DİLİMİZ-ESTETİĞİMİZ-ŞİİRİMİZ/9
(Dünden devam)
Edebiyatımızın, Karahanlılar döneminde yetişen ikinci şâiri, Atebetü'l- Hakaayık (Hakikatlerin Eşiği)'ın şâiri Edîb Ahmed'dir. 102 dörtlük'ten meydana gelen Atebetü'l - Hakaayık, Kutadgu - Bilig gibi aruz vezniyle ve Ortaasya Türkçesiyle yâni bu Türkçe'nin Doğu / Kâşgar - Hâkaaniyye Lehçesiyle yazılmıştır.
Yaşadığı dönemde ve hâlâ tesiri devam eden ilk Türk mutasavvıf şâiri Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî (? - 1166 / 67)'dir.
"Ahmed Yesevî'nin tasavvufî manzûmelerini içine alan ünlü esere Dîvân-ı Hikmet derler; çünkü o manzûmelerin hepsi ayrı ayrı bir "hikmet"tir. Anadolu Türkleri'nde bu tarz tasavvufî manzûmelere nasıl "İlâhî" adı veriliyorsa, Doğu Türkleri'nde de Ahmed Yesevî'nin ve o tarzda şiirler yazan diğer dervişlerin eserlerine umûmiyetle "hikmet" derler; bu sebeple, Dîvân-ı Hikmet ünvânının yalnız Ahmed Yesevî'nin şiir mecmuasına has bir unvan olmadığı, hattâ belki daha kuvvetli bir ihtimâl ile, bu ismin ona sonradan verildiği iddiâ olunabilir. Daha önceki asırlara âit elimizde açık bir belge bulunmamakla berâber, herhâlde X. asırdanberi bu cins manzûmelere "Hikmet" denildiğini kesin olarak biliyoruz.
Türk edebiyatının vücûde getirdiği eserler arasında Dîvân-ı Hikmet'in birkaç bakımdan büyük bir ehemmiyeti vardır: 1) Ahmed Yesevî XII. yüzyılda öldüğü cihetle, bu eser İslâmî Türk edebiyatının Kutadgu-bilig'ten sonra en eski bir örneğini göstermektedir. Lisânî ve edebî mahsûllerin pek az bulunduğu bir devre âit olan böyle bir eserin gerek lisan, gerek edebiyat tarihi bakımından çok büyük bir kıymeti hâiz olacağı pek tabiîdir. 2) Eski Halk edebiyatının birçok unsurlarını alarak İslâm rûhunu o unsurlarla - yâni eski millî şekiller ve eski vezinlerle - ifâde eden ilk eser olmak bakımından da Dîvân-ı Hikmet'i, tasavvufî Türk edebiyatının en eski ve en mühim âbidesi saymak zarûretindeyiz."(35)
Dîvân-ı Hikmet'ten:
"mini hikmetlerim kân-ı hadîsdür
kişi bûy iltmese bilgil habîsdür
mini hikmetlerim fermân-ı sübhân
okup uksang heme ma'nî-ı kur'ân"
(Benim hikmetlerim kân-ı hadîstir;
kişi nasip almasa, bil habistir.
Benim hikmetlerim ferman-ı Sübhan;
okuyup anlasan, mânâ-yı Kur'ân.) (36)
Dîvân-ı Hitmet'ten:
"derdsiz âdem âdem irmes munı anlang
ışksız âdem hayvân cinsi munı tınglang
könglüngizde ışk bolmasa manga yığlang
giryânlarğa hâs ışkımnı atâ kıldım"
(Dertsiz insan insan değil, bunu anla;
aşksız insan hayvan cinsi, bunu dinle;
gönlünüzde aşk olmasa, bana ağla;
ağlayanlara hâs aşkımı bağışladım." (37)
C. 3. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî
Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî (1207 - 1273); Ahmed Yesevî yolunun Anadolu'daki temsilcisi olarak, dünyâyı fazîletli bilgi hazînesiyle şereflendiren mutasavvıf bir Türk âlimidir.
"En son dinin insanlığa getirmiş olduğu faziletleri de Anadolu yaylasında yepyeni bir Selçuklu Medeniyeti kurmuş ve ondan daha parlak bir Osmanlı Medeniyeti kurmaya durmuş Türk Milleti, ikiyüz yıldır savaştığı haçlı ordularının ayaklarıyla kirletilmiş bu topraklardaki Müslüman insanları, yepyeni bir yorumla inşa ve tazelemek zorundaydı. İslâm'ın ahlâkını, İslâm'ın estetiğini, İslâm'ın ruhunu, İslâm'ın nezahetini vicdanlara, zekâlara karşı hakkıyla temsil ve yeniden ilka etmek gibi, muazzam bir vazifeyi yerine getiren insan Hazret-i Mevlâna'dır." (38)
25. 618 beyitlik Mesnevî'si, 40. 380 beyitlik Dîvân-ı Kebîr'i ve mensur eserleri Fîhi Mâ - Fîh'i, Mecâlis-i Seba'sı ve zamanının önde şahıslarına yazdığı 147 mektûbu ihtivâ eden Mektûbât'ıyla hazîneler üstü hazîne eserler ortaya koymuştur.
Eserlerini Farsça yazmasına rağmen, "Aslem Türkest eğerçi Hindu guyem" yâni "Farsça söylüyorsam da aslım Türk'tür" diyerek, mensubu olduğu milleti iftiharla dillendirmiştir.
Hazret-i Mevlâna, fikir temelini ve istikametini şu rubâîsi ile îzâh eder:
"Men bende-i Kur'ân'em eğer ki cân dârem
Men, hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem
Eğer nakl küned cüz in kes ez gûftârem
Bîzârem ez û ve'z ân sühen bîzârem"
Yâni: "Ben, sağ olduğum müddetçe Kur'ân'ın kölesiyim,
Ben, Muhammed Muhtâr'ın yolunun tozuyum.
Benim sözümden başkasını kim naklederse,
Ben, ondan da bîzârım / şikâyetçiyim, o sözlerden de bîzârım / şikâyetçiyim"
Mevlâna'nın, şiir hakkındaki şu tespiti de çok mühimdir: "Mânâyı şiire sığdırmaya uğraşmak, hiçbir şey yapmamaktır; mânâ sapantaşına benzer; dilediğin yere ulaştırmaya imkân yok, elinde değil..." (39)
(Devamı yarın)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.