"Sesimizi Duyan Var mı?
Van'daki ikinci depremde yaşananlardan sonra ben özellikle televizyon kanallarını yakından izledim. Ne yalan söyleyeyim bizim meslektaşlarımızın manşet haber olmaya da hakları olmadığını dinledim. Depremde yaşamlarını yitiren Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz arkadaşlarımızın cenaze törenlerini sadece hizmet ettikleri kanal Kanal D birinci haber olarak verdi. Diğer kanalları o kadar seri olarak gezdim ki gördüklerime inanamadım. Yok başbakan şunu demiş, yok cumhurbaşkanı bunu demiş havadan ve sudan haberlerden sonra haber programının nerdeyse bitimine yakın bir süreçte haberi verdiler. Bizim meslektaşlarımız bu kadar mı değersizler? Bu kadar mı sayılmayan ve önemsiz insanlar? Halkımızın haber alması için gecesini gündüzüne katan gazeteci arkadaşlarımız, karda kışta her bir yanları donarak haber çalışırlarken 5.6 şiddetindeki depremde gencecik yaşlarında hayata gözlerini hayata yumdular. Cem ve Sebahattin arkadaşlarımız ya da diğer tüm meslektaşlarımız bunu hiç bir şekilde hak etmediler. Etmeyecekler de...
İşin en ilginç yanı ise bu haberleri çok sıcak tutması gereken medyamıza neden sessizliğini koruyarak bir avuç yalamaların, yalakaların haberlerini vermeye çalışıyorlar. Öncelik bizim meslektaşlarımızın olmalıdır. Bir haber yapılacak ise bütün kanallar ve gazeteler ve dergiler önceliklerini manşetlerini kap kara puntalarla dokuz sütuna meslektaşlarına ayırmaları gerekir. Benim gibi sizlerde haberleri izlediğinizde kesinlikle medyada verilen haberlere bir yerlerinizle gülmüşsünüzdür. Adamlara bakın meslektaşları depremde yaşamlarını kaybetmiş fakat birinci olarak verdikleri haberlere bakın diyerek belki de sizlerde tepki koyup televizyonlarınızı Kanal D'yi izledikten sonra kapatmışsınızdır. Halen içime sindiremiyorum. Acaba benimde bir gazetem ya da televizyon kanalım olsaydı, bu durumda ilk vereceğim haber hangi kanalın ya da gazetenin muhabiri yaşamını yitirmiş olursa olsun meslektaşlarım mı olurdu? Yoksa gıldır gıcık haberler mi olurdu? Bende bu dünya görüşü, bende bu meslek aşkı olduğu sürece, bende insan sevgisi olduğu sürece ben meslektaşlarımın görev başında yaşamlarını yitirmelerini sür manşetten verirdim. Hatta sevgili okurlarım bu olayı bence ülkedeki tüm yerel gazeteler ve televizyonlar ulusal basın gibi birinci sayfalarından vermeleri gerekirdi diye düşünüyorum. Yanlış düşünüyor isem lütfen beni uyarınız ya da tepkilerinizi yorumlarınızla bana aktarın. Gökhan Öztürk isimli bir meslektaşımızın haberini okudum ve meslektaşlarımızın nası feryat figan olduklarını sizlere de aktarmak istiyorum. Bütün gazeteci meslektaşlarımı bu dayanışma içinde görmek istiyorum.
Gökhan Öztürk'ün haberinden alıntılar:
Van'daki ikinci depremde hayatını kaybeden Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz için Ankara'da meslektaşları eylem yaptı. Haberciler yıpranma haklarını geri istediler ve "Yıpranmıyoruz! Ölüyoruz!" sloganları attılar. Van'daki 5.6'lık ikinci depremde Bayram Oteli'n yıkılmasıyla hayatını kaybeden DHA Van Bürosu muhabiri Sebahattin Yılmaz ve DHA Diyarbakır Bürosu muhabiri Cem Emir için meslektaşları Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yaptı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Ankara Şubesi'nin örgütleyicisi olduğu eylemde dün (14 Kasım) saat 18.00'de biraraya gelen basın emekçileri, Van'daki depremde Emir ve Yılmaz dâhil tüm ölenlerin doğal afet değil cinayet kurbanı olduklarını vurguladı. Basın emekçilerinin eylemine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Selma Gürkan, fotoğrafçı-şair Mehmet Özer de destek verdi. Ellerinde meşale ve Emir ile Yılmaz'ın resimlerini tutan basın emekçileri adına açıklamayı TGS Ankara Şube Başkanı Göksel Yıldırım yaptı. Yıldırım kış günü sevdiklerini, evlerini kaybeden Van halkının yaşadığı acının tüm Türkiye'yi sardığını, haberciler olarak Yılmaz ve Emir'in ölümüyle meslektaşlarını kaybetmenin acısını da yaşadıklarını söyledi. ''Yılmaz mesleğine yıllarını vermiş, Emir ise henüz mesleğinin başında olan iki haberciydi. Van'da yaşanan ikinci deprem, bir dizi ihmal ve vurdumduymazlıkla birleşince iki meslektaşımızı bizden ayırdı."
Yıpranma hakkımızı iade edin
Yıldırım, Van depreminin, rantın insan hayatını nasıl hiçe saydığını, yetkililerin ise buna nasıl göz yumduğunu gözler önüne serdiğini belirtti. "Deprem yıpranma hakkımız için kapısını çaldıklarımıza bir şeyi daha gösterdi. Polisin, askerin, itfaiyecinin yıpranma hakkı var, ama depremin ilk anından beri hayatlarını tehlikeye atarak umut haberleri vermeye çalışan habercilerin yıpranma hakkı yok. Bu acı deprem tecrübesi olmasa haberciler olarak bu gerçeği bu kadar çıplak anlatmayı başaramayacaktık. Habercilerin bu kadar ısrar ettiği yıpranma hakkı, diğer meslek grupları için nasıl haksa haberciler içinde hak olmalıdır, diyen Yıldırım son olarak şunları söyledi: "Biz muhabirler, foto muhabirleri, kameramanlar, haberciler; Hükümeti ve Meclisi, gazetecilerin yıpranma hakkını iade etmeye davet ediyoruz. Medya patronlarını ve yöneticilerini ise çalıştırdıkları habercilerin çalışma koşullarını düzeltmeye ve yasal haklarına saygılı olmaya çağırıyoruz. Tüm bunları söylerken de sormadan edemiyoruz, sesimizi duyan var mı? Basın emekçilerinin yoğun ve stresli çalışma ortamı nedeniyle 70'lerde gazetecilere getirilen ve en fazla beş yıl erken emekli olmalarını sağlayan "yıpranma hakkı", 25 Ekim 2007'de yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ellerinden alınmıştı.
Gökhan Öztürk'ün haberini okuduktan sonra özellikle sevgili meslektaşlarımız size söylüyorum. Gazete patronları senden 5 N, 1 K'yı isterler. Sende canını dişine takar patronun ya da yöneticilerinin istediği 5 N, 1 K'yı bulmak için depremde de olsa doğal afetlerde olsa okurunuza ulaştırmak için debelenip durursun. Bunu yaşamın pahasına da olsa yaparsın. Ancak sen veya bizler mesleğimizi sevdiğimiz için yaparız. Güvenliğimiz ise kesinlikle işveren tarafından göz önüne bu güne kadar alınmadı ve alımayacak da. Bundan sonra ölümler olmaması dileklerimle.. Saygılarımla.