SENİ SEVMEKTEN NE ZAMAN VAZGEÇTİM BİLİYOR  MUSUN? 

Meksika’lı bir kadın, portre ressamı, sancılı aşkı ve yaşam hikayesi ile tuvallerini 
renklendiren bir sanatçı. Kimden bahsettiğimi tahmin ediyorsunuzdur. Frida Kahlo.
Oldukça büyüleyici bir yaşam öyküsüne sahip Kahlo. Altı yaşında çocuk felci geçiriyor. 
Geçirdiği felç bir bacağının aksamasına neden oluyor. On sekiz yaşında geçirdiği trafik 
kazası ise Kahlo’yu yatağa mahkum hale getiriyor. Geçirdiği otuz iki ameliyat sonrası bir 
bacağı kesiliyor. Bugün Frida’nın milyon dolarlar eden tabloları yapması yatağa mahkum 
kızana babasının aldığı boya ve fırçalar annesinin ise odanın tavanına astığı ayna ile 
başlıyor. Frida her fırça darbesinde ruhununda biriktirdiği ne varsa tuvale akıtıyor. 
Mücadele ediyor, yılmıyor ve ayağa kalkıp yürümeye başlıyor. Hayatımın en büyük ikinci 
kazası diye tanımladığı büyük aşkı ile tanışıyor. Meksika’ lı ünlü ressam Diego…
Evleniyorlar, evlilikleri önceleri Diego’nun sadakatsizlikleri ile yaralanıyor sonrasında 
karşılıklı sadakatsizlikler ve çatışmalar ile ilerliyor. Dönüp dolaşıp birbirlerini buldukları bir 
ilişki… Bu sancılı aşk şunları yazdırıyor Frida’ya;
Seni sevmekten ne zaman vazgeçtim biliyor 
musun?
Kötü günümde yanımda olmadığın zaman 
vazgeçtim.
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını,
kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile
düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım 
zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman 
vazgeçtim.
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını,
ve bana hala söylemediğin şeyler oldugunu 
hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini 
anladığımda,
ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana 
vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe 
saydığın
icin vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim
ve tek neden sen olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim!!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgeçmem için yeterli değildi,
Çünkü sevgim çok büyüktü.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini 
anladım.

berra-alkan3.PNG


BU YÜZDEN BEN DE SENDEN VAZGEÇTİM…
Frida KAHLO
Gelin bu hikayeye bambaşka bir yerden
bakalım. Abraham Maslow ihtiyaçlar 
hiyerarşini oluştururken üçüncü sıraya sevgi/ 
ait olma başlığını koymuştur. Peki bu başlığı 
bu denli önemli kılan şey nedir?
Varoluşumuzun bir parçası, devamlılığın özü, 
dünyaya, hayata olan bağlılığımızın 
göstergesi… Sevmek, sevilmek… 
Her birimizin hikayesinde yorgun anıları, ihmal 
edilmişlikleri, aşkları, yaraları, çok sevmeleri, 
çok sevilmişlikleri vardır. Tüm temalar ise 
hikayemizi anlamlı kılan dokulardır. Oysa 
zaman akıp giderken ruhsal ve duygusal 
varlığımız verdiğimiz sevginin karşılığını misli 
ile almaya daha duyarlı hale geldi. Beklediği 
karşılığı alamayan her sevgi bambaşka 
düşüncelerde kendine rol edindi. O düşüncelerde büyüdü, sevilmeme korkusu ile 
beslendi. Gerçeği çarptırdı. Fedakar olmadıkça, ödün vermedikçe belki de hayır 
demedikçe daha çok sevilmeme ihtimalinin olduğunu düşündü. Beklediği sevgiyi, 
karşılığı alamadığına inanan birey bir yerlerde eksik kaldığını daha fazlasını yapması 
gerektiğine inandı. En nihayetinde hep kendine dönük olan bu sorgulayıcı tutum benliğini 
sekteye uğrattı. 

berra-alkan2.PNG


Bireyde meydana gelmiş olan bu inancın genetik yatkınlıklarla, belirli kişilik özellikleriyle, 
diğer insanlarla etkileşim içinde yaşadıkları bir dizi olay sonucunda erken yaşlardan 
itibaren geliştiği düşünülmektedir. Bazen çocukluk döneminde karşılanmamış ihtiyaçlar 
hayat boyu duygusal ve düşünsel olarak sizlere eşlik edebilir. Karşılanmamış ya da 
yetersiz kalmış her ihtiyaç kendini başka bir yönde tamamlama eğilimi göstermek 
isteyecektir. Bu bazen bir öfke, bazen aşırı yeme, bazen depresyon, kaygı gibi tezahür 
edebilir. Bu noktada örnekler çoğaltılabilir. Ancak unutmayın ki tüm bu başlıkları küçük 
bir çerçeve içerisinde değerlendirmemek önemlidir. Tüm bu açıklamalar mevcut bir 
hikayenin temeli olduğunda bir bütünü oluşturur.

berra-alkan.PNG


Kişinin değer kalıbının özgürleşmesi, başka kişi ve nesnelerin varlığına bağlı olmaması 
adına bireylerin kendine ilişkin gerçekleri olabildiğince bilinçlendirebilmesi gerekir. 
Burada önemli olan karşılanmamış ihtiyaçların bulunması, bu yaraların sarılması ve daha 
sağlıklı başa çıkma yanıtları oluşturabilmektir. Kendine ilişkin ihtiyaçlara cevap 
bulabilmek için çaba göstermek, yaşama anlam katabilmek, beklentilere ulaşmak için ise 
sihirli bir değnek beklemek yerine değişime adım atmak gerekir. Birey kendi gerçeklerini 
tanıyabildiği oranda kendisiyle uzlaşır, temasta kalır ve hem çevresine hem de yaşanan 
olaylara ilişkin daha gerçekçi değerlendirmeler yapabilir.
Böylelikle bu kök salmış inançların fark edilmesi, değişmesi ve gerçekçi bilgilerle 
beslenmesiyle birlikte bireyin hayat akışında rahatlama meydana gelecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Berra ALKAN Arşivi
SON YAZILAR