KIBLENİN TARİHÇESİ...

Kıble, Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri istikamettir. Başlangıçta Kudüs (Mescid-i Aksâ) kıble olarak belirlenmişken, hicretin ikinci yılında (624) Kâbe kıble olarak değiştirilmiştir. Kıblenin değişimi, hem tarihî hem de dini açıdan önemli bir dönüm noktasıdır. Kıble kavramı, İslam öncesi ilahî dinlerde de mevcut bir ibadet yönüdür: Yahudiler, ibadetlerinde Kudüs’teki Beytü’l-Makdis’e (Mescid-i Aksâ) yönelirler. Süleyman Mabedi’nin yıkılmasının ardından da Kudüs, Yahudiler için kıble olarak kalmıştır. Hristiyanlar için belli bir kıble kavramı olmamakla birlikte, erken dönem kiliselerinde Kudüs yönü kutsal sayılmıştır.

Kâbe, İlk defa Cebaril a.s. ile Hz. Adem tarafından yapılmış Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail (a.s.) tarafından da bugünküne benzer şekliyle inşa edilmiş olup, tevhid inancının sembolü, Allah’ın evi olarak ilân edilmiştir. Ancak zamanla Kâbe, Arap müşrikleri tarafından putlarla doldurulmuş ve asıl anlamını kaybetmiştir. İslam’ın ilk yıllarında, Müslümanlar namaz kılarken Kudüs’e yöneliyorlardı. Bunun başlıca nedenleri; Kudüs’ün Yahudi ve Hristiyan geleneğinde kutsal bir şehir olması, Hz. Musa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) gibi peygamberlerin Kudüs’te tebliğ yapmış olmaları, İslam’ın tevhid dini olması nedeniyle geçmiş peygamberlerin mirasına sahip çıkmasıydı. Bu dönemde Müslümanlar yaklaşık 16-17 ay boyunca Kudüs yönüne dönerek namaz kıldılar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kâbe’nin tevhid inancının asıl merkezi olduğuna inanıyordu. Ancak müşrikler Kâbe’yi putlarla doldurduğu için kıble başlangıçta Kudüs olmuştu. Ancak Medine’de Yahudilerle olan ilişkiler gerginleşmeye başlayınca kıblenin değiştirilmesi için vahiy beklendi. Hicretin 2. yılında (624), öğle namazı kılınırken şu ayet nazil oldu. “Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. Elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram (Kâbe) tarafına çevir. Siz de, nerede olursanız olun, yüzünüzü ona çevirin.” (Bakara, 2:144) Bu vahiy üzerine, Müslümanlar namaz sırasında yönlerini Kudüs’ten Kâbe’ye çevirdiler. Bu olay, Mescid-i Kıbleteyn’de (İki Kıbleli Mescid) gerçekleştiği için bu mescit, tarihî bir öneme sahiptir.

Kudüs, Yahudilik ve Hristiyanlık için kutsal bir şehirdi. Müslümanların kıblesinin Kâbe’ye çevrilmesi, İslam’ın bağımsız bir din olduğunu gösterdi. Medine’deki Yahudiler, Müslümanların kıblesinin Kudüs olmasını kendileri için bir üstünlük olarak görüyordu. Ancak kıble değişince Yahudiler, Müslümanları eleştirmeye başladı. Kâbe, Mekke müşriklerinin elinde olmasına rağmen, Müslümanlar için kutsal bir yön olarak belirlendi. Bu, ileride Mekke’nin fethedileceğinin bir işareti olarak da görüldü.

Günümüzde Müslümanlar, dünyanın neresinde olursa olsun Kâbe’ye yönelerek namaz kılmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kıble yönü; Güneşin Konumu, Pusula Kullanımı, Mobil Uygulamalar ve GPS Teknolojisi ile kolayca belirlenmektedir. Kıble, Müslümanların birliğini ve ibadetlerde yön birliğini sağlayan önemli bir kavramdır. Tarih boyunca, ilk olarak Kudüs’e yönelinmiş, ardından Allah’ın emriyle kıble Kâbe olarak değiştirilmiştir. Bu değişim, İslam’ın özgün kimliğini belirlemiş ve Müslümanların Mekke’ye olan bağlılığını pekiştirmiştir. Bugün de kıble, Müslümanlar için tevhid inancının sembolü olmaya devam etmektedir.

İslam’ın ilk yıllarında Müslümanların kıblesi olan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya bu yönlendirme ne zaman, nasıl ve hangi dini hükümlere dayanılarak yapıldı? Kudüs'ün kıble olarak belirlenmesiyle ilgili elimizde doğrudan bir Kur'an ayeti yoktur, ancak bu yönelişin bazı dini ve tarihi nedenlere dayandığı anlaşılmaktadır. Kudüs, İslam’dan önce Yahudi ve Hristiyan geleneğinde kutsal bir şehirdi. Hz. Süleyman (a.s.) tarafından yapılan Beytü’l-Makdis (Mescid-i Aksâ) Yahudiler için en kutsal ibadet merkeziydi. Hristiyanlar açısından da Kudüs, Hz. İsa’nın (a.s.) peygamberlik sürecinin ve çarmıha gerilme olayının gerçekleştiği yer olduğu için önemliydi. Tevhid inancının merkezi olarak Kudüs, birçok peygamberin ibadet yönü olmuştu.

İslam dini, geçmiş peygamberlerin tevhid mirasını sürdürdüğü için, ilk dönemlerde namaz yönünün Kudüs’e doğru olması doğal bir gelişme olarak kabul edilir. İslam’ın ilk yıllarında Mekke’de namaz kılınırken Kudüs yönüne dönülüyordu. Bu, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in nübüvvetinin ilk yıllarında belirlenen bir uygulamaydı. Ancak bu yönün belirlenmesiyle ilgili doğrudan bir Kur’an ayeti bulunmamaktadır. Bunun iki nedeni olabilir: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) geçmiş peygamberlerin geleneğini sürdürmesi Allah’ın bu yönde bir emir vermesi (ancak Kur’an’da açıkça yer almayan bir vahiy ile bildirilmesi) Bazı İslam âlimleri, Kudüs’e yönelerek namaz kılmanın doğrudan vahye dayandığını, ancak bu vahyin Kur’an’da geçmediğini belirtmişlerdir. Yani, bu emir Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Cebrâil aracılığıyla bildirilen ama Kur’an’da yazılı olmayan bir vahiy (vahiy-i gayri metlüv) olabilir. Mekke’de Müslümanlar namaz kılarken Kâbe'yi önlerine alarak Kudüs yönüne doğru namaz kılabiliyorlardı. Bu, Kâbe’nin de kutsallığını koruyarak Kudüs’e yönelmeyi sağlıyordu. Ancak hicretten sonra Medine’de bu imkân kalmadı; çünkü Medine’deyken Kudüs’e yönelmek, Kâbe’ye sırtını dönmek anlamına geliyordu. Bu da Müslümanlar arasında bir rahatsızlık meydana getirdi.

Müslümanlar, hicretten sonra Medine'de yaklaşık 16-17 ay boyunca Kudüs'e dönerek namaz kıldılar. Bu süreçte Yahudiler, Müslümanlarla aralarındaki ortak ibadet yönünü kendileri için bir üstünlük sebebi olarak görüyorlardı. Hicretin ikinci yılında (624), Allah, Müslümanlara kıble değişikliğini emreden Bakara Suresi 144. ayeti vahyetti. "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. Elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de, nerede olursanız olun, yüzünüzü ona çevirin." (Bakara, 2:144) Bu emir geldiğinde Müslümanlar Mescid-i Kıbleteyn’de namaz kılıyorlardı. Namaz sırasında kıble yönü Kudüs’ten Kâbe’ye çevrildi. Bu kıble değişimi; Müslümanların Yahudilerden farklı, bağımsız bir ibadet anlayışı geliştirmesi, Kâbe’nin Hz. İbrahim (a.s.)’in inşa ettiği asıl tevhid merkezi olarak konumlandırılması, Müslümanların Mekke’ye olan manevi bağlılıklarının güçlenmesi açısından önemliydi. Kıble değişimi sonrası Yahudiler bu durumdan rahatsız oldular ve Müslümanlarla olan ilişkileri daha da bozuldu.

Tarihî ve fıkhî kaynaklar, Kudüs kıblesinin bir vahiy neticesinde belirlendiğini ancak bunun Kur’an’da açıkça ifade edilmediğini gösterir. Bugün Kudüs, kıble olmasa da Müslümanlar için kutsal bir şehirdir. Mescid-i Aksâ, İslam’ın ilk kıblesi olarak tarihî ve dini önemini korumaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR