ARGO'NUN YAYGINLAŞMASI
Argo; şirâze'sinden/ ray'ından/ rota'sından/ yolundan çıkmış/sapmış bir lisân'ın perîşân hâli'dir.
F(ı)ransızca "argot"dan dilimize giren bu kelimenin sözlük mânası şöyledir: "1. Külhanbeylerin kullandığı ağız, kaba konuşma; 2. Ortak dilden ayrı olarak daha çok kendini gizlemek isteyen belli topluluklar tarafından kullanılan, herkesçe anlaşılmayan, ortak dildeki kelimelere farklı anlamlar yükleyen, mecâzî anlamların önemli yer tuttuğu özel dil." (Bknz: İlhan Ayverdi, Misâlli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2011, Sf. 65)
Târîfin her iki maddesindeki müştereklik, bunun, "külhanbeyi ağzı ve kaba" oluşu ile, "ortak dilden ayrı...herkesçe anlaşılmayan" özellikte bulunuşudur.
Peki; böyle bir -eğer, denilebiliyorsa- dile, 'müstehcen' diyemez miyiz? Böyle bir dil, ayıplı, ahlâka aykırı, edeb dışı, açık-saçık ve hayâ duygularını zedeleyen sözler zümresinden olmaz mı?
Bakara sûresinin 49. âyetinde: " İnsanlara, güzellikle söz söyleyiniz" buyrulmaktadır. Peki, bu "güzel söz", hangi lisanla, hangi üslûpla ve bu lisânın ve üslûbun harekete geçireceği tavırla söylenecektir?
Muhakkaktır ki, argo'nun yaygınlaşması, mefhûm kargaşasına ve bunun taşıdığı ahlâkî değerlerin alt-üst olmasına sebebiyet verir. Hiç kimse, benim konuştuğum bu kaba/çirkin/cibilletsiz kelimeler beni ilgilendirir, bu, muhatabı hâriç kimseyi ilgilendirmez ve etkilemez, diyemez.
Ortaya konuşulan 'söz', tıpkı gürültünün, tıpkı sis'in-duman'ın, kirli havanın ilgilendirdiği gibi, herkesi ilgilendirir. Çünkü bunlar, yayıldıkça, ortalığı karmakarışık ederler.
Hele de, böyle söz söyleyenler, toplumun karşısında, cemiyet hayatının önünde bulunanlar ise, mes'ele daha da vahimleşir. Bu kişiler; bulundukları mevkinin hem itibarını ve hem de, bu sözlerinden tesire kapılıp şu veya bu şekilde menfî hâllere bürünecek kişileri düşünmelidirler.
Makamı ne olursa olsun, hiç kimse, toplum huzurunda, hiç kimsenin p(i)sikolojik hâline menfîlik aşılayacak bir sözü söyleme hakkına sahip değildir. Hele de, bunu, damarları şişmiş, yüzü kıpkırmızı gergin ve elini-kolunu dört bir yana sallayarak söylerse, ayıp, çirkin ve alelâdenin üzerine, bin kat fazlasını da eklemiş olur.
Başkalarını aşağılamak, hor görmek, lekelemek ve onları toplum nazarında küçük düşürmek için alenen söylenen her söz, "İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz" âyet-i kerîmesine tamamen zıt bir istikamette yürümek demektir.
Bir kişi, bir kişiye kızıp öfkelenebilir. Bu durum, insan yapısının tabiî icâbıdır. Fakat, ona/kızdığı kişiye, toplum önünde, kaba/çirkin/ayıp/aşağılayıcı ve toplumun yerleşik lisânına, an'anesine, dînî ve millî değerlerine aykırı bir lisânla küfürlü söz ile mukabele edemez, hitapta bulunamaz.
Hem de Türkiye gibi, büyük nüfus çoğunluğu çocuk ve genç olan bir ülkede, bu tür sözlerin, umûmî ahlâksızlığa ne kadar hizmet edeceğini düşünmek bile istemiyorum. Lütfen dikkat buyurunuz: Umûmî ahlâka demiyorum, 'umûmî ahlâksızlığa' diyorum!..
Sözün özü: Argo; ahlâksızlığa giden yolun açıcısıdır. Birine, argo sözle hitâp eden kişinin, insana kıymet verdiğini düşünmek mümkün değildir. Hazret-i Mevlâna: "İnsanı insan yapan, ağzından çıkan sözdür" buyurur.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Aman aman!..Fâhiş, açık ve çirkin sözlerden kaçının! Zîrâ Allahü teâlâ çirkin ve fâhiş konuşmaları sevmez" ve yine buyuruyorlar ki: "Cennet, fâhiş ve çirkin söz konuşanlara haramdır. " (Bknz: İhyâu' Ulümi'd-dîn, İmâm-ı Gazâlî, C. 1, Tercüme eden: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul 1975, Sf. 275)
Demek ki; evde, apartmanda, sokakta, câmide, kışlada, fabrikada, otobüste, t(i)rende, okulda, gemide, daha doğrusu her çeşit resmî ve hususî vasıta ve kuruluşta... münferit konuşmalarda bile, belli bir nezâket üslûbuna uymak lâzım gelirken, meydanlarda, konferans ve s(ı)por salonlarında, televizyon ekranlarında konuşulan "argo"nun, insanları, muzdarip ederek zihinleri ne kadar tahrip ettiğini ve gönülleri ne kadar sıkıntıya soktuğunu ifade etmek isterim.
Çocuklara...gençlere...ve bu millete!..Yazıktır ve çok günahtır!..
Ayıbın ifşâsı değil; ayıbın, şâyet varsa, kusurlu hâli, adâlet nezdinde cezâsını bulmalıdır. Bunun telâfi yolu ve yeri orasıdır. Sokak yâhut da benim 'beynim' değildir!..
Bu tür alelâde, âdî ve kirli sözlerle, toplumun âhengini bozmaya kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır. Herkes yerini, mevkisini, ölçüsünü, ayârını, haddini ve hududunu bilmek zorundadır!..
Bir mevki sâhibinin, bir diğerini, toplum huzurunda azarlaması, onu mahçup edecek vaziyete sokması, yeni yetişen çocuklarımız ve gençlerimiz için olduğu kadar, her yaştaki insanımız için de, menfî cihetten p(i)sikolojik bir hoşnutsuzluk ve tahribat meydana getirir.
Bir veya birkaç kişinin birbirleriyle olan şahsî dâvâsının sıkıntısını, millet niçin çeksin?
Hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük, sevgisizlik, nezâketsizlik ve saygısızlık, maalesef, bizi, topyekûn güvensizliğe ve millî birlik zaafiyetine kadar sürükleyen fecî bir hâldir ki, bunu yaşıyoruz.
Cemil Meriç, Bu Ülke adlı eserinde, "Argo" başlığını taşıyan bölümde, bu hâli çok mükemmel bir şekilde tespit etmiştir. Şöyle diyor: "Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, târihten kaçanların...Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. Biri günâhları gizleyen peçe, öteki irfânı boğan kement. Argo, yaralı bir vicdânın sesi; uydurma dil, hâfızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin."
Argo'nun, kültür tahribatlarının ilk ve en tehlikeli basamağı olduğu bilinmelidir!..Azîz Türk Milleti, bu rezâletten âcilen kurtulmalıdır!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.