SANATÇI VE DOĞA
Sanatçı ve yazarlardan istenilen şey doğaya tutunmak,doğayı araştırmak,ona öykünmek,onu yeniden oluşturmaktır.Bir sanatçı/yazıncı (edebiyatçı),bu istemin,ne denli değerli olduğunu yetkinlik döneminde anlayabilir.İnsan,güzel sanatların en üst,hatta başlıca konusudur.İnsanı anlamak,onun yapısının karmaşıklığını açımlamak için,canlı doğanın bilgisi gereklidir.
Öte yandan,doğanın nesnesini sanatlaştıran bir sanatçı,o nesnenin en anlamlı,en özgün,en ilginç yönlerini öne çıkararak,onu doğadan ayırır. Böylece,doğaya ikinci bir doğa daha katar.Her sanat,tümel insanı,onun en üst derecesi olan tümel insanlığı arar. Bunları yaparken eski,klâsik yapıtlara ilişkin bilgi ve deneyiminden yararlanmak gerekli ve kaçınılmazdır.
Filozor Schiller şöyle diyor: "Savaş çığlıklarının ve politik çatışmaların estetik duyumsayım ve üretim yeterliliğini daraltıyor."Bu filozofa göre,gönülleri bağımlaştıran,daraltan etmenlere karşı insan gönlünü yeniden özgürleştiren ve politik bakımdan parçalanmış dünyayı gerçeğin ve güzelliğin bayrağı altında bütünleştiren,salt insancıl ve zamanların etkisinin üzerinde olan tümel ve daha yüksek bir ilgiye gereksinme vardır.Bir edebiyatçı yukarıda kısaca değindiğimiz doğanın önemi,onun yazısız kurallarına uyarak sanatını ve yazısını biçimlendirmelidir.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki,doğanın yok olup gidişine seyirci kalırken dünyada her gün değişen ekonomi ve siyasetin etkileri ülkemizde de yaşanıyor.İnsanların göçerlikten yerleşik düzene geçtikten itibaren süren başta ekonomi ve sonra sınıfların doğuşu ile başlayan güçler arası rekabet kimi zaman savaşlara kadar gitmişti.Ulusçuluğun bir başlamasından sonra toprak kavgası,onun üstündeki ve altındaki zenginlikler için savaş hızını kesmeden günümüzde de sürüyor maalesef.Güçlü güçsüzün neyi varsa hepsini istiyor.
"Hepsi benim olacak" sözü her zaman karşımıza çıkıyor.Artan nüfus var olan gelirle endeksli olmadığından yaşanan ekonomik zorluklar artarak sürüyor.Bu zorlukları yenmek için yaşamla ilgimizi kesmeden,herkes taşın altına elini koyarak,her şeyi,hatta yaşamayı bile lüzumsuz addeden pesimist insanlar durumuna düşmemek için daha çok çaba göstermek zorundayız.
Tembelliğe,hazır yiyiciliğe düşkünlerin yanında bir de korkunç ihtirasla içinde bulunduğu zenginlikten hoşnut olmayıp daha daha diyenlerin gözleri doymuyor.İçinde bulunduğu koşullara cennette olduğunu sananlar da
fakirlerin banallığından şikayetle kaçacak yer arıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.