçesi'nin vasıflarına sâhiptir.
Diller üzerinde derin tesir uyandıran coğrafya ve hayat farkı ile, aradan geçen 12 asır göz önüne alınırsa Gök - Türk kitâbelerindeki Türkçe'nin ne ölçüde sağlam temeller üzerinde kurulduğu çok iyi anlaşılır.
Gerek Türk Dili'ni meydana getiren, Türkçe ve Türkçeleşmiş, çeşitli unsurlar (meselâ, Türkçe'nin daha o asırlarda çince, hindce, Tibetçe, mogolca suğdca gibi dillerden aldığı ve Türkçeleştirdiği kelimeler) gerek Türk sosyal müesseseleri bakımından incelenmesi henüz tamam olmayan Gök - Türk kitâbelerinin gelecek tedkikleri, bu gibi mevzûlarda bizi, hiç şüphesiz, daha aydın bir bilgiye götürecektir." (10)
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.