Gidilmiyen Yol
İngiliz şair 'Robert Frost'un şiirinin adı bu. Asıl adı "The Road not Taken". Aslında gidilemeyen değil de, gidilmeyen olarak çevirmek daha uygun sanırım. Ben şiirlerin çevirisinin yapılamayacağı fikrinde olmakla beraber; eğer, bilmediğim dilde yazılan güzel bir şeyler varsa okumak isteyen biri olarak "en azından bazı duyguların aktarılabileceğine" inanıyorum. Türkçede belki de bu durum için "meal" (kelime öztürkçe olmayabilir ama Türkçe, tıpkı radyo gibi) kelimesinin daha gerçekçi olacağını düşünüyorum.
Bu kadar laftan sonra şiirden birkaç satır söylemek gerekir:
"Two roads diverged in a yellow wood, /And sorry I could not travel both..........I took the less traveled by /, And that has made all the difference."
Serbest meal:
"Sararmış bir korulukta iki yol / Ve üzgünüm ikisinde birden gidemediğim için...............Daha az gidileni seçtim / Ve işte bütün farka bu yol açtı."
Bunlar şiirin ilk ve son iki dizeleri ama, genel olarak şiirin ruhu buralara saklanmış gibi. Merak edenler hepsini rahatça bulacaklardır. Frost, şiiriyle ilgili konuşurken bir arkadaşının yaptığı seçimden yola çıkarak aslında daha önce ilk dizesini yazdığı eserini tamamladığını söylemiş. 2. Dünya Savaşı'na katılmış bir arkadaşıymış bu. O zamanlar bütün dünya, "savaş halindeyken eminim pek çok insan pek çok seçim yapmak zorunda kalmıştır". Sağ kalanlar ve yazanlar sayesinde şimdi neler hissettiklerini anlıyoruz ama, bu da farklı bir konu.
Açıkçası şiiri okurken şairin "hangi amaçla şiirini yazdığını düşünmem". Biraz argo bir tabir olacak ama, "kendi malım gibi" kullanırım onu.
Şiirin bende uyandırdığı düşünceler daha farklıydı. Gerçi genel insanlık durumlarını düşününce asıl mesele aynı. "İnsanın yaptığı veya yapmak zorunda kaldığı", belki onu mutlu belki de mutsuz eden seçimleri. Hayatımızın her köşesinde, "her yol ayrımında seçimler yapıyoruz" ve kendi hayatımızı oluşturuyoruz. Varolan yollardan birini de seçsek, kendimize gidilmediğini düşündüğümüz bir yol da açsak seçim yapıyoruz nihayetinde.
Hayatımızın ilerleyen zamanlarında, özellikle düşünmeye zaman ayırabildiğimiz tecrübeli sayıldığımız zamanlarda, bazen seçimlerimiz hakkında düşünüyoruz. Bazılarımız kendini takdir ediyor, bazılarımız pişmanlıklar yaşıyor veyahut "diğer yoldan gitseydim acaba nasıl bir hayatım olurdu" diye hayal ediyor.
Bu "nasıl olurdu acaba?" sorusu bazılarımızın öylesine aklından geçip gidiverirken bazılarımız için devam etmeleri gerektiği halde onları engelleyen ve geçmişte takılıp kalmalarına yol açan bir saplantıya bile dönüşebiliyor.
"Edebiyat birçok konuyla olduğu gibi bu konuyla da çokça uğraşmış" özellikle iki büyük dünya savaşına tanıklık eden 20. yüzyılda.
"Virginia Woolf''un şiirsel bir dille kaleme aldığı , "bir çocuk doğurmak kadar zor bir iş" olarak gördüğü "Dalgalar" (The Waves) adlı bilinç akışı tekniğini kullanarak yazdığı eseri de "acaba karşımızdakinin yerinde olsak neler olurdu" düşüncesinin insan zihninde nasıl gezinebileceğini, çok güzel örnekliyor.
"Diğer yoldan gitseydik ne olurdu?" sorusuna kurgusal bir yanıt arayan "bir film" hatırlıyorum. Kadının biri, bir treni kaçırdığı; diğerindeyse, o treni yakaladığı iki paralel hayat yaşıyor. Birinde trene binip eve ulaştığında evde kocasının kendini aldattığını öğrenen kadının neler yaşadığını, diğerindeyse hayatının nasıl yol aldığını seyrediyoruz.
Sanırım "Kelebek Etkisi" adlı film de, küçük seçimlerin; yapılan ve yapılmayanların hayatımızda neleri değiştirebileceğini anlatıyordu.
Tabi ki bazı seçimlerimizi yaparken sonuçlarını bugünden göremiyoruz. Fakat "tecrübelerimiz arttıkça seçimlerimizin sonuçlarını tahmin edebiliyoruz". Hayatımız boyunca gittiğimiz okuldan, seçtiğimiz eşe, kabul ettiğimiz ya da edildiğimiz işten, yaşadığımız şehre, evimize aldığımız televizyondan, okumaya karar verdiğimiz bir kitaba kadar "bir sürü seçim" yapıyoruz.
Belki senelerce önce cesaret edip de duygularımızı açsak; o kişi, şimdi eşimiz olacaktı ve çok mutlu olacaktık muhakkak! Ya da o okula gitseydik mükemmel bir işimiz olacak hiç yorulmadan hem para kazanıp hem çok mesut olacaktık. Oysa seçmediğimiz yolun seçilmemesinin belki de o yolu "daha çekici kılabileceğini" aklımıza getirmeliyiz. Çünkü o eşle belki 10 sene sonra çocukların dertleriyle uğraşıp belli bir rutinin içine girince, kokan çoraplarına bakıp da; "ah o öbürü!" diye iç geçirecektik. Ya da "mükemmel sandığımız işin" ayrıntılarda bizden nasıl da çok şey istediğini öğrenip "geriye dönmek için çok mu geç acaba?" diye soracaktık.
Bence yaptığımız seçimlerin sonucu ne olursa olsun, o seçimi yaparken ki kişiliğimizin tercihinin o olduğunu ve "kişiliğimiz değiştikçe elbette seçimlerimizin de değişebileceğini" ama geriye takılıp kararlarımızdan pişmanlık duymaktansa şu anki gerçekliğimizi olabilecek en güzel şekline getirmek ve bundan sonraki seçimlerimizi eski deneyimlerin ışığı altında yapmamız gerektiğini unutmamak gerekir. Aksi takdirde "ya geçmiş yol ayrımlarında" takılıp kalan bir ruha ya da "kararlarının sorumluluğunu alamadığı için seçimler yapamayan" birine dönüşürüz.
Hiç hata yapmayan insanların hiçbir şey yapmayan insanlar olduğunu bilerek kararlar vermeye devam etmek, kararlarımızı hatalarıyla sahiplenmek, kendimizden pişman olmamak ve "ödediğimiz bedelin hakkını ders alarak vermek" herhalde en doğru seçim olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.