Muhacır - Mübadil Selanik Türk'ü
Günümüzde etnik kimlik arayışları ve ciddi ciddi de sorgulamalar ve arayış içinde olan vatandaşlar gördüm.
Bu çirkin etnik kimlik arayışı o kadar ciddiye alındı ki aynı binada, aynı mahallede, aynı kahvehanede kısacası sosyal alanlarda ortak yaşamın her karesinde birlikte yaşayan milletin birbirlerini tanımlarken çeşitli kimlikler tanımlamanın başına koyup yani kısacası Laz Ali, Oflu Ahmet, muhacir Mehmet, Sürmeneli Ahmet, mübadil Hüseyin, Kürt Cemal gibi. Kimlik üzerine kişilerin tanımlaması ve bu kimlik üzerinden de birçok yorumların yapılması insan kişiliğini, karakterinin önemsizleştirdiğine şahit oluyoruz. Örneğin Of'tan gelmiş bir vatandaşın olumlu veya olumsuz hal ve hareketinin tüm Oflulara genelleyerek yansıttığı ne kadar yanlışsa herhangi bir ilin veya ilçelerin kişilik yapılarının aynı kabul edilmesinin de yanlışlığını paylaşmak istedim sizlerle. Bir de toplumumuza muhacir veya mübadil gibi yukarıda belirtmiş olduğumuz tüm ailelerine biz hangi milletteniz? Diye sorgular oldu. Ben de bugün kimi zaman muhacir kimi zaman ise mübadil dediğimiz ve bu değimleri bir ırk ve millet kavramında olmadığı her milletin ve ırkın muhacir olabileceği veya da mübadele yoluyla yer değiştirebileceği fakat hiçbir zaman muhacir veya mübadil diye bir ırkın ve ya da bir milletin olmadığının kanısındayım.
Çünkü bu her iki kavramın da soyut anlamlar taşıdığını ve herhangi bir ırkı ve milleti temsil etmediğini düşünmekteyim. Temelde herkesin bildiği halde her nedense gerek orta Asya' dan göç eden Türklere muhacir, bugünkü Yunanistan dan Lozan Antlaşmasıyla göç eden Türklere mubadil denilmesi normal olduğu millet kavramı içinde söz edildiğinde Türk milleti olduğu ancak bu soyut iki kelimenin bir ırk veya bir millet olarak tanınmasının mümkün olmadığı çünkü muhacır ve mübadil diye bir ırkın ve milletin olmadığı sadece tanımlama yapılabileceği fakat bunun bir ırk ve millet temeline indirgenmesi ve böyle anlaşılması hem tarihimizi hem de Türk milli değerlerimizi olumsuz etkilediğini düşünüyorum.
1923 Lozan Antlaşması ile Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan ek protokol ile Türkiye sınırları 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihinde Erzurum kongresinde biçimlendirilip Lozan Antlaşması ile de uygulamaya geçildikten sonra Türkiye sınırları içinde kalan Yunanlı Rumların 1.250.000 Ortodoks Hristiyan Rum Anadolu' dan Yunanistan'a, 200.000 Müslüman Türk de Yunan baskısı altından Yunanistan' dan Türkiye' ye göç etmek zorunda kalmış.
Mübadele kapsamına giren kişiler ile mübadele kapsamına girmeyen kişiler arasındaki ayrımın ana kriteri ırk ya da dil değil din olduğu için Rum denilenlerin arasında, Türkçeden başka dil bilmeyen ve konuşmayan Türk Ortodoks Hıristiyan Gagavuzlar ile Karamanlı Ortodoks Hıristiyan Türkler, Yunanistan'dan gelen Müslümanların arasında da Türklerin yanında Bulgarca konuşan Pomaklar, Romence konuşan Ulahlar, Rumca (Yunanca) konuşan Patriyotlar ve kendi dilleriyle konuşan Arnavutlar da bulunduğu için gerek Yunanistan' a göç eden vatandaşlar gerekse de Selanik' ten Türkiye' ye göç etmek zorunda bırakılan Türkler arasında başka başka ırklarında olduğu görülürse bütün bunların hepsine birlikte muhacir milleti veya da mübadil milleti denilemeyeceğinden bu soyut kavramların etnik temele dayandırılmadığını düşündüğümden muhacir veya da mübadil milleti denilmesini doğru bulmuyorum.
Çünkü muhacir ve mübadil diye bir millet yeryüzünde yoktur. Biraz daha konuyu açacak olursak Türkiye' den Yunanistan'a mübadele yoluyla göç eden 1.250.000 Ortodoks Rumu ile ayrıca Selanik' ten Türkiye' ye gelen 200.000 kişiyi apayrı ırk ve dinlere mensup olmalarına rağmen aynı millet ve aynı ırk demiş oluruz ki bunun da yanlış olduğunu düşünmekteyim.
Dinin kişiye özgü inanış olduğunu düşündüğümüzde bir Yunanlının hem Yunanlı hem de Müslüman olabileceği hakkını veya da bir Türkün hem Türk hem de hristiyan olma selayetini elinden almış oluruz ki bu da yanlıştır. Türk Türk'tür, Yunan Yunanlıdır.
Balkanlardan Anadolu' ya gelen Türklere olsa olsa Balkan Türkü, Selanik'ten Türkiye' ye gelen Türklere de Selanik Türkü denilebileceğini düşünmekteyim.
Bugünkü bu yazımı da konu ile ilgili bir tartışma üzerine araştırmalarıma göre toplumun kanaat önderlerinin dahi bu iki kavramı bir millet veya bir ırk temelinde düşündüğünü gördüğümden fakat benim de tam aksine muhacir veya mübadil diye bir ırkın olmadığını zamanla her ırkın gerek görülmesi halinde muhacir olabileceğini veya da anlaşmalar yoluyla mübadile yapılabileceğini düşündüğümden bu iki kavramın yanlış kullanıldığını Türkiye' de birçok kişinin ırk temelinde Türküm yerine mübadilim veya muhacirim kelimelerini kullandıkları halbukisi bir başkalarının da muhacir ve mübadil olduğunu düşünmediğini gördüğüm zaruret üzerine bugünkü köşeme bu konu hakkında düşüncelerimi siz değerli okuyucularımla paylaşma gereğini duydum.
Muhacir veya mübadil denilerek Türk milletinin bir parçası olan belki de aslı olan milletin yozlaşması anlamına getirilebileceğini düşünüyorum. Adam ben Türküm demiyor, ben muhacirim diyor. Hem de bunu nerde diyor ırk ve millet tartışmasının içinde. A be kardeşim sen muhacir oluyorsun da Türkiye' den Yunanistan' a giden Ortodoks Rumlar ne oluyor? Onlar da muhacir oluyor. Peki, her iki millet aynı anlamda muhacir veya mübadil milleti olabiliyor mu? Senin örf adene, gelenek görenek, milli duyguların aynı mı oluyor da aynı millet olabiliyorsun? O vatandaşlar Rum, sen Türk. Onlar buradan Yunanistan'a göç etmek zorunda kalmışlar olmuşlar mübadil, sen de Yunanistan' dan Türkiye' ye göç etmek zorunda bırakılmışsın olmuşsun mübadil. Şimdi sen aynı milletten mi oluyorsun?
Bir kavram kargaşası almış başını gidiyor. Tarihi de geriye doğru incelediğimizde Türkiye' de yaşayan vatandaşların birçoğunun da Orta Asya' dan Anadolu' ya göç ettiğini göreceğiz. Yani kısacası Türkiye' de yaşayan vatandaşların birçoğunun etnik temelinin Orta Asya'ya dayandığının farkına varmadan kişilerin kendilerini farklı farklı tanımladığını ancak temelde aynı olduklarının farkında olmadıklarını görmekteyim. İnsanları çoğu zaman dil bağlamında özleştirir kimi zaman da din olarak bütünleştirir çoğu zaman da hısım akraba veya aynı köylü, aynı kentli daha da olmadı aynı yöre insanı olarak bütünleştirir. Ve insanlar arasında bu tip ayrıştırmaya gerek olmadığını fakat insanların da geçmişlerini ve tarihlerini öğrenme haklarının bulunduğunu düşündüğümüzde bu tip tartışmaları olumsuzluğa götürmeden bilgilenmek amacıyla yapıldığını düşünürsek sorun yok fakat bu bir ayrım olarak düşünüldüğünde hem de bilinçsizce ayrı ayrı ırk ve millet temeline oturtulduğunda işte problem başlar ki bu çok korkunç bir tehlikeye varır ki işte yanlış olan budur.
Nasıl ki dünyanın her yerinde Türkler vardır kimine Azerbaycan Türkü kimine Kırgız Türkü, Türkmenistan Türkü gibi bugün Çin Cumhuriyetinde dahi Türklerin yaşadığını düşünürsek temelinde de Orta Asya'dan göç yoluyla dağılımını görürüz. Sonuç itibariyle Türk boylarını çeşitli isimler adı altında adlandırıldıkları gibi.
İnsanların nereli olduğu değil insanlığa fikri ve zihinsel açıdan ne gibi faydası sağlanabileceği düşünülmelidir. Kalın sağlıcakla.
Bugünkü köşemizdeki yazımıza da son verirken en güzel günlerin ve yarınların sizin ve sevdiklerinizin olması temennisiyle Hak Taalaya emanet olun.
Sedat YILMAZ