Şişşt garson, baksana!..
Benim Büyükşehir Belediyesi ile ilgili bir sorunum yok. Öncelikle bunu belirteyim...Sonra yazmaya başlayayım. Benim derdim verilen hizmet ile. Kim vermiş hangi partiymiş, adı neymiş, adam kimmiş beni pek de bağlamıyor açıkçası...
Ama gazeteden erken çıktığım bir akşam üzeri, evimin karşısındaki sahilde arkadaşlarımla bir çay içmek için hazırda ve nazırda duran kafelere gitmek gibi mülteci isteklerim de olmuyor değil hani...
Küfül küfül esen, esip de tatilin, denizin, dinlenmenin ve olumluluğunun kokusunu getiren hoş bir yaz akşamı rüzgarında tek istediğim bir bardak çay içmek...
Mis gibi yapılmış ama benim evin önüne gelince Atakum Belediyesi sınırlarına dahil değil diye durdurulmuş yeni yol üzerindeki kafedeyiz. Arkadaşlarım benden önce gelmiş, çoktan dondurmalarını yemiş de bitirmiş bile... Sıra bende...
Masamızdaki "erkek arkadaş", garsonu çağırmak istiyor "hizmet etsin" diye.
Ufak bir göz hareketi ile bakıyor önce. Hani erkekler masadaki bayanların yanında hep göz ile çağırır ya garsonu. Öyle bir bakış fırlatıyor.
Ancak bakış boşluğa gidiyor... Garson öyle bir dalmış ki karanlık Karadeniz'in akşam 23 ufkuna...
Bu sefer elleri devreye giriyor arkadaşın... Orta parmak ile baş parmağını birleştirip "şık" diye bir ses çıkararak "bak buraya" anlamına gelen havaya doğru uzanmış kolla uyumlu el hareketi yapıyor...
Fakat görevli bulunan turunculu diğer üç-dört garson da eşlik etmiş az önce ufka dalana... Tık yok!..
Havada sivrisinek gibi görünmeden vızlayan bir elektirik hissediliyor biz kadınlar tarafından... "Hava serinledi, kalksak falan" diye olaysız gitmeye yeltenmemize müsade etmeyen son ses yankılanıyor çay bahçesinin üzerinde:
"Şiiişşşt, kardeş, baksana buraya, bakmayacak mısınız?.."
Ve bize doğru dönen sinirli bir erkek bakışı ardından,
"Siz gidin ben şu 'hesabı' kapatıp gelirim..."
"Ay ay ay!.. Yapma, olay çıkaracak, dövecek!.. Çok sinirlendi!.. "
Bu hesap kapatma olayını, çıkabilecek bir olayda panter gibi atlamaya hazır vaziyette izleyen bizlere, yüksek tonajlı konuşmalar ardından dönen masadaki erkek eve gidene kadar söylenmeye devam ediyor:
"Bunların tek sebebi Yusuf Ziya... Ne kadar cahil, bilgisiz adam varsa dolduruyor buralara... İnsan bir oy alacağım diye, bu sahildeki insanlara bu eziyeti yapmamalı... Bunlar burada garson oluncaya kadar kırkbin türlü dolap çeviriyor, bir dolu insanı devreye sokuyorlar. Başkan da bunlara ben arkanızdayım diyor... Sonra bunlar hizmet etmeleri gerekenin kafasına şey ediyorlar. Bu kaçıncı... Hayatım demiyor muyum sana bir daha buraya gelmeyelim katil olacağım diye... Belediye'ye ait hangi lokantaya hangi tesise gittiysek aynı rezil davranış biçimleri... Katil olacağım yaa..."
"Az anlayışlı olmak lazım ama hayatım..."
"Başlıcam anlayışınıza yaa... Çocuğu parka götürürsün, görevli kazma çocuğa hakaret eder. Lokantalarına gidersin aç dönersin, kafelerine gidersin bir çayı kafana dökmedikleri kalır, sahil bahçelerine gelirsin denizdeki yosunla daha çok ilgilenirler... Bunların yaptığı yapacağı işe..."
"Tamam canım tamam, sus, gel bak ben sana balkonda çay demleyeyim... Hadi canım, hadi ciğerim..."
Oh be!.. Balkonda sakin sakin çay içmek gibisi var mı?
Size de afiyet olsun, iyi pazarlar!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.