"ZARARI" KİM ÖDEYECEK ?
Birkaç gün önce, "SUR İLÇESİ NEREDEDİR?" başlıklı bir yazım yayınlandı. Onda, Sur Kaymakamlığı'nın, 11 Aralık 2015 târihli "Hürriyet Gündem"den şu haberini nakletmiştim. Hâfızaları tâzelemek bakımından bu haberi, tekrar yazıyorum:
"İlçemiz Suriçi mahallesinde silâhlı terör faaliyetleri neticesinde eğitim öğretim faaliyetlerinin, sağlık hizmetlerinin, ibadethanelerde icra edilen din hizmetlerinin sunulmasında ve vatandaşlarımızın bu hizmetlere ulaştırılmasında sorunlar yaşanmaktadır."
Eğitim-öğretim, sağlık ve ibadet hizmetleri yoksa, burada hayat 'felç' olmuş demektir. Böyle bir vaziyette, bir resmî makamın şikâyetçi mevkiinde bulunması, bir silsile hâlinde durumun vahametini gösterir. Çünkü; bulunulan yer yâni Sur İlçesi, öyle sapa, kuş uçmaz kervan geçmez bir mekân değil, Türkiye'nin târihî şehirlerinden biri olan Diyarbakır'ın merkezidir.
Demek ki, İlçe Kaymakamlığı, - bilemiyorum- belki de kendisinden birkaç yüz metre uzakta bulunan Valiliğe bilgi arzed(e)memiş veya -tersinden- Valilik, Sur'da cereyan eden hâdiseleri gör(e)memiştir. Olur(!) ya!!!
Demek ki; istihbarat elemanları ve polis âmirleri de ortalıkta gez(e)memekte, gezse bile hiçbir şey sez(e)memekte, gör(e)memektedirler.
Aynı Kaymakamlığın, 18 Aralık 2015 târihli "Akşam Haberler ve Son Dakika"daki başka bir haberini okuyunca, doğrusunu isterseniz şaşırdım. İnanıyorum ki, sizler de şaşıracaksınız. Haber şöyle:
"Sur Kaymakamı Memduh Tura, terör örgütünün faaliyetlerinden dolayı vatandaşların ciddî manada mağduriyet yaşadığını söyledi. Tura, bu zamana kadar 1.000 aileye nakdi yardımda bulunduklarını aktararak, "Prosedüre göre zararların karşılanması birkaç ayı bulabiliyor ancak Valimizin talimatıyla Sur'daki faaliyetler bittikten hemen sonra inceleme yapılarak vatandaşlarımızın zararı en kısa sürede karşılanacak."
Benim başım döndü. Gerçekten başım döndü, buna inanın!..Kalbim de sıkıştı, göğsüm darlaştı...Nasıl iş bu ? Demekten kendimi alamadım. Evet, nasıl iş bu?
Demek ki, o mekânda, bir Vali varmış, dedim. Peki; sen veya siz(ler), o mekânda, maç anlatır gibi, hâdiseleri bize nakletmek için mi varsınız? Hele de, "Valimizin talimatıyla Sur'daki faaliyetler bittikten sonra..." cümlesi var ya, insanın ciğerini söküveriyor. Oradaki, o mâsûm insanları terör örgütünün kucağına niçin bıraktınız da şimdi, milletin kasasından / kesesinden dağıtım için öne çıkıyorsunuz?
Bu sefil ve perîşân hâli idrâk etmek için illâ da orada yaşamak gerekmez. Fakat, görünen o ki, hâdisenin ortasındaki salâhiyetli ve mes'uller, işin vahametinin farkına nice zaman sonra varmışlardır.
O hendekler kazılırken, o silâhlar yerleştirilirken, o teröristler insan avına çıkarlarken siz hangi işlerle meşgul idiniz ki hiçbir şeyden haberiniz olmadı da "terör mağdurlarına zarar" dağıtımı için meydana çıkıverdiniz?
Ve şimdi..."ciddî manada mağduriyet" yaşayan... vatandaşlarımızın zararı en kısa sürede karşılanacak" diyorsunuz. Bunu, ne kadar da rahat söylüyorsunuz. Lütfen, bana, "Bu zararı karşılamayalım mı? "diye sormayınız. Elbette karşılayacaksınız, hattâ fazlasıyla!..Hem de binlerce 'misli' ile!..Fakat bir şartla ki, bu işlere, kim veya kimler sebebiyet vermişlerse onların kesesinden, onların kasasından!..Tamam mı?..
Sur Kaymakamlığı'nın bu haberini okurken zihnim başka yerlere de takıldı. Bu vesîleyle bir başka haberle okurları buluşturmak istedim. İşte o haber:
"27 Temmuz 2004'te yürürlüğe giren 5233 sayılı yasanın ardından Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde "Terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması" hakkındaki yasadan sonra, zarar gördükleri iddiasıyla Diyarbakır Valiliği'ne yapılan başvurular sürüyor. Diyarbakır Valisi Efkan Ala, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar kendilerine toplam 14 bin 600 başvuru yapıldığını belirterek, başvuruların kabulünün Temmuz ayında sona ereceğini söyledi." (www.mynet. com- 05 Mayıs 2005)
Sayın Vali, İçişleri Bakanı olduğu dönemde, Diyarbakır-Bingöl karayolu teröristlerce kapatılırken ve teröristler şehitlikler(!) açarlarken niçin suskundu???
Demek ki, bundan on sene önce de 'zarar' ödemesi yapılmıştır. Ve o zamanki Vali, İçişleri Bakanı olunca da bir şey değişmemiştir. Bu zarar ödemesi, bunca senedir - Devlet kasasından / kesesinden- ödeye ödeye hâlâ bitirilemedi. Niçin?????
Zamanın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, 6 Haziran 2014'te şöyle der: Güvenlik birimlerimiz Çözüm Süreci'nin hassasiyeti nedeniyle çok temkinli, çok dikkatli...Çünkü bizim talimatımızdır o.."
Öyle anlaşılıyor ki, görevini ihmâl eden değil, mâsûm vatandaş 'cereme'yi çekiyor. Niçin???
Göz göre göre, defalarca îkazımıza rağmen, hâlâ 'açılımı yapılmayan' ve ne olduğunu hâlâ bilemediğimiz bir "açılım" ütopyasıyla verilen tâvizler netîcesinde, binlerce üniversite mezununun işsiz gezdiği, milyonların asgari ücretle çalıştığı bir ülkede, vatandaş olarak bizim cebimizden para devşiriliyor. Niçin???
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'ne 'has..tir' diyen bir belediye başkanıyla, o hükûmetin Başbakan Yardımcı camide yanyana namaz kılarlarsa, ödemeyi kimin yapması gerektiği daha iyi anlaşılır.
Aynı Belediye Başkanı'nı ziyâret eden T.C. Cumhurbaşkanı'na, o Başkan, sokaklardaki Türkçe isimleri kaldırdığı zamanlarda sanki bir yabancı ülkedeymiş gibi Kürtçe- Türkçe sözlük hediye eder (www. dunyabulteni.net/30 Aralık 2010) ve Cumhurbaşkanı, Güroymak ilçesinin adını Norşin olarak telaffuz ederse, bu ödemeyi kimin yapması gerektiği daha iyi anlaşılır.
Siz, oralarda, Güroymak'ı silip, Norşin'i şahlandırmaya kalkarsanız, "Kapadokya'lar, Amisos'lar, Kerasus'lar, Amazon'lar, Kilikya'lar, Amed'ler...birer birer değil, tomar tomar karşınıza dikilir.
Zâten; icrânın başı olarak Başbakan Davutoğlu da pek farklı bir şey demiyor: "Terör sebebiyle ellerinde bavulla yollara düşen insanlarımızın her türlü ihtiyaçlarını karşılayacağız." (A 24, 16 Aralık 2015)
Sormamız gerekmez mi: O insanlar, "ellerinde bavulla yollara düşen"e kadar nerelerdeydiniz?
Başka ne diyor Başbakan: "Terör örgütünün mağdur ettiği vatandaşlarımıza maddi manevi desteği vereceğiz."
Devlet kasası "Deniz ya!.." Herkes, bonkör (boncoeur), herkes banker (banquier)!..
17 Eylül 2015'te, "TRT'de konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle dedi: Valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı." (Aktif Haber, 21 Aralık 2015)
"Ciddî mânâda", çok mühimdir!..Ciddî ciddî düşünülmelidir!..
Demek ki, artık, "Ensar - Muhacîr " edebiyâtı burada işlemiyor. Zavallı insanlar, ne olduğu belirsiz ve bunu ortaya atanlar tarafından da hâlâ îzahı yapıl(a)mamış bulunan bir "açılım", bir "millî birlik ve kardeşlik projesi" veya bir "çözüm süreci" yaygarasıyla senelerdir sâhipsiz bir şekilde zulüm çekmektedirler. Ne hazîndir ki, şimdilerde de yerlerinden, evlerinden - ocaklarından koparılıp bir başka mekâna gözyaşlarıyla değil can korkusuyla göç etmektedirler.
O çocukları, o evini barkını binbir endîşeyle terkeden kadınları, ihtiyarları, göz göre göre niçin bu hâle düşürdünüz, söyler misiniz?
Öyle sanıyorum ki, Anadolu coğrafyası, neredeyse yüz seneye yakın zamandır böyle bir eziyet görmedi.
Peki öyleyse; 'terör mağdurlarına", niçin, benim hakkımdan pay veriyorsunuz? İhmâl edenlerin kasasından / kesesinden niçin zerre çıkmıyor?
Yıllar önce, "Ankara, Kerkük'e karışırsa biz de Diyarbakır'a karışırız" (www.gazetevatan.com / 08 Nisan 2007) diyen Barzani'yle, Devletimizin en üst mercilerinin kucaklaşmalarını da seyir hâlindeyiz!..Sâdece seyir!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.