SSGSS'de aylıkların alt sınır asgari ücretin yarısı kadar olacak
Emekli aylıklarında aylık alt sınır oldukça önemlidir. Alt sınırın düşük olması, aylık bağlama oranlarının da düşmesi aylıklarda ciddi düşüşlere neden olacaktır. Aylıklar yaşam koşulları dikkate alınarak bir alt sınırla korunmazsa düşük gelirli çalışanların emekli aylıkları bugünkü asgari ücretin yarısına, hatta üçte birine kadar düşecektir.
506 sayılı yasanın 90. maddesine göre SSK"lıların aylıklarının alt sınırı %70 idi. 1999 yılında çıkan 4447 sayılı yasa ile bu alt sınır %35 "e düşürüldü. 4447 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 1999 öncesi işe girip bugün emekli olanların en düşük emekli aylığı halen 576 YTL" dir. Bunun nedeni 1990 öncesi işe girmiş olup, bugün emekli olanlar için %70 olarak belirlenmiş olan alt sınırın TÜFE ve büyüme oranları dikkate alınarak arttırılmış olmasıdır. 1999 sonrası işe girip %35 alt sınırla aylığı hesaplanacak olanlar henüz emekli olmadıkları için alt sınır yüksek gözükmektedir. 1 Temmuz 2008 tarihinden itibaren prime esas kazancın alt sınırı 638.7 YTL. olup, en düşük emekli aylığı prime esas kazancın %90"ıdır. Bunun nedeni 1999 öncesi alt sınırın yüksek olmasıdır. Ancak hükümet, bunun nedenini emekli aylığı bağlama oranının yüksek olması ile açıklayarak toplumu aldatmaktadır. 5510 sayılı yasa ile emekli aylığı alt sınırı % 35 40 olarak belirlenmiştir. Bu nedenle 1999-2008 sonrasında işe girenlerin emekli aylıkları önemli oranda düşecektir. Buna göre 7200 gün prim ödemiş olan bir çalışanın prime esas kazancı alt sınır seviyesinde ise emekli aylığı 255 YTL. 9000 gün prim ödemiş çalışanın ki ise 319 YTL dir. Yani gelecek kuşaklar kendi dönemlerindeki asgari ücretin yarısı kadar emekli aylığı ile karşılaşacaklardır.
Emekli aylığının arttırılmasında büyümeden pay verilmeyecek.
Emekli aylıklarının saptanması kadar nasıl arttırılacağı da önemlidir. Çünkü emekli aylıklarının alım gücünün ve yaşam standardının korunması artış yönteminin gerçekçi olmasına bağlıdır. Bu nedenle emekli aylıkları enflasyon karşısında korunduğu gibi ülkenin büyümesinden de pay almalıdır. 5510 sayılı yasanın 55. maddesi emekli aylıklarının her yıl Ocak ve Temmuz aylarında TÜİK tarafından açıklanacak Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) oranında arttırılmasını düzenlemektedir. Aylık artışların enflasyona endekslenmesi gerçekçi bir artış olmayıp, aylıkların göreli olarak düşmesine ve emeklilerin yoksullaşmasına neden olacaktır. Bir başka deyişle emeklilerin refahını korumak üzere milli gelirden verilen pay düşecek ve bunun sonucu olarak ilk bağlandığında ortalama düzeyde olan emekli aylığının değerini koruması mümkün olmayacaktır. Aksine aylıklar Reel olarak düşeceği için mevcut emeklinin aylığı düşmeyecek iddiası gerçeği yansıtmıyor. Bunu bir örnek ile açıklayacak olursak; 2008 yılında 1000 YTL. aylık alan bir emeklinin aylığı 5510 sayılı yasanın 95. maddesi gereği sadece enflasyon oranında arttırıldığında, enflasyon tahminlerine göre bu emeklinin aylığı 2020 yılında 2660 YTL. olacaktır. Halbuki, aynı dönemde ülke ekonomisinin ortalama %4 büyüdüğünü ve bunun emeklinin aylığına yansımış olduğunu varsayarsak emekli aylığı 2020 yılında 4107 YTL. olmalıydı. Demek ki, emekli aylığı göreli olarak %35 gerilemiş ve 4107 YTL. den 2660 YTL"ye düşmüştür. SSGSS" nin emeklikle ilgili düzenlemelerinden en olumsuz etkilenecek olanlar yasanın yürürlüğe girmesinden sonra işe girenlerdir. Çünkü yasanın yürürlüğe girmesinden sonra işe girenlerin çalışma sürelerinin tamamı yeni yasaya tabi olacaktır. Bu nedenle emekli aylıklarının belirlenmesinde kıstas olan güncelleme katsayısının belirlenmesi ve aylık bağlama oranları 5510 sayılı yasaya tabi olacağından aylıklar düşük olacaktır. Yeni işe girenler için en düşük emekli aylığı, büyümenin % 100"ünü değil de, %30"unun hesaplamaya dahil edilmesi ve aylık bağlama oranlarının düşürülmesi sonucu asgari ücretin %60"ı düzeyine gerileyecektir. Buna göre 2032 yılında o günkü rakamlarla tahmini olarak 3217 YTL. emekli aylığı alması gereken bir emekli 1773 YTL emekli aylığı alabilecektir. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın SSGSS ile emekli aylıkları sistemli bir şekilde düşecektir. Çalışanlar daha fazla prim ödeyecek, daha uzun süre çalışacak ancak daha düşük emekli aylığı alacaklardır.
Genel Sağlık Sigortası Nedir? Nasıl İşleyecek?
GSS sağlık harcamalarının finansmanının bir aracıdır. GSS uzun yıllardır Türkiye"de tartışılmaktadır. Dünyanın bütün ülkeleri ulusal gelirlerinin önemli bir kısmını sağlık harcamalarına ayırıyorlar. Genel olarak sağlığa yapılan harcamalar dört kaynaktan finanse edilmektedir.
- Genel vergiler
- Sosyal sigorta
- Özel sigorta
- Cepten harcamalar
Hemen, hemen bütün ülkeler bu dört kaynağın tamamını veya birden fazlasını kullanarak yurttaşlarına sağlık hizmeti sunmaktadırlar. En gelişmemiş ülkelerde uygulanan cepten ödemeler ile ABD"de uygulanan özel sigorta sistemini bir kenara bırakırsak, ülkelerin büyük bir bölümü diğer iki finansman aracı olan genel vergiler ile sosyal sigortayı kullanmaktadırlar. Türkiye uzun yıllar ağırlıklı olarak genel vergilerle karşılanan bir sistemi uygularken, son yıllarda bu sistem terk edilmeye ve sosyal sigorta sistemi devreye girmeye başlamıştır. SSGSS"nin yürürlüğe girmesiyle 1 Ekimden itibaren devletin sınırlı katkısının dışında, sağlığın finansmanın esas kaynağı sigorta primleri olacaktır. Daha önce dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan örneklerinden anlaşılacağı gibi GSS sisteminin iyi işlemesi için ülkede işsizliğin düşük, düzenli istihdamın yüksek, enformel (kayıtdışı) sektörün dar, tarımsal ekonomi ve tarımda çalışan nüfusun küçük olması gerekiyor. Türkiye"de bu koşulların hiç biri mevcut değilken, genel vergiler yerine GSS"nin tercih ediliyor olması düşündürücüdür.
Çalışma Bakanlığı"nın 2006 yılında hazırladığı 50 soruda Sosyal Güvenlik reformu broşüründe şu satırlar dikkat çekicidir. Diğer kamu hizmetlerinde olduğu gibi, sağlık hizmetinin de bir bedeli vardır. Ülkemizde toplanan vergiler diğer kamu harcamalarına yetmezken, yılda yaklaşık 15 milyar doları içeren bir harcamanın vergilerle ödenmesi mümkün görünmüyor. Kısacası Anayasasında Sosyal Devlet yazılı olan Türkiye, genel vergilerden yurttaşlarının sağlığına yaptığı harcamayı külfet olarak görüyor ve çok kazanandan çok, az kazanandan az vergiyle finanse ederek, alt gelir guruplarını korumanın aracı olan sağlığın vergilerle finansmanını terk ediyor.Yerine ise gelir düzeyine bakmadan tüm yurttaşların eşit ödeyeceği GSS primini koyarak, herkese ek bir vergi ödeme zorunluluğu getiriyor.