"PPOTOKOL" MÜ ?!
Caminin adı "Protokol Camii" olacakmış; yeri ayarlanmış, Samsun girişine, Ankara otoyol trafiğinin baktığı Atakum deniz sahiline yakın bir alana yapılacakmış. Cami, yeri itibariyle tartışmalı olarak Büyükşehir belediyesi meclisinden geçmiş. Atakum belediyesi itirazını yargıya bile taşıyacakmış. Üç belediye başkanının da caminin yeri için itirazı var.
Basına yansıdığı durumuyla halkın onayına da sunulmamış olduğunu da öğrenince biz manevi bir yapıyı, manevi tarafıyla ele almaya ve bakmaya başladık. İsmiyle ne kadar bağdaşmasa bile burada halk namaz kılacak ibadetini gerçekleştirecek. "Ortaköy camisi"ne benzetilip sahilde herkesin görmesi istenen bir eser yapılacaksa, manevi huzuru temsil etmeli. Harcı halkın bütçesinden karşılanacaksa helalinden olmalıdır. Yoksa bugünlerde Ramazan ayı hürmetine, sohbetlerde dinlediğimiz Allah kelamlarına ters düştüğümüzün cezasını ülke huzursuzluğunda fazlasıyla çekmekteyiz. Olağanüstü durumlar yaşamaktayız, sokaklarda gençlerimiz öldürülmekte aileleri perişan ve halkımızın büyük bölümü baskı altında, birbirimizle kavgalı hale geldik.
Bunlarla bitmiyor tabiiki sadakaya muhtaç bu kadar insan varken, yediği önünde yemediği çöplerde insanlarımız durumdan rahatsız olmuyorken yapılan bir cami; çevresine olası yapılacak Avm'lerle, gelir getirici dükkan mağaza gibi inşa edilecek unsurlarla ticaret, turizm ve rant alanı olacaktır. Fakat bu kapitalist sistemde orada yine çok fakir sefillerimiz, yine çok çok zenginlerimiz oluşacağından huzur yerine huzursuzluk olacaktır. Manevi yönü zayıf, sadece taş yapıdan ibaret olacak bir caminin adı da zaten "mistizim" den ve halktan uzak olunca orada İslam'ın ruhu olmayacaktır.
Koca Sinan"ın camilerinde mistizmin ötesinde bir başka şey bulamazsınız. Mimar Sinan'dan söz etmişken, bugünlerde iktidar Mimarlarımızın yetkilerini (tmmob) kısarak veya ellerinden alarak onlara değer vermediğini göstermektedir.
Bir gün Sinan, inşa ettiği camilerden birinin minarelerini karşıdan bakarak incelerken, çocuğun biri yaklaşmış yanına ve minarelerden birini göstererek Sinan'a minarenin eğri olduğunu söylemiş. Bunun üzerine Koca Sinan hiç itirazda bulunmadan çocuğa; hangi minarenin eğri olduğunu sorarak kalfasından bir ip getirmesini istemiş. İpi minarenin tepesine bağlattırmış ve çocuğun gösterdiği yönde ipi çekiştirerek minarenin düzeldiğine çocuğu ikna etmiş, hediyesini vermiş ve sevgiyle uğurlamış. Şimdi bazıları bu bir hikaye diyecek, varsın desin. Böyle kıssadan hisse güzel hikayelerimize ve üretenlere bayılıyorum. Samsun'un da var değerli hikayecileri, örneğin Cemalettin Etli Kavaklıgil.
İnşaallah "Protokol camii" fikrinin kimden çıktığını hangi ortamdan esinlenildiğini, zamanla bir çok hikayesini öğreniriz. Biz de kıssadan hisse alırız. Nesilden nesile ulaşır. Tabi tek tek oya işler gibi taş ustalarının alınteri ile ve düşünce ürünü iç dizaynı, sanat ürünü çini süslemeleriyle yapılan, manevi atmosferi yüksek camilerimizi bugünkülerle kıyaslamak için en azından protokolden çıkarmak gerekiyor.
saygılarımla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.