BİR MÂNEVÎ ÖNDER OLARAK ORD. PROF. DR. ALİ FUAT BAŞGİL/1
Tabiîdir ki, önce, önder'in ne olduğunu ve bilâhâre de, ona yüklenen 'mânevî' vasfının ayırt ediciliğini bilmek gerekir ki, Başgil'in bu husustaki mevkiini ifade edebilelim.
Sözlük mânâsıyla "Önder: Büyük işlerde önayak olan, lider, şef" (1) mânâsındadır.
Ona, her ne kadar, lider ve şef karşılıkları veriliyorsa da, bunların, önderin yerini tutması mümkün değildir.
"Tabiî ki, önder karşılığında pek çok kelime daha mevcuttur. Meselâ: başkan, reis, baş, başbuğ, kılavuz, elebaşı, öncü, rehber bunlardan ilk aklımıza gelenlerdir.
Önder karşılığında en çok lider kelimesi kullanılır: Parti lideri, çete lideri, mafya lideri, gençlik lideri, lig lideri... bunlardan bâzılarıdır." (2)
Lider, Türkçe bir kelime değildir ve dilimize İngilizce'den geçmiştir. İngilizce'de "Lead, yol göstermek, rehberlik etmek, önderlik etmek, liderlik etmek, başında olmak, başını çekmek, yol açmak, önayak olmak" (3) demektir.
"Lead, er", (li'dır) ise, "lead" kökünden bir isim olarak önder, lider, şef gibi mânâlar taşır.
"Bütün bu karşılıklara rağmen, 'önder', 'lider' değildir. Lider, daha ziyâde askerî ve siyâsî ; önder ise, hem askerî, siyâsî fakat daha çok fikrî bir mertebeye sahiptir. Önder; bütün bu karşılıkları topyekûn ihâta edip içine aldığı hâlde, diğer mânâlar, tek tek onun eş mânâsını karşılayamaz. Meselâ; her önder, şeftir, reistir, başkandır, kılavuzdur, rehberdir, öncüdür, başbuğdur...ammâ şef, rehber veya öncü...önder olmayabilir. Lider, önder olmayabilir. Kılavuz veya reis, önder olmayabilir.
Önder insan, bütün bu vasıfların hepsini kendinde toplayabilen insan demektir." (4)
Mânevî ise; "Mânâya, rûha ve gönle âid olan, inançla ilgili. Maddî olmayan"(5) karşılığında bir sıfattır.
"Mânevî değer, büyük bir sosyal grubun mensuplarının (sırf başkaları tarafından tasdik edildiği için değil) kendi idrak ve anlayışları ile doğruluğunu tasdik ettikleri için anlaşma halinde oldukları ve sübjektif olarak da kıymet takdir ettikleri değer hükümleridir.
Bu karakterleri ile mânevî değerler ve kıymet hükümleri, bâtıl itikatlardan (yani asılsız inançlardan) ayrılırlar. Çünkü bâtıl inanışlar, fertlerin, doğruluğuna ve haklılığına şahsî muhakeme ile kâni olamayacakları (meselâ uğursuzluk telâkkileri gibi) aslı olmayan yaygınlaşmış inançlardır. Bunlara bazı fertlerin inanması mümkün olsa da, bu inanç sadece başkalarına uyma temayülünün yaygınlaşmasından doğan bir neticedir. Halbuki, mânevî değer teşkil eden herhangi bir kıymet hükmü (meselâ yardımseverlik ve bunun faydalılığı hakkındaki objektif değer hükmü) kollektif bir şekilde kabul edilmiş olduğu gibi, ferdin sübjektif olarak dahi kıymet atfedebileceği bir değer hükmüdür." (6)
Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Cenab-ı Hakk'ın bir takım kulları vardır ki, insanın içindeki durumları ferâsetle anlarlar." (7)
Değerli sosyoloğumuz S. Ahmet Arvasî, "En Güzel Örnek" başlıklı yazısında, mevzûmuza ışık tutabilecek şu değerlendirmeyi yapar: "İslâm Terbiye Sistemi'nde, "ilk" ve "en güzel" örnek, bizzat Şanlı ve Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'dir. (O'na binlerce selât ve selâm olsun). Diğer insanlar, ilim ve fikir adamları, ahlâk kahramanları, O'na benzedikleri ve yaklaştıkları nisbette "nümûne-i imtisal" olabilirler. Yâni, Sevgili Peygamberimiz, tâlim ve terbiyemizin "mihver şahsiyeti"dir.
Bunun böyle olmasını, bizzat Yüce Allah istemektedir. Nitekim yüce ve mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de: "Resûlullah'da sizin için...güzel bir örnek vardır", (El-Ahzâb/21) diye buyurulmaktadır.(8)
Demek ki; 'mânevî önder' değerlendirilirken, bu târif ve îzahların göz önünde bulundurulması zarûrîdir.
Mânevî önder; sözlerine sâdıktır. Sözlerine sadâkati kadar, icraâtlarında / fiillerinde / amellerinde / faaliyetlerinde / aksiyonlarında ve her türlü tavırlarında da aynı sadâkati, aynı titizliği, aynı ciddiyeti, aynı doğruluk ve dürüstlüğü göstermelidir.
O hâlde; bu düşüncelerin ışığında ve istikametinde mevzûmuza yaklaşacak ve ilk önce, 'mânevî önder' olma vasıflarının hangi unsurlardan teşekkül edebileceğini düşünmemiz gerektiğini ifade edeceğiz. Mânevî önder:
1. Dînî bilgi bakımından donanımlı ve bu donanımını ihlâsla tatbik etmelidir.
2. Bundan hareketle; insânî vasıflarını ve millî kültür değerlerini, yakından uzağa fikrî bir zeminde işlemelidir / tatbik etmelidir.
3. Vicdânî kanaatlerini, hiçbir surette, hiçbir telkîn ve baskı altında değiştirmeye tevessül etmemeli, şahsî ihtiraslarını umûmun faydasının önüne geçirmemelidir.
4. Münevver, insan-ı kâmil veya mürşid vasfıyla, bilgili, sabırlı ve nâzik olmalıdır.
5. Hasbî, yardımseverdir, vicdân sâhibi, yâni, her işini, Allah'ın rızâsını kazanmak için yapmalı ve hiçbir karşılık beklememelidir.
Şu husus bilinmelidir ki, burada söz konusu edilen 'dîn'den maksat, İslâmiyet'tir.
Bu noktada, bir şeye daha dikkat edilmesi gerekir ki, bu değerler, bizim için, yâni, Müslüman - Türk'ün kıymetleriyle mücehhez olmak ve bu hususta, hem tefekkür ve hem de fiilî / amelî / tatbikî olarak faaliyet göstermek olarak değerlendirilmelidir.
Şüphesiz ki, 'mânevî değer' olarak bizce kabûl gören bu hususlar, bir Amerika veya bir Batı cemiyetinde, aynı muhtevâ ve mevkide kabûl görmez / görmeyebilir. Oralarda, 'H(ı)ristiyânlık + İlgili milletin kültürü/ an'anesi' geçerlidir. Münevverlerinde veya önder şahsiyetlerindeki hâller de buna göredir. Bunlar, milletine göre, Votaire, Shakespeare, Tolstoy, Puşkin, Bacon, Rousseau, Dante, .. vesâiredir.
Rusya için, Çin veya Japonya için daha farklı netîcelere ulaşmamız mümkündür. Çünkü; herbirinin ele aldığı/ kabûl ettiği / inandığı/makbûl dediği 'mânevî ölçüler / mânevî değerler", sâdece bizden değil, birbirinden de çok farklıdır.
Bu bakımdan, bizim tahlilimiz ve değerlendirmemiz, kendi kıymet ölçülerimiz üzerinden olacaktır/ olmalıdır.
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.