Ana'lardır adam eder adamı, Ana'lara kıymayın efendiler!...

Her şeyden önce  Dünya Emekçi Kadınlar Gününe ben kendi adıma ilk olarak TEKEL direnişinde canlarını dişlerine takarak Ankara"nın göbeğinde işleri ve aşları için mücadele veren TEKEL İŞÇİSİ KADINLARIN öncülüğünde diğer tüm kadınlarımızın 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNÜ kutlarım.     2009 yılı onslarında ve 2010 yılının başlarında çok cesurca ekmeklerinin işlerinin  ve özlük haklarının alınması için büyük mücadele veren TEKEL işçilerinin mücadelesi tarihe yazılacak kadar büyüktü. Tıpkı 8 Mart 1857"de verilen mücadele gibi tarihe geçmelidir. TEKEL işçisi kadınların ve işçi annelerinin, eşlerinin kızlarının hep bir arada verdikleri mücadele dünya ülkelerinin de gündeminden bir gün olsun inmedi. Fakat ne yazık ki bizim ülkemizin hükümetinin bir türlü gündeminde yer almadı. Bizim ülkemizin hükümetinin gündeminde  sürekli olarak TEKEL işçilerinin haklı ve onurlu eylemlerini unutturacak suni gündemler vardı.
Yukarıda da belirttiğim gibi sevgili okurlarım ANA"LARDIR ADAM EDER ADAMI ANA"LARA KIYMAYIN  EFENDİLER!. 8 Mart 1857 tarihinde ABD"nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı.Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdiğini okuduk ve duyduk.    26 – 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka"nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart"ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Bizim ülkemizde de TEKEL işçilerinin bu direnişleri tarih sayfalarında yerini aldı.  İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu.Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova"da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı"nda gerçekleşti.Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri"nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart"ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.Birleşmiş Milletler"in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York"ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.Türkiye"de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı.1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programından Türkiye"nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi"nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya başlandı. 

 


Dev-Lis'li  kadınlardan son anda bir ileti aldım onuda sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim.
Kadınlar,geceleri öldürülenler gündüzleri diriltilenler... Onlar hep erkeklerın elinde oyucak misali oynandılar.Çünkü erkekler büyüktüler .Onlar döverler onlar (dövdükten sonra) severler.Yağmurdur kadnının gözünde dinmek bilmeyen. Hayatın bütün yükü omuzlarında olan kadınlar ...

Doğarlar oyuncak bebeklerle büyütülürler erkek güçlüdür tabusu beyinlerine altın harflerle yazılır. Görevleri okuyup çalışmamak evlenip biran önce çocuk yapmak kocasına itaat etmek baskılara karsı susmaktır kadının ...

7 yasında küçük kız çocugu okula basşlar . İlk günden kulağına fısıldanan erkeklerle konusmaması gerektiğidir. Görüri sınıfta öğretmeni erkeklerle oturan kız arkadaşlarını birbirlerinden ayırıyor . böylece babasının ona söyledği aklına yatar. Okul hatayı boyunca ailesi ve öğretmeninin baskısından söz söyleyemez herşeyi kabul eder hale gelir.
Okul biter artık yaşı kemale ermiştir büyüklerinin ona uygun gördüğü erkekle evlenmek zorundadır . Sesini cıkaramaz ve sonucunda uygun görülen evlilik gerçekleşir kadın mutsuzdur ama artık imzayı atmıştır. Eşi onun bedenine ve ruhuna sahiptir. Kocasının baskısıyla evliliğin ilk zamanlarında bir çocuk dünyaya getirir. O çocuga layıkıyla bakmak zorundadır gün gelir ki ekonomik sıkıntılar olusmaya basladıgında kadın iş hayatına girer ( Kocasının her türlü baskısına rağmen )
İş hayatında da yasamı boyunca süregelmiş suskunlugu ezilmişliği devam eder . çalıstıgı fabrikada önce gözden çıkarılan emeği sömürülen ezilen kadındır
Biz kadınız 8 martın 100.yılında taleplerimiz için yürüyoruz .
Biz kaıdnlar emeğimize bedenimize kimliğimize sahip cıkıyoruz . Erkek egemenliğine ve kapitalizme itaat etmemek için devlet sömürüsüne karsı militarizme şovenizme ırkcılıga karsı namusumuzun iki bacağımızın narasında arasında aranmasına karsı "8 martın 100.yılında yürüyoruz yanyana güzel günler adına kadınız insanız insanlığı ayaga kaldırıyoruz paydos bundan böyle köleliğe aylaklığa herkes çalıssın bölüşsün kardesçe yaşamın sunduklarını işte bunun için yükseliyor yüreklerimizden bu ekmek ve gül türküleri ve yineliyoruz hep bir ağızdan YAŞAMAK İÇİN EKMEK , RUHUMUZ İÇİN GÜL İSTİYORUZ !...
                                                                                                        

“Kadınlara ve kız çocuklara karşı şiddetin dokunulmazlığına son”
BM"nin güne özel logosu.Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografik olarak “kayıp” (yok) görünmektedir.Ya doğar doğmaz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır. Fuhuşa zorlanan ya da bunun için satılan kadınların sayısı yılda 700.000 ila 4.000.000 arasındadır.Cinsel kölelik düzeninden elde edilen kazançlar yılda tahminen on iki milyar dolardır.Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafik kazaları ve savaşlardan daha ziyade, erkek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır.En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suiistimal edilmiştir (tecavüz, kötü davranış).Genellikle, suiistimal eden kişi aileden bir üye ya da kadının tanıdığı bir kimsedir.Ev içi şiddet, bölge, kültür, etnik köken, eğitim, sınıf ve din ne olursa olsun kadınlara karşı en yaygın suiistimal şeklidir. Dinsel, kültürel vb. nedenlerle yılda iki milyondan fazla kız çocuğunun genital organlarına hasar verilmektedir (kadın sünneti).Bu oran, 15 saniyede bir kız çocuğudur.Sistematik tecavüz yeryüzündeki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılmaktadır  Eşitsizlik, adaletsizlik bu sistemin özünde var. Gece gündüz çalışıp karşılığında karnını doyuramamak var. İşsiz kalmak var. Sigortasız, ilaçsız, hasta ve bitap düşmek var. Başını sokacak bir ev bulamamak var. Sendikaya üye olduğu için işten atılmak var. Örgütlendiği için, aydınlandığı ve aydınlattığı için canından olmak var. Yani akla gelebilecek her türlü insan dışı uygulama var...  Kadın içinse durum daha da zor. Çünkü kadın da tüm bunları erkek işçi ve emekçiler gibi yaşarken, ikinci bir sömürü ve baskı ile karşı karşıya.  Kadının çifte sömürüsü olarak da adlandırılan bu durum, sınıflı toplumlara geçişle birlikte başlar. Erkek egemen toplum yapısı, işyerinde çalışan emekçi kadının üzerine bir yük de ev yaşamında koyar. Temizliğinden bulaşığına, çocukların bakımından erkeğin "memnun" edilmesine, gerici adet veya geleneklerden toplumsal baskıya kadar bir dizi unsur, kadının sömürülüp ezilmesini katmerler. Ve günün sonunda yine sömürüye dayalı sistem yatar.  Ama kadın çaresiz değildir. Kadının eli ayağı bağlı değildir. Kadın, kendisine dayatılanı ve doğruymuş gibi gösterilip belletileni kabullenmek zorunda hiç değildir. İşte bu nedenledir ki, 8 Mart var.
 Çalışma koşullarına isyan eden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenip, çıkan yangında yanarak öldürülmesi var 8 Mart'ın ruhunda.  Bugün dünyanın dört bir yanında evinde, işyerinde, ailesinde ve toplumda eşitsiz muameleye, baskıya, zora, taciz ve tecavüze ve bin türlü melanete maruz bırakılan kadınların çığlığı var 8 Mart'ın ruhunda!  Grevler, direnişler, başkaldırılar var 8 Mart'ın ruhunda! Ve dahası, özgürlüğüne kavuşmuş ve eşit emekçi yurttaşlar olarak yaşayabilmenin koşullarını yaratmış olan Sovyet kadınlarının mücadelesi, devrimi ve kazanımları var!  Hiçbir 8 Mart bu yüzden Sovyet kadınlarının izi olmadan, orada yapılan ve şimdi insanlara rüya gibi gelen gelişmeler ağıza alınmadan, kadının kurtuluşunun yegane yolu hatırlanıp yol gösterici olarak kabullenilmeden anlaşılamaz, anlatılamaz, "kutlanamaz"!   
8 Mart emekçidir! 8 Mart bu yüzden her kadının günü değildir!
Burjuva kadınının süsüne harcadığı parayla ev geçindiren emekçi kadınlarındır 8 Mart.
8 Mart bu yüzden Dünya Kadınlar Günü değildir! Dünya Emekçi Kadınlar Günü'dür!
Ve 8 Mart, dünyanın tüm emekçi kadınlarının, erkek emekçi kardeşleriyle birlikte örgütlenip mücadele etmesiyle ancak gerçek anlamını bulabilir. Ve 8 Mart, kadın sorununun gerçek çözümünün feminizm gibi sapkın akımlarda değil, sosyalizmde olduğunun bilince çıkartılmasıyla hakkını bulabilir!    Amaç; daha düşük ücretle kadın işçilerin çalıştırılmasını kabullendirmek! "Diğerleri daha düşük milletten/ırktan gelme" anlayışını Kıbrıslı emekçilerin kafasına kazımak!  Bunu asla kabul etmeyiz!.. ANA"LAR ADAM EDER ADAMI ANA"LARA KIYMAYIN EFENDİLER.  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü tekrar kutlarım. Saygılarımla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR