YENİYİ ARARKEN /2
(Dünden devam)
Bizim, Türk milleti olarak, son zamanlarda, maalesef, "az düşünmek" gibi kötü bir huyumuz da vardır.
Elbette ki, bunu, herkes için söylememiz mümkün olamaz! Bu, bir iftira olur!..Zâten, 'herkes' dersek, en büyük hatayı da yapmış oluruz!..
Ne yazık ki, -yine umûmî olarak- 'kimyâ'mız da, çeşitli sebeplerle oldukça bozulmuş vaziyettedir. Kendimizi tartmakta zorluk çekiyoruz. Böylece, dünyânın 'ilmî" faaliyetlerinden, daha çok, 't(ı)ransfer / nakil' olarak faydalanıyoruz.
Üniversitelerimizin ve araştırma kurumlarımızın, 'dünya bilgi geliştirme usûl ve s(ı)tratejileri'ne sür'atle ayak uydurması lâzımdır.
Bunun, yeterince farkına varamamamız bir yana, kendimizi oyaladığımızın da idrâkinde değiliz. Bu hususta, birbirimizi suçlamaktan da ileri gidemiyoruz!..
Mevcut kıpırdanışlar yeterli değildir.
Düşünebiliyor musunuz, üniversitelerimizde akademik çalışma yapan bir öğretim elemanı, akademik bir unvan alabilmek uğruna 'yabancı dil için' ne kadar zaman harcıyor? Seneler, senelerdir bu, böyle sürüp gelmektedir. 'Zaman' dedimse, bunu sakın azımsamayınız. Yıllarını yabancı dil için harcayan fakat buna rağmen ve sırf bu yüzden akademik unvana sâhip olamayan nice üniversite mensubumuz vardır.
Meselâ; Eski Türk Edebiyatı'ndan yüksek lisans veya doktora yapmak için İngilizce'nin veya F(ı)ransızca'nın gereği nedir? Her üniversite mensubunun bir veya daha çok yabancı dil bilmesi elbette ki, takdire şâyândır.
Fakat soruyorum: Şart mıdır?
Bütün tezler veya makaleler, 'doğrudan doğruya', ulaşıldı / bilindi / öğrenildi denilen yabancı dilden mi kaynak almaktadır?
Sözgelimi; bir ilim adamı, İngilizce, F(ı)ransızca, Almanca, Rusça, Japonca, Çince, Arapça ve İspanyolca'yı anadili gibi bilse, fakat 'Hintçe'den, Farsça'dan, İtalyanca'dan veya başka bir lisandan faydalanması gerekse, onun, bu 'bilgi'den, bir başkasının yaptığı 'tercüme' hâricindeki ' bir yol ile / usûl ile' faydalanması mümkün müdür?
O hâlde; bu 'usûlsüzlük'ten doğan zaman kaybı ve -âdeta zulüm- niyedir?
Elbette ki, 'yeni' aranacaktır. Ancak; yeni, sâdece yeniliğiyle değil, türüne / çeşidine göre, doğruluğu, güzelliği ve faydalılığıyla da kendini göstermelidir.
Bu bakımdan, ileriye bakarken, geçmişi de tenkidî ve objektif bir nazarla süzgeçten geçirmek ve ondan alacaklarımızı aldıktan sonra yürümemiz gerekir.
Bilinmelidir ki, insan yapısı, yaradılıştan, 'tekâmülcü / gelişmeci / ileriye bakıcı / inkılâpçıdır.
Hiç kimse, kendinde hüner vehmetmemelidir.
Bu sebeple, fıtrî olan bu hususun, zâten her beşerî fikir sisteminin vazgeçilmezi olması tabiîdir. İnsan, istese bile tekâmüle mâni olamaz.
Çünkü; dünyâ, yeni kurulmadı. Hep, 'inşâ üzerine inşâ' ile, bugüne gelindi.
Mârifetler birleşti; akıllar ekleşti; bilgiler, tecrübelerle, muhakemelerle bilgilerle derinleşti, kökleşti.
Fakat; sosyal sahaların bâzı düşünür mensupları, 'yeni' adına, bir takım görüşlerle suyu bulandırarak, şaşırmakta ve gelen nesilleri şaşırtmaktadırlar.
'Moda' olarak ifade edebileceğimiz bâzı telâkkîler de, inanıyorum ki, sınırlı bir dönemden ileri gidemeyecek, varlığını sürdüremeyecek ve kendisi gibi bir 'başka yeni'nin selinde sürüklenecektir.
İlim; 'moda' değildir!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.