Siyaset
Siyaset veya Politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış, anlamında kullanılmaktadır genelde. Birkaç yaşanmış olayı anlatarak siyasete bakışımızı ve anlayış hakkındaki düşüncelerimizi sizinle paylaşmak istiyorum.
Merhum Turgut Özal, konvoyu ile çiftlik caddesine giriş yapmıştı. Caddenin iki tarafındaki insanlar başbakanın bulunduğu araca kırmızı ve beyaz çiçekler atarak alkışlıyorlardı. Görüntü hiç hoş olmadığı gibi oldukça abartılı bir gövde gösterisiydi. Bu insanlar ne yapıyor diye onlara bakarken otobüsten başbakan ''gençler nasılsınız?'' diye bize sordu. Kalabalığın içinde dikkat çeken üç kişi vardı. Ne bu saçmalık diye bakan ve alkışlamayan bizler. İlk kez bir başbakanla bu kadar yakınız ve bize hitap ediyor aracından. Bizde el salladık kendisine, sizce neden el sallamış olabiliriz, çünkü onun bulunduğu aracın içinde ve başbakanın arkasındaki, insanlar alkışlamamız için heyecanla işaret etmekteydi. Bir müddet neden kişiliğimizden ödün verdik diye tartışmayla geçti yürüyüşümüz.
Yarım saat sonra Cumhuriyet meydanına indik. İlk kez bir mitingin bu kadar yakınındayız, çatıda keskin nişancılar var, başbakan ilerde konuşma yapıyor. Bizim ilgimiz çatıdaki silahlı adamların ellerindeki dürbünlü tüfekler, bunlar hakkında fikir yürütürken bir ses duyduk. Takım elbiseli bir adam herkes suskunken '' yaşa, varol, helal olsun sana'' diye bağırıp alkışlaması dikkatimizi çekti. Nasıl biz alkışlamazken, alkışlayanlar arasında dikkat çekmişsek, bu şahısta başbakanı dinleyip alkış zamanı gelmediği için bekleyen insanların dışında alkışlayan bir şahsiyeti. İkinci kez aynı hareketi yaptığında yaklaşıp kendisine baktığımızda öğretmenimiz olduğunu gördük, saygımızdan görünmeden oradan uzaklaştık.
İhtilal sonrası kahvehanelere yaşı tutmayan çocukların girmesi yasaktı, fakat bazı kahvehane sahipleri gündüz boş olan iş yerinde çay satmak adına, polise dikkat ederek buna müsaade etmekte. Arkadaşımla tavla oynuyoruz, bir ses geldi, '' gençler nasılsınız, bizim geleceğimiz olan gençler'' yukardan kaynar su döküldü başımıza, kravatlı bir adam, yanında bir sürü insan ve tokalaşmak üzeri elini bize uzatmış. Bizde eyvah polis ve yakalandık şaşkınlığı ile tokalaştık. Sonra kendisini tanıttı, belediye başkan adayı olduğunu belirtti, hiç umurumuzda değildi, biz polis olmadıkları için seviniyorduk.
Yine bir kahvehane kaçamağımız, bu sefer daha yukarılara çıktık, polis oraya genelde uğramaz, roman vatandaşlarımızın olduğu şimdiki Yavuz Selim mahallesi. Genel seçimler için çalışma yapılmakta partilerce, Sağ görüşlü bir parti vekil adayı kalabalık bir grupla kahvehaneye geliyor. Naralar, alkışlar, çalgılar eşliğinde gelenler karşılanıyor, vekil adayı konuştukça bunlar tezahürat yapıyor. Bir müddet sonra sol görüşlü bir parti geliyor, aynı sahne, aynı ekip, sadece parti ismi değiştirilmiş aynı tezahüratla yeni gelenler karşılanıyor.
Yeşilova mahallesinde sel felaketi oldu 2012'nin Temmuz ayında, kimler gelmedi ki oraya. Halk kendisini sorumlu hissetti, biz geldik, ben geldim, yanınızdayız, biz demiştik, toki suçlu, büyük şehir suçlu, canik belediyesi suçlu, suyu taşıran dereyatağı suçlu, ölenler suçlu, yukarda neden kurulduğu bilinmeyen bent suçlu, DSİ suçlu, o bölgeye o gece gelen bulutlar suçlu, mahkeme karar versin, bu yıl yine o seller geldi Atakum'a, birkaç yılda bunun suçlusu aranır, o esnada seçim çalışmaları başlar. Canik, Atakum çevresinin konusu şimdiden belli,
Sonuç, manda yuva yapmış söğüt dalına türküsü buraya uyar mı ? uymaz değil mi ? ama inanın bir şekilde uydururlar bunu bu kadar ince siyasetçi ve şakşakçıları varken. Bizlerde dört yıl boyunca seçim zamanı gelsin görüşürüz dediğimiz anları unutup parti adına oy verip aynı senaryoyu yıllarca yaşarız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.