Saygı göstermenin adabı
Saygı göstermenin âdâbıyla alâkalı örnekler verecek olursak, herhangi bir ikrâmda sağ taraf gözetilmek sûretiyle büyükten başlanmalı veya aynı mecliste büyüklerin konuşması lâzım gelen husûslarda küçükler öne çıkmamalıdır. Fahr-i Kâinât buyuruyor ki: “Rüyamda dişlerimi misvaklıyordum. Derken beni, biri diğerinden daha yaşlı iki adam çekiverdi. Ben misvakı küçüğüne vermek istedim. Ancak bana, «büyüğe ver» denildi. Ben de büyüğe verdim.” (Müslim, Rü’yâ, 19)
Burada, muhtemelen bu iki kişi aynı tarafta olmaları sebebiyle Efendimiz kendisine en yakın olana misvağı uzatmış, ancak Cebrâil (a.s.) tarafından uyarılarak, misvağı yaşça büyük olana vermesi istenmiştir. Olayın rüyada cereyân etmesi ise hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü peygamberlerin rüyaları sahihtir.
Sehl bin Ebî Hasme (r.a.) anlatıyor: “Abdullah bin Sehl ve Muhayyısa bin Mes’ûd, barış günlerinde Hayber’e gitmişlerdi. İşlerini görmek için birbirlerinden ayrıldılar. Muhayyısa, buluşma yerine geldiğinde arkadaşını bulamadı. Onu aradı ve bir çukurda kanlar içinde ölü olarak buldu. Çevredeki insanların yardımı ile çıkardı ve defnetti. Sonra Medine’ye döndü. Abdullah’ın kardeşi Abdurrahman bin Sehl durumu öğrenince, yanına Mes’ûd’un oğulları Muhayyısa ve Huvayyısa’yı da alarak Peygamber Efendimiz’e gitti. Oradakilerin yaşça en küçüğü olan Abdurrahman, olayı anlatmaya başladı. Bunun üzerine Efendimiz “Sözü büyüklerine bırak, sözü büyüklerine bırak!” buyurdu. Abdurrahman sustu, olayı ötekiler anlattı.” (Buhârî, Cizye, 12)
Görüldüğü gibi burada yaş bakımından en küçükleri olmasına rağmen maktûlün kardeşi Abdurrahman, olayı anlatmak üzere söze başlamış, ancak Allah Resûlü, büyüklerin hakkını gözetmek gerektiğine dikkat çekerek “Sözü büyüklerine bırak” buyurmuştur. Olayın, konumuzu ilgilendiren noktası da burasıdır.
Resûlullah su veya süt gibi bir şey içtiği zaman, hepsini içmez bir miktar bırakır, onu da sağ tarafında bulunana ikrâm ederdi. Sağ yanındaki yaşça küçük biri ise ondan izin almak sûretiyle sol yanındakilere ikrâm ederdi. Onun sünneti böyle idi.
Saygı ve hürmet gösterilecekler arasında büyükler yanında, ilmiyle âmil Kur’ân hafızları ve âdil hükümdarlar da bulunmaktadır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Saçı sakalı ağarmış Müslümana, okuyuşunda (teğannî ile) aşırı gitmeyip, ahkâmıyla amel eden Kur’an hâfızına ve âdil hükümdara saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya duyulan saygı ve ta’zîmden ileri gelir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 20)
Câbir’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamber, Uhud Gazvesi’nde şehid düşenleri her mezara iki kişi konacak şekilde bir araya getirtti ve sonra: “– Bunların hangisi daha çok Kur’ân bilirdi?” diye sordu.
Neticede şehidlerden hangisi gösterildiyse, Efendimiz onu kıbleye doğru ön tarafa koydu. (Buhâri, Cenâiz, 73, 76)
Resûl-i Ekrem Efendimiz bu tür tavsiye ve uygulamalarıyla bilhassa Kur’an bilgisine sâhip olana saygının, sâdece yaşarken değil, ölümden sonra da geçerli ve gerekli olduğuna dikkat çekmiştir. Ayrıca Kur’an-ı Kerîm’de; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (ez-Zümer 39/9) buyrulmak sûretiyle genel anlamda ulemânın hürmete lâyık olduğuna da vurgu yapılmaktadır. Dolayısıyla âlimlere derecelerine göre saygı gösterilmeli, toplumda bilginin ve bilen insanların saygınlığı korunmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.