İSTİKLÂL MECLİSİ
İstiklâl Harbi'ni yürüten Birinci Meclis’in, hükümet ve ordunun görev yaptığı koşullar, bugün birçok insana inanılmaz gibi gelebilir. Türk Kurtuluş Savaşı; inancın güce, kararlılığın teknolojiye ve ulusal direncin emperyalizme üstün geleceğini gösteren somut bir gerçek, destansı bir direniştir. Dünyada kazanılmış olan ilk anti-emperyalist savaştır.
Bu savaş; yapımı henüz bitmemiş, değişik yerlerden toplanmış kırık dökük eşyalarla donatılmış, memur olarak lise öğrencilerinin çalıştığı ve milletvekili sıralarının Ankara Lisesinden getirildiği bir binadan yönetilmiştir. Meclis tutanaklarının basılacağı kağıt yoktu, tutanaklar dilekçe kağıtlarına, mektup kağıtlarına, hatta kese kağıtlarına basılıyordu. Birçok akşam, bir kahveden ödünç alınan petrol lambalarına gaz bulunamadığı için Meclis mum ışığında çalışıyor, milletvekilleri sabahlara dek süren ateşli tartışmaları, birbirlerini tam olarak görmeden yapıyordu.
Birinci Meclis’e katılanlar; yaşlarına, olanaksızlıklarına ve toplumsal konumlarına bakmadan, yurdun tehlikede olduğunu görerek, sonuçlarını göze alıp ailesini ve işini bırakarak Ankara’ya koşan vatanseverlerdi. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmamış olsaydı, hepsinin yazgısı aynı olacak, birer birer yakalanıp Padişah’a isyan suçundan cezalandırılacaklardı.
Eğitim, yaş ve görüş ayrılıklarına bakmadan bir araya geldiler ve yurdun kurtuluşu için sıkı bir dostluk, anlayış ve ülkü birliği içinde birbirlerine kenetlendiler. Hiçbiri kişisel çıkar peşinde değildi. Birçoğu, kurtuluştan sonra devlet görevlerinde yer almadı. Sıra dışı bir alçak gönüllülükle yaşadıkları yerlere döndüler ve kendileri için hiçbir şey istemediler. Bir bölümü, yeni bir devlet, yeni bir toplum kurmak için, kendilerine verilen görevleri yüklendiler, aynı azim ve kararlılıkla, yeterli olsalar da olmasalar da, bu görevlerin gereklerini yerine getirmeye çalıştılar.
Bağımsızlık Kürsüsü
Birinci Meclis’te yapılan konuşmaların ortak özelliği, kararlı bir anti-emperyalist duruş göstermesidir. Sözde bırakılmayıp uygulamaya geçirilen konuşmalar, yalnızca o günlerde değil, günümüzde de geçerli olan ve tam bağımsızlığı amaçlayan tarihsel belgelerdir. Sinop Milletvekili Şeref Bey’in en yaşlı üye olarak 23 Nisan 1920’de, Meclis’i açarken yaptığı konuşma ile Mustafa Kemal’in, 13 Ekim 191 ve 1 Nisan 1923 tarihlerinde yaptığı konuşmalar çok anlamlıdır.
Mustafa Kemal, açılış günü meclisin oluşumu hakkında kısa bir konuşma yaptı. Görüşlerini, kapsamlı biçimde ertesi gün, yani 24 Nisan’da yaptı. Nitelikli hukuksal yorumlarıyla, kürsüde 39 yaşında bir general değil, sanki bir hukuk ya da toplumbilim kuramcısı vardı. “Oldukça zayıf ve yorgun”, ancak bilince dayalı bir kararlılık içindeydi. Yaptığı açıklamalar; tarih, siyaset, uluslararası ilişkiler, ekonomi ve askerlik alanlarında iyi yetişmiş bir vatansever bir kişiliğin tüm özelliklerini yansıtmaktadır.
Üç uzun konuşmayla, ülkenin durumuyla ilgili olarak geçmişten gelen ve o günü ilgilendiren hemen tüm konuları ele aldı. Siyasi ve hukuksal değerlendirmeler, anayasa hukuku açısından derinliği olan görüş ve yorumlar içeriyordu. Yönetimle ilgili önermeleri ve kullandığı hukuk dili, son derece ileriydi. Bu üç konuşmayı herkes bulup okumalıdır.
Konuşmasının başında Samsun’dan meclisin açılışına dek geçen olay ve gelişmeleri anlattı. Kendisini, “milletin bağrındaki savaşçılardan biri olarak” tanımlayıp, mücadeleye atılma nedenlerini açıkladı. “Yaşam ve kişiliğim, yüce milletin malıdır; benim için artık en kutsal görev, milli iradeye boyun eğmeyi her şeyin üzerinde görmektir” der ve konuşmasını şöyle sürdürür: “Geçirmekte olduğumuz şu hayat ve ölüm günlerinde, büyük umut ve çabalarla, sağlanmaya çalışılan milli istiklalimiz uğrunda, bütün varlığımla çalışacağımı, millet önünde açıklarım. Bu kutsal amaç uğrunda, milletle beraber, sonuna kadar mücadele edeceğime bütün kutsal inançlarım adına söz veriyorum” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.