"BOZULMA LİSANLA BAŞLAR" / 1
"BOZULMA LİSANLA BAŞLAR" / 1
Mülâkat: Ali KAYIKÇI
Türkiye'mizde, gün geçtikçe artan ve lisandan gelen 'başıboşluk', 'umursamazlık' ve 'bananecilik' ve buna bağlı olarak da 'değerler kaybı'ndan ötürü yaşanan 'çatışma'lar, insanımızı huzursuz etmekte, dînî - târihî - içtimâî bütün millî kültür değerlerimizde tahribata sebebiyet vermektedir.
Bu hususu kamuyla paylaşmak bakımından 'dil yâni Türkçe mes'elemize bir neşter vurmak istedik:
KAYIKÇI - Sayın Hocam; bilhassa okumuşlar yâni tahsil görmüşler tarafından zaman zaman dillendirilen ve halk arasında da sıkça söylenen 'bozulma' kelimesinin sizde / zihninizde uyandırdığı mânâ nedir?
KUKUL - Azîz Kayıkçı; bilhassa son birkaç seneden beri, kelimeler üzerinde mânâ kargaşaları yaşanmaktadır. Elbette ki, eskiden de vardı. Fakat, şimdilerde çok daha fazlalaştı, şiddetlendi. Bozulma kelimesi de bunlardan biridir. Şunu hemen ifade edeyim ki, her değişme ve gelişme bozulma değildir. En büyük bozulma, 'dil' ile yâni 'lisan' ile başlamaktadır.
Esâsında, bu, sosyo-kültürel bir mes'ele olarak da ele alınmalıdır. Bakınız; sosyo - kültürel diyorum. Bu terkip, - socioculturel- Türkçe değildir. iki F(ı)ransızca kelimeden müteşekkildir. Dilimize girmiş, yerleşmiş ve bize hizmettedir. Bâzı hususlar vardır ki, kaçınılmaz olurlar. İctimâî, Arapça; toplumsal, uydurmaca; kültür, F(ı)ransızca; ekin (kültür mânâsında), uydurmaca; hars / çift sürme, Arapça..." Peki, ne yapacağız?..
'Sosyo - kültürel' ifadesi de, ele aldığımız bu mevzû içinde görüşülebilir / tartışılabilir ...Fakat bu tâbirin içi doludur ve çarpık / çarpıtılmış değildir!..
KAYIKÇI- Yabancı kelimeler, bize tahakküm mü ediyor?
KUKUL - Tahakküm ettiği yer var, emrimiz altına girdiği - hizmet ettiği yer var. Asıl mes'ele başkadır. Gafletimizden, bizim beynimize hatta kalbimize kadar sokulanlar bulunmaktadır. Argolaşma, müstehcenleşme böyledir. Hazret-i Âli Efendimiz: "İnsan dilinin altında gizlidir" buyurur. Yâni; dil, kalbin anahtarıdır. Kalb, insanın aynasıdır. Bu mânâda dil, inancın, fikirlerin dışa vurulma vasıtasıdır.
Yûnus Emre, bunun içindir ki; "Dış yüzüne o sızar / İçinde ne var ise" buyurmaktadır. "Dış yüz", sâdece görünen çehre / sîmâ / beniz değildir.
Biz, 'uydurmaca'ya ayırdığımız zamanın yarısını yabancı kelimelere karşılık bulmak için harcamış olsaydık, bugün, bu dehşetli hâl ile karşılaşmazdık.
KAYIKÇI - Dili, sosyal ve kültürel bir varlık / değer olarak kabul etme mecbûriyetinde olduğumuza göre, bunun, bozulmayla irtibatı ne olabilir?
KUKUL - Dil olmadan düşünemeyiz. Onsuz anlaşamayız. İlim ve san'at yapamayız. Hâliyle, dil; kendisine mecbûr ve mahkûm olduğumuz mukaddes hizmetkârımızdır. Hem hizmetkâr, hem hizmet edilmesi gereken bir kıymettir dil. ..Çünkü; Rûm sûresinin 30. âyetinde emrolunan: "...dillerinizin / lisanlarınızın ve renklerinizin ayrı / farklı olmasındaki ibret ve hikmet..." iyi tahlil edilmelidir. Ne demektir bu? Demektir ki, dil mes'elesi, hem dînî hem de millî bir mes'eledir; üzerimize yüklenen bir vazîfedir. Bu sebeple; her kelimeyi / sözü yerli yerinde, usûlüne göre kullanmamız gerekir.
Bunun için; Râd sûresinin 11. âyetinde, Allahü teâlâ: "Bir kavim, kendini değiştirip bozuncaya kadar, Allah, şüphesiz, onun (hâlini) değiştirip bozmaz" buyurmaktadır.
KAYIKÇI - Demek ki, dilimizi korumak ve geliştirmek, hatta yabancı dil öğrenmek, bize, dînî bir emirdir?
KUKUL - İsâbet buyurdunuz...Tamamen öyle!..Peygamber Efendimiz de: "Güzel söz sadakadır" buyurmaktadır. Söz dediğimiz şey, heceden kelimeye, ibâreye, cümleye...kitaba ulaşır. Sözü, doğru, güzel ve nezâketle kullanacaksınız ki, cemiyet içersinde uyum sağlanabilsin. Aksi takdirde; bozulma ile, insanlarda ve insanlar arasındaki gerilim, buhran, güvensizlik, yozlaşma ve karmaşa artar.
KAYIKÇI - Bu hususta misâl verebilirseniz memnun olurum!
KUKUL - Birkaç ay evvel bir makalem yayınlandı. "Türk Milletinin P(i)sikolojisiyle Oynanıyor" başlığını taşıyordu. O yazımda, son birkaç senedir, Türkiye'yi idâre edenlerin ve idâre etmeye tâlip olanların birbirlerine söyledikleri sözleri nakletmişim...Tabiî ki, hüzün verici bir durum. Bakınız söylenenlere: "Hırsız, şerefsiz, darbeci, alçak, paralelci, hâin, mal, uzluk, virüs, terörist, yalancı, müfteri, câhil, çete, şaşkın, münâfık, kumpascı, domuz gibi şişen, şarlatan, gafil, soygun çetesi..."
Dikkat buyurunuz; bu kelimeleri, Türkiye'yi idâre edenler ve idâresine tâlip olanlar birbirlerine söylüyorlar ve sonra...Dönüp, çocuklara ve gençlere: "Yavrum, evlâdım, birbirinize karşı nezâketle, büyüklerinize karşı hürmetle davranınız.." diyorlar. Tâbirimi hoş görün: Kim yutar bunu?..Kim inanır buna?..Çatlak burada başlıyor işte!..
Bu kelimelerde 'sosyal dayanışma' veya 'kültürel mükemmelikten' söz edebilir miyiz? Türk milletinin, üzerinde mutabık kalacağı kelimeler bunlar mıdır?
Bir de şunu ilâve edeyim: Mes'ele, sosyo - kültürel olmaktan çıkıp, p(i)sikolojik bir hâl almıştır. Bu hâl, iz bırakıcıdır. Birkaç nasihatle zihinlerden silinecek şeyler değildirler...Yâni, bu kelimeler, maddî ve mânevî tahribatı ileri safhalara taşımaktadırlar...
KAYIKÇI - Bunlar, gerçekten yaralayıcı sözler...Günlük hayatta, bunları söyleyenler birbirinin yüzüne bakamazlar, değil mi?
KUKUL - Kimse, bu hâle gelmemeli; birbirini bu hâle düşürmemeli... Her kim olursa olsun, gelmemeli!..Böyle şeylerle uğraşmak kime ne kazandırıyor, anlamak mümkün değil..Fakat, çok şükür, bu sözleri söyleyenler de bizler değiliz: Ne sen, ne de ben! Fakat, sen ve ben, bunları tahlil etmek veya en azından kamuyla paylaşmak zorundayız. Bu cihetten mes'ulüz!..
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.