Amacımız üzüm yemektir
Amacımız üzüm yemektir, bağcıyı dövmek değildir. Bunun içindir ki yaklaşık üç yıldır her salı sizlerle Samsunumuzun yerel gazetelerinde bu köşelerde buluşuyoruz. Çünkü insanlar konuşa konuşa anlaşırlar. Bütün sorunların ana nedeni doğru iletişim kuramamaktır. İletişimden söz açılmışken Ondokuz Mayıs Üniversitesi Çarşamba İletişim Fakültesi Dekanı hocamız Zekeriyya ULUDAĞ'a yeni görevinde başarılar diliyorum.
Amacımız üzüm yemektir dedik, gerçekten yazarlık, paylaşmak ilk etapta belki uzun vadede de ekonomik veya siyasi kazanç getirecek bir durum değildir. Çünkü düşüncenizi para ile satmanız söz konusu olamaz. Sebebine gelince, karşı taraf benim de düşüncem var diyebilir. Siyasi olarak da herhangi bir gurubun yanında olmanız mümkün değildir. Çünkü o zaman hitap ettiğiniz kitle azalır ve toplumun diğer kesimi gözünde inandırıcılığınız olmaz. Tarafsız, gerçekçi, objektif olmadığınız zaman, inandırıcılığınızı kaybetmenizin yanında heyecanınızı da kayıp edersiniz ve bir kör dövüşünün içinde bulursunuz kendinizi. O yüzden biraz zor olanı tercih etmelisiniz ve yalan şeylerle de gündem oluşturmaya çalışmamalısınız.
Peki, nedir insanı bu işe iten ve rahatlatan şey veya neden yazılır diye sorarsanız şunu söyleyebilirim. Bir laf vardır, tarafsız olan bertaraf olur diye. Buradan benim yukarıda söylediğim tarafsız olma ilkesiyle çeliştiğim falan anlaşılmasın. Buradaki taraf olma, gerçeğin, doğrunun tarafı olma durumudur. Yoksa herhangi bir kişi ya da gurubun tarafı olmak söz konusu olamaz. Bu ilk önce, gazeteci ruhlu olmakla çelişir, yazar olmakla çelişir, aydın olmakla çelişir.
Gerçeğin tarafı, doğrunun tarafı olmak, toplumun genel kabulleriyle beraber, farklı düşüncedeki insanları da memnun edebilecek bir yaklaşım tarzı geliştirmektir. İşte zor olan taraf da budur ve bunu herkes başaramaz. Toplumun genel kabulleriyle beraber, farklı düşüncedeki insanları da memnun edebilecek bir yaklaşım tarzı geliştirmeyi başardığınız zamanki manevi tatmini, manevi hazzı, manevi doyumu başka bir şeyde bulmanız mümkün değildir.
Durup dururken de yazar olunmaz. Toplum, yetiştirdiği insanlardan, şekillendirdiği özelliklerine göre değişik meslek guruplarına elemanlar sunar. Yani insanlar, çevrelerinden aldığı etki ve tepkilere göre meslek seçerler dersek, hata etmiş olmayız.
Toplumumuzdaki genel kabul, sıkıntı çekmeden olgunlaşamayacağımız yönündedir. Ben de buna katılıyorum. Her şey güllük gülistanlık iken, sizi yüzlerce binlerce insanla muhatap kılabilecek, herkese açık bir işi yapmak cesaretine ve zahmetine girişmezsiniz. Bana ne deyip, bir kenara çekilirsiniz. Ama doğru bir eğitim ve terbiye almış, Anadolu çocuğu olma vasfını kaybetmemiş, sıkıntı çekmiş, eşekten düşmüş kişiler, bana dokunmayan yılan bin yaşasın demezler ve işe girişirler, toplumun yaralarına merhem olmaya çalışırlar.
Kısacası, eşekten düşenin halinden yine eşekten düşen biri anlar. Başka bir insanın eşekten düşmesine engel olmak için çalışırsınız veya onun derdini anlayıp başkalarına anlatmaya çalışırsınız.
Ben insanlarımızın birbirleriyle gördüklerini, bildiklerini paylaşmaları gerektiğine inanıyorum. Ve bu işi birilerini ezmek için veya kendi gemimizi yürütmek için değil de toplumun düşüncesine, beğenisine sunmak üzere yapıldığında, çok kutsal bir iş olduğuna inanıyorum.
Son bir söz. Ben sana bir elma versem, sen bana bir elma versen; senin bir elman olur, benim de bir elmam olur. Ben sana bir bilgi versem, sen bana bir bilgi versen; senin iki bilgin olur, benim de iki bilgim olur. O yüzdendir ki hep okumak yerine biraz da yazmayı, paylaşmayı düşünsek herhalde güzel bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum. Sevgi ve saygıyla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.