ÂRİF NİHAT ASYA'DA BAYRAK SEVGİSİ/1
Ârif Nihat Asya, Türk şiir târihine "Bayrak Şâiri" olarak geçmiştir. O'na bu ünvanı verenin Türk milleti olduğunda ise, şüphe yoktur.
Ârif Nihat'ın herkes tarafından bilinen ve seve seve okunan ünlü şiiri "Bayrak", belki de, O'na "Bayrak Şâiri" ünvanı verilmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak, Ârif Nihat'ın bayrak hakkında yazdıkları sâdece bir şiirden ibâret değildir. Anadolu'yu gezmiş, yurdun her yanında öğretmenlik yapmış, gezdiği her yerden, gördüğü her insandan ilhâm almış, toprağını-taşını, insanını, bayrağını ilham kaynağı olarak seçen "Arif Nihat Asya, târihinden aldığı hızla da, düşüncelerini en güzel biçimde şiir hâline getirmesini bilmiş ender şâirlerimizden biridir.
Bu hususta, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri adlı eserinde şöyle der: "Bayrak şiiri, millî bir sembol olan bayrağı yücelten bir şiirdir. Burada bayrak (sen) diye kendisine hitap edilen ve sevilen bir varlık olarak tasavvur olunmuştur. Şiirde bayrak (sen) ile sıkı münasebette bulunan başka bir varlık vardır, o da şâirin kendisidir (ben). Şiir bütünü ile şair ile bayrak (ben ile sen) arasındaki derin bağlılık duygusunu ifade etmektedir." (Bknz: Mehmet Kaplan, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayını, İstanbul 1973, Sf. 390).
Görülüyor ki, Türklerin, her şeyden önde tuttuğu bayrak, bayrak şiiri ile hakîkî değerinde gösteriliyor. Şâirimiz, ona, "Mavi göklerin kızıl ve beyaz süsü/Kız kardeşimin gelinliği/Şehidimin son örtüsü/ Barışın güvercini/Savaşın kartalı"...gibi benzetmelerle sevgisini belirtiyor.
Bu sevgi o dereceye varıyor ki; "Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim/ Yeryüzünde yer beğen/Nereye dikilmek istersen/Seni oraya dikeyim" diyerek, bayrağı, mekânda sınır tanımadan, geçmiş-ân-gelecek zaman içinde değerlendiriyor.
Dîğer taraftan, Kaplan Hoca, Bayrak şiirinin son mısraı için: "Şâir, bayrağı, nereye dikilmek isterse oraya dikeceğini söyler. Burada "korunma" ve "sığınma" duygusunun yerini, bütün engellere meydan okuma ve dünyaya hâkim olma arzusu yatmaktadır" demektedir ki, bu da, bayrağın, hem hürriyetin ve hem de cihangir bir milletin sembolü olduğuna işârettir.
Şiir, zâten adı üstünde bayraktır. Bayrağın millî sembol oluşu, şâirimizin kahramanlık ve dînî duyguları ön p(i)lânda tutan bir şâir oluşu, bayrağı - sâdece fütuhatçı - bir görüşle istediği yere dikişi olarak ele almak-bilmem, kesinlikle doğru olur mu? Elbette ki, bunu, tamamen reddetmek de imkânsızdır. Fakat; bu ay-yıldızlı bayrak, Şâirimizde öyle bir sevgiye mazhar olmuştur ki, bu durum, kaçınılmaz olmuş görünmektedir.
Bayrak, şâirimizin târihi'dir, şerefi'dir, şiiri'dir, dolayısiyle mânevî ve sosyal bakımdan her şeyi'dir. Ve yine, Kaplan Hoca'nın dediği gibi: "Aslında sosyal bir sembol olan bayrak ile kozmik âlem arasında bir münasebet kurmak; şâirimiz için mekânın ne kadar geniş tutulduğunu göstermektedir. Bayrağın dikileceği yer, bütün yeryüzüdür. "Yeryüzünde yer beğen" mısraında elbette fütuhat hâkimdir. Şâirin, maddeten ve mânen, gönlünde yücelen bayrak için, esasen mekân olarak, yeryüzü kelimesinin ihtiva ettiği mânâdan çok daha geniştir. O, "mavi göklerin kızıl ve beyaz süsü"dür. O'nun için mekân, yer ile gök arasındadır. Ârif Nihat'ın bayrak için tanıdığı mekân, bütün kâinattır. Türk bayrağının zaman içindeki yeri O'nun muhayyilesinde ancak buradadır.
"Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor" adlı şiirinde şöyle seslenmektedir:
"Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli
Tuttuğu bayrak belli
Kim demiş Meçhûl Asker diye?"
Burada söz konusu olan bayrak değil, "Meçhûl Asker"dir. Ancak; "Tuttuğu bayrak belli" mısraını bu kıt'adan çıkardığımız zaman, ortaya bir sembol yokluğu çıkacaktır. Burada, sosyal sembol ile kozmik âlem yine iç içedir. Canlı olan -var olan- bayraktır. Târih içinde, "belli"dir. Dikildiği toprak bellidir. Uğruna şehit olanlar bellidir. Meçhûl Asker değildir onlar. Çıkardığımız mısra, dîğer mısraların mânevî havasını çekip almaktadır. O; millî varlığı, kahramanlığı ve dîni, temel kabûl ederken hiçbir zaman, hâdiseleri tek taraflı bir şekilde işlememiştir. Kendisine has üslûbuyla, dâimâ yaşadığı cemiyete bir sembol olmuş, nesillerin de bayrak gibi ebedî olması yolunda, onları bayrağın altına çağırmıştır. O, bir noktada maddeyi mânâlaştırma gayretinde bulunmuştur.
Zaman ve mekân birliği, şiirlerinde esastır. Zamanı, dâimâ, târihî gelişme içinde ele alır ve mekân da dâimâ en geniş sınırlı vatan olur. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu mekân, kâinat olmaya kadar varır. Bir farkla ki; bu vatan, şehit kanlarıyla sulanmalıdır. Bayrak, rengini, dikildiği topraktaki gibi, bu şehitlerin kanından almalıdır.
Ârif Nihat Asya'nın şiirlerinde bayrak, yer yer benzetilendir:
"Ee sonra, dedim hanımcığım, sonrası...
Sen bayrak gibisin, beyaz karışmış alına" (Kıbrıs Rübaileri, Sf. 50)
Burada "gibi" edatı ile yapılan benzetmede, bayrağa, mensup olduğu, temsil ettiği milletten başkasının dokunamayacağı, tıpkı "hanımcığım" gibi kutsî oluşu âşikârdır. Ve yine:
"Açsın yine yükseklerin aldan çiçeği
Ey Lefkoşe al böyle güzel böyle iyi
Yalnız o gülün değil bugün Kıbrıs'ta
Kıbrıslıların da ayla yıldız yüreği" (Kıbrıs Rübaileri, Sf. 70)
Senelerini Kıbrıs'ta, Kıbrıs Türkleri arasında geçirmiş olan Şâirin hayatında Kıbrıs ve Kıbrıslı Türkler hususî bir yer tutar. İşte burada "ayla yıldız" ile "yürek" iç içedir. Benzetmeyi de aşar. O yüreklerin, bir bayrak gibi pırıl pırıl olduğunu, o yüreklerde hiçbir menfî/kötü duygunun bulunamayacağını işâret eder.
Ârif Nihat Asya, bir başka rübaisinde de:
"Aylar sana yıl gelmededir, haftalar ay,
Doğmazsa bu yaz Akdeniz'in ufkunda ay;
Ey yavruların yavrusu Kıbrıs, sen de
Bahçendeki al yaprağı al bayrağa say!" (Kıbrıs Rübaileri, Sf. 81)
Diyerek, bayrağı, bahçelerdeki "al yaprak"larla özleştirerek bayrağa hasretini ifade ediyor. Tıpkı rüyâdaki gibi "al yaprak"la avunma, ulaşılması zor sevgiliye kalben yaklaşma romantizmi burada en güzel ifadesini buluyor.Bu sevgiliye sembolle yaklaşma veya sembolü başka bir sembolle karşılama...
Kökler ve Dallar adlı kitabında: "Bir kayık yaptırdım yelkeni bayrak/Ve artık bir oldu yakınla ırak" (Sf. 18) diyor. O'nun kayığının yelkenini bayraktan yapışı ve böylece yakınla ırağın bir oluşu, evvelce de belirttiğimiz gibi "mekân sonsuzluğunda yüzüşünden"dir. Bayrak, O'nun şiirlerinde, hiçbir zaman, dar bir çerçeve/bir mekân içersinde değildir.
Boğazkesen Hisarı başlıklı şiirindeki:
"Karşı dağlar göğe bayrak bayrak/Göğe gül gül açılan allardı..."
Ve "Boyabat Kalesinden" adlı şiirindeki: "Entarilerinde bayraktaki al var"
Mısralarında, aynı tür benzetmelere rastlamak mümkündür.
Ârif Nihat Asya, şiirlerinde, sosyal konulara da geniş yer vermiştir. Basamaklar adlı şiir kitabında, gafillere seslenir ve onları uyarır:
"Böyleleri için mi burçtadır, kubbededir
Gölgesiyle bayraklar, ışığıyla kandiller
Açılsın gözleriniz ülkeye, ey başları
Kumda olan gafiller!" (Sf. 15)
Şâir; bayrağı, ona saygı duymayanlardan korumakta, hattâ kıskanmaktadır. Çünkü; O, onun "her şeyi"dir. Bu sebeple; onlara, "gafiller" demekten de kendini alamamaktadır. Yine, Basamaklar'daki Kuyruklu Yıldız adlı şiirinde:
"Ellerinde sonsuzluk,
Kemerleri bellerinde
Alevlerden bayraklar
Taşırlar ellerinde." (Sf. 77)
Mısralarındaki "alevlerden bayrak" benzetişi, bayrağın gökyüzüne taşınışı değil midir?
Görülüyor ki, Ârif Nihat, bilhassa millî ve dînî bir hüviyet arzeden şiirlerinde, bayrağı dâima ön p(i)lânda tutmuştur: Ders veren, duyuran, doyuran, coşturan şiirlerinde, bayrak dâimâ "millî birlik sembolü" olarak esas unsurdur. Bu sebeple; sosyal hâdiseler bile, dâima bayrak etrafında dönmüş durmuş, onunla mevki kazanmıştır.
Basamaklar'daki Fâtih'in Bayrağı başlı şiirinde ise şöyle der:
"Millet vatan ve din ona
Ömrünce verdiği güç
Ay gökyüzünde birdi
Onun bayrağında üç." (Sf. 93)
"Millet, vatan ve din"e, sevgi ve saygı, târihe sevgi ve hepsinin sembolü, birleşme mercii yine bayrak'tır. Maddî ve mânevî kültür değerlerinin hepsini, bir şerit gibi ardarda ve herkesin anlayacağı bir dil ile, ve büyük mânâlar yükleyerek bir arada gözler önüne seriyor.
Ârif Nihat Asya'da bayrak, "hakîkî millî sembol"dür. Hakîkat içindedir. Cemiyetinin her mes'elesi bayrağı ilgilendirir. Bayrak, insan ve zamanın her mes'elesinde en önde, en mühim faktördür. Çünkü millî unsurların toplandığı sembol odur.
1956 yılında, Macaristan'ı işgal eden kızıl Rus ordusuna karşı, Macarların şanlı direnişi için yazdığı Macaristan Ağıtı başlıklı şiirinin bir kıt'asında da Ârif Nihat Asya, bir başka milletin millî sembolüne de destek verir:
"Siz söyleyiniz nerededir
Varsa bir şey vicdan diye!
Çocuk vurulur mu, bayrak
Çıkardı koynundan diye!"
Böylece; Macar çocuklarının bayrak sevgisine ve Rus tankları altında ezilen Macar gençlerinin hislerine tercüman olur.
Görüldüğü gibi, Ârif Nihat Asya'nın her millî cemiyete ve onun sembolüne ve onun sembolünün himâye ettiklerine aynı hassasiyetle saygısı vardır.
Hürriyet sembolü olan bayrağın, her kimin olursa olsun, hür olarak dalgalanması ve onun gölgesinde hür olarak yaşamasını istemektedir.
Koynundan bayrağı çıkaran çocuğun - özellikle Şâirimiz çocuğu almıştır ve hâdise gerçektir- hürriyeti için, bayrağı için vuruluşu/öldürülüşü, yirminci asrın millî varlık hâlinde hürriyet içinde yaşamasına indirilmiş en ağır bir darbe oluşu dolayısiyle çok önemli bir sosyal hâdisenin ifadesidir.
Bir başka şiirinde:
"Göklerden bir cennet indirdim sana
Kaldır hür alnını...bayraklar öpsün!" (Kökler ve Dallar, Sf.15)
Diyen Ârif Nihat Asya'nın hitap ettiği böyle bir mâsûm çocuk olmalı. Bu çocuk da, bayrak gibi bir semboldür. Çağın iğrenç hâdiseleri, onu sembolleştirmiştir. Onun alnına -"hür alnı"na,- ancak bayrağın öpücüğü yakışır.
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.